Osmanlı'nın helvasını yemek
Cumhuriyetimizin 100. yılı dolayısıyla çekilen filmlerden biri olan, sinemalarımızda geçen hafta gösterime giren “Son Akşam Yemeği”, eğri oturup doğru konuşmak gerekirse, gayet çekici bir fikirden yola çıkıyor.
Ayla Hacıoğulları ve Vilmar Özçınar imzalı senaryo, tıpkı “Zengin Mutfağı”nda 15-16 Haziran 1970’deki işçi hareketinin bir evin mutfağında çalışanlara yansıtılması gibi, Cumhuriyetin ilanından bir gece öncesinde Çankaya Köşkü’nün mutfağındaki görevlilerin ruh haline odaklanmış durumda. Mustafa Kemal ile yakın arkadaşlarının ertesi gün için hazırlandığı büyük hamle ile köşkün konuklarına verilecek akşam yemeğinin hazırlıklarının iç içe geçirilmesi, yemek-mutfak filmlerinin genelinde gizli olan ya da bazen açıkça dile getirilen ideolojik-politik manevralara geniş zemin hazırlıyor. Levent Onan’ın yönettiği “Son Akşam Yemeği”nin, bin bir zorluk içinde Kral 14. Louis’ye şölen sofrası hazırlamakla görevli talihsiz aşçının öyküsünü anlatan Roland Joffe filmi “Vatel”i (2000) akla getirmesi boşuna değil.
CUMHURİYET İLE OSMANLIYI BARIŞTIRMAK
Öte yandan tuhaf, daha açık söylemek gerekirse, kapanış jeneriğinde filmi destekleyen kurumlar arasında olduğunu öğrendiğimiz Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nın bu desteğini karşılıksız bırakmayan, Cumhuriyet ile Osmanlıyı barıştırmayı-birleştirmeyi görev edinen bir çalışma var karşımızda.
Cumhuriyeti ilan eden kadro, Osmanlının “münkariz” (batmış, çökmüş, yıkılmış) olduğunu çok iyi biliyor ve saltanata değil millet egemenliğine dayalı yepyeni bir devlet kuruyordu. Osmanlı ile Cumhuriyet arasında devamlılık değil, Jakoben bir kopuş söz konusuydu. Devrim kanunları, bu kopuşu ve yeni devleti taçlandırdı.
“Son Akşam Yemeği”nin, Mustafa Kemal, Latife Hanım ve yaver Muzaffer Bey dışındaki karakterleri, yani mutfaktakiler ise genel anlamda olumlu-olumsuz ayrımına uğramış ve “Cumhuriyet yanlıları”, olumsuz-sinsi-güvenilmez karakterler olarak çizilmiş. Sol kolu Çanakkale Savaşı’nda sakatlanmış, bu nedenle Osmanlı sarayının namlı aşçısıyken Çankaya Köşkü’nün ocakçılığına düşmüş, Mustafa Kemal’e saygıda kusur etmeyen ama Cumhuriyetle açık dertleri olan, hanedan ve saray sevdalısı Ahir Efendi, filmin başlıca olumlu kişisi örneğin. Mustafa Kemal’e “Sizin devletiniz 600 yıl yaşayacak mı acaba?” gibisinden laflar eden, baş aşçının geçirdiği kaza üzerine köşkteki akşam yemeğini hazırlamakla görevlendirilen ve tüm hünerini konuşturan Ahir Efendi, “alafranga” yemek takımları yerine Osmanlıdan kalma, Latife Hanımın hiç hoşlanmadığı “eski” tabakları servis etmekle başlıyor işe! Mustafa Kemal’in (nedenini sonradan anlayacağımız üzere) hiç dokunmadığı yemekleri kalabalık sofradakiler silip süpürüyor ve “Son Akşam Yemeği”, mutfak kültürü üzerinden, Osmanlıdan kopuş olamayacağını, devamlılığın geçerli olduğunu ileri sürüyor.
OYUNCU KADROSU ÇOK İYİ
AKP iktidarı, Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk halkının gönlünden sökülüp atılamayacağını, Cumhuriyetten geri dönüşün imkânsızlığını anlamış gibi görünüyor ve pratikte genel olarak buna uygun yeni bir hat izlediği söylenebilir. Bununla birlikte, Osmanlı ile Cumhuriyet arasında kopuşun değil devamlılığın olduğu-olması gerektiği de söylem olarak öne çıkarılıyor. “Son Akşam Yemeği”, bu söylemi tekrarlayan ve propaganda eden bir film. En sonunda Mustafa Kemal’in, Ahir Efendi’den Osmanlı tatlısı “helva-i hakani” yapmasını istemesi, Ahir Efendi’nin Cumhuriyetin geleceğini simgeleyen küçük torununu da alarak Çankaya Köşkü’nden ayrılması vb. karşımıza “Paşacı” ama Osmanlı yanlısı bir film çıkarıyor.
Son olarak filmin en önemli başarısının oyuncu kadrosundan kaynaklandığını belirteyim. Onur Tuna (Mustafa Kemal), Engin Şenkan (Ahir), Pelin Akil (Latife), küçük oyuncu Azra Aksu (Elif), Necip Memili (Mahmut), Mustafa Kırantepe (Yakup), Haydar Şahin (Muzaffer), rollerinin hakkını çok iyi veriyorlar. İlk hafta sonu 23.606 seyirci toplayan ve iki gün önce Nişantaşı City’s dördüncü salonda tek başıma seyrettiğim “Son Akşam Yemeği”, keşke daha çok izlense ve tartışılsa.