08 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 15°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Otobüs: Türkiye

Onur Caymaz

Onur Caymaz

Eski Yazar

A+ A-

O, kimdi? Şu Ak Parti kongresine giden otobüsteki kadın. Sadece kadın mı ya diğerleri, otobüstekiler ve diğer her yerdeki herkes...

Milliyet Kitap ekinin, çoğu şiirle alakasız, Radikal 2’ci liberal rakı arkadaşlarına sorup oluşturduğu listeden, yaşayan en büyük Türk şairi olarak seçilen kişi tabii ki Gülten Akın olmayacaktı, yaşamıyor Akın. Zaten o listeden ancak “Türkiyeli” şair çıkar. Neyse, Akın, bir şiirinde “yanlış mı belledim, insan sorumluluktur” diyordu, belli ki kimileri hiç duymamış bunu. “Uzun sürebilir, kötü şeyler olabilir, nergis uyanmayabilir” diyordu. İnsan, sorumluluktur.

Şarkı türkü gırla otobüste. İnsan sevinebilir. Engelleyecek değiliz. Hele ki kadınlar. Kadınlara neşe, sevinç yakışır! Kadınlar şenlik! Dünya keşke kadınlara kalsa. Hem bunun için, imzacıları, bağımlı, esir, sömürge, çaresiz gören; insanı yalnız cinsel kimliğiyle tanımlayan, dünya vatandaşı tasarlayan sözleşmelere gerek yok. Türkiye’de yapılmış en büyük sözleşmenin, cumhuriyet devriminin merkezinde hep kadın vardır. Cumhuriyet, kurulduğu günden bu yana kadın merkezlidir. 1908 Devrimi’nden beri kadınlar öndedir burada. Gazi, 30 Mart 1923’te Konya’daki konuşmasıyla saptar yaklaşan devrimde kadının yerini: “Dünyada hiçbir milletin kadını, ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluşa ve zafere götürmekte Anadolu kadını gibi emek verdim diyemez. Bu büyük ruhlu ve büyük duygulu kadınlarımızı şükran ve minnetle sonsuza kadar aziz ve kutsal bilelim.” Peki otobüstekiler! Oradaki kadınlar, erkekler. Onlar da şüphesiz insanımız. Anadolu’dan kopup geldi her biri. Peki sorun ne o halde?

Birkaç yıldır en çok yaşadığımız sorun salgın, ekonomi, şu – bu değil... Taraf olabilmek ya da bulunulan taraftan kovulmak kaygımız, özeleştiri eksikliğimiz var. Bunlar nedeniyle çoğunluk aklını kullanmıyor. Merkez Bankası başkanının değişiminden önce alınan dört yüz elli milyon doları kim – kimler aldı sorusunu sormak için iktidar ya da muhalefet olmak gerekmez. Aklı biraz sağlıklı çalışan herkes bu soruyu sormalıdır. Ortada, haberi önceden alıp ciddi kâr etmiş bir grup varsa bunların partisi, görüşü değil, ahlakı sorgulanacaktır. Serbest piyasa, bu kadar mı serbesttir diye herkes oturup düşünmelidir.

Örnek gelsin! Gel: Cumartesi Annelerini savunmak, Diyarbakır Annelerini es geçmek değildir mesela. Bunu savunursan bunlar şunu savunursan şunlar bir şey der korkusu, insanları rasyonellikten uzaklaştırdı. Diyarbakır’da Nevruz kutlayan kalabalığa kızarken iktidar partisinin kongresine hiçbir şey diyememek de aynı mevzunun parçası. Durumlar, kişilerin siyasi, cinsel, dinsel tercihine göre açıklanıyorsa, ortada ahlaki sorun vardır. Yani Galileo dünya yuvarlıktır derken acaba şimdi bizim papazlar bozulur mu diye bakmaz konuya. Bozulan, düzelir bir şekilde. Gerçeği yorumlamanın çok şekli olabilir ama çoğu zaman gerçek, tek gerçektir. Sizde olunca kötü olan, bizde olunca iyi veya sessiz karşılanıyorsa bilimsel akıl bitmiştir.

Otobüstekiler maskesizdi. Neredeyse hepsi. Maskeleri varsa da çene altındaydı. Oynuyor, eğleniyordu. Bir dostum, geçenlerde evde dişini bile kendi çekmeye çalıştığını yazmış bana. Bir yıl oldu. Dostlarımızla yazışıyoruz bir yıldır, doğru dürüst görüşmüyoruz. Bir kafeye gidip kahvemizi içerken oturup konuşmuyoruz. Niye? Dostumuza bir şey olmasın diye. Dostumuza bir şey olursa, ondan başkasına, ondan da başkasına geçecek çünkü hastalık. Çevremden, yaşıtım iki insanın öldüğünü biliyorum. En yakınıma kadar üç kez sokuldu lanet virüs. Kaç kişi kim bilir bu süreçte birtakım şeylerden koptu. Kaç yoksul çocuk, başka çocuklarla arasındaki eğitim yarışını kaybetti. Otobüstekiler oynuyordu. Kaç kişi işini kaybetti? Orada burada partiler yapılıyordu. Çünkü şiirdeki gibi insan sorumluluktur diyemiyorduk. Oynuyorlardı ve Türkiye’de her gün, bir uçak dolusu insanın öldüğünü kimse fark etmiyordu. Öyle ya: Bir günde otuz tane şehit verdiğimizde yas ilan edilsin diyen insanım ben. Peki her gün salgın yüzünden ölen bunca insana ne dedik! Bugün rakamlar artmış dedik. Vay! Rakam! Ne çirkin! Rakamlar yükseldi! Bravo rakamlar, yükselin ki yerleriniz bu yerler değildir! Oysa şehidimiz de, salgından ölenimiz de insanımız, gücümüz. Memleketimizin hayatı, aklı eksiliyor! Üzgünüm, kimse beklediği bulamayacak bu yazıdan. Kimseye cahil, çomar demediğim gibi iki boktan okul bitirdi diye de kimseye okumuş demiyorum. Cahil okumuştan daha çok korkuyorum.

Ama herkes şurada birleşiyor: Rakamlar bugün de arttı. Oh! Daha çok kongre, daha çok parti. Haftada bir, bir müzisyen intihar ediyor. Rakamlar! Bizim kızı, on beş tatilde, hani şu pek okumuş paralıların Uludağlarda sürttüğü günlerde, gezelim diye Arkeoloji Müzesi’ne götürmüştüm çift maskeyle. Esnafın dükkânı kapalıydı, İstanbul işgal edilmişti sanki. Millet sandalyesini kapı önüne koymuş bin liraya satıyor. Dükkânı da kapatamıyor, astar, yüzünden pahalı. Rakam... Her gün hastanelerde sağlıkçılar, doktorlar, hastalar telaşla kavruluyordu. Olsun, Beyoğlu’nda daha çok kadın ölmesin diye lebaleb yürüyüşleri de yapılıyordu. Hepsi aynı bunların. Ya hep ya hiç denilemeyen yerlerde heple de hiçle de uğraşmayı bırakıyor, ufak işlere bakıyor insan. Yaşı benden büyük bir yazar ustam, çocuklarını altı aydır görmediğini, görüntülü konuştuğunu ağlayarak anlatıyordu. Geçen yıl doğan torununu bir kez görmüş dedeler var yanımızda.

Bir şeylere ihtiyaç duyuyorsak, bu devrimden, seçimden şundan bundan çok, bence hicap duygusudur. Yoksa bu çürümeyi, hiçbir şey kolayca bitiremeyecek. İnsan, SORUMLULUKTUR...

Yazarın Önceki Yazıları Tüm Yazıları