24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Öykücük -(TAMAMI)

Kemal Ateş

Kemal Ateş

Gazete Yazarı

A+ A-

Çocuk, ödevinin altına yazılmış öğretmenine ait iki sözcüklük açıklamayı okuyabilmek için epey uğraştı. Hiç beklemediği düşük bir not üzmüştü onu. Okuyamadığı iki sözcük neden zayıf aldığını anlatıyordu belli ki... Okuldan birlikte çıktığı sınıf arkadaşlarıyla yol boyunca öğretmenin karışık yazısını heceleyip durdular, sonra evde annesinin, babasının önüne koydu ödevini. Uzun uzun onlar da baktılar, kimsenin ağzından akla uygun, anlamlı bir söz çıkmadı.

“Güzün gel demiş olabilir mi?” diye güldü babası.

“Güzün gelmek yok artık,” diye itiraz etti annesi.

“Bizim öğretmenin tuhaf esprileri vardır, belki bir şarkıyı hatırlatmak istemiştir bana,” dedi çocuk.

Ödevi bir kez daha eline alan ağabeyi heceleyip dururken, o da başka bir şey okudu:

“Ya... Ya... Yasin... Dik... dik... dik-kat-siz-sin...Hah, okudum işte: Yasin dikkatsizsin...”

Olabilir, dedi ötekiler; ama gene de içlerine sinmediği için bitişikte oturan eczacı teyzeye gittiler. Kadıncağız evinin bütün lambalarını, abajurlarını, apliklerini yaktıktan sonra en güçlü ışığın altında gözlerini kısarak onlarca kez heceledi yazıyı. Otuz yıllık meslek yaşamında gördüğü en kötü doktor yazısı bile bu denli zorlamamıştı onu. Bir şeyler uydurup gülünç olmaktansa;

“Hayır, okunmuyor,” dedi sonunda.

Çaresiz bir hafta bekledi çocuk; sınıfta öğretmeni derse başlamadan kürsüye geldi, ödevini uzattı, okuyamadığı o iki sözcüğü gösterdi.

Öğretmeni pek kaba, pek sertti:

“Okunmayacak ne var bunda ülen?” diye kızdı. “Yazın okunaksız, demişim. Çirkin, bozuk bir yazı bize neler çektiriyor, biliyor musun sen?”

Bir an donmuş gibi kalakaldı çocuk, sonra dili çözüldü:

“Bilmez olur muyum öğretmenim?” dedi. “Biz ailece, eczacı teyzem de dahil, tam bir hafta uğraştık sizin şu iki sözcüğünüzü sökebilmek için... Gene de okuyamadık.”

Not: Çocuklarımızın bayramını kutlarken, bu küçük öyküyü onlara armağan etmek istiyorum.