14 Kasım 2024 Perşembe
İstanbul 12°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Özbekistan’da Hikaye Anlatıcıları Şöleni

Caner Karavit

Caner Karavit

Gazete Yazarı

A+ A-

2. Kokand Uluslararası Hünermant Festivali’ne yani Zanaatçılar Festivali’ne katılmak üzere Özbekistan’ın Kokant kentine gidiyoruz. Kokand’ın merkezindeki büyük park alanı çeşitli ülkelerden yüzlerce zanaatçının rengârenk hünerlerini sergiledikleri tezgahlar ve çadırlarla keyifli bir festival alanına dönüşmüş (Resim:1).

Özbekistan’da Hikaye Anlatıcıları Şöleni - Resim : 1
2. Kokand Uluslararası Hünermant Festivali’nden bir görüntü.

Zanaatçıların eserlerinin hiçbirini gözden kaçırmadan tek tek izlemeye çalışırken, Buhara halılarının sergilendiği çadıra giriyoruz. Buharalı halıcı Ulug Beg usta karşılıyor bizi. Halılarına göz attıktan sonra, merak edip üzerindeki motifleri soruyoruz. Sanki sorumuzu bekliyor gibi soluksuz halıların öykülerini anlatmaya başlıyor (Resim:2).

Özbekistan’da Hikaye Anlatıcıları Şöleni - Resim : 2
Soldan sağa: rehberimiz Baburjon Rajavaliyev, Kiraz Perinçek Karavit ve Buharalı halıcı Ulug Beg.

Ulug Beg iyi bir halı dokumacısı olduğu gibi, iyi bir de hikâye anlatıcı. Yapılışı bir yıl süren ilk halının deseni için Firdevsi’nin Şahnamesi’nden esinlenmiş. Kadim İran padişahının oğlu Siyavuş’un, Turan padişahı (Alper Tunga, Şahname’nin bazı yerlerinde Türk sultanı olarak da geçer) Efrasiyap’la olan hikâyesini betimliyor. Efrasiyap oğlu gibi sevdiği ve hatta kızıyla evlendirdiği Siyavuş’la bir fitne yüzünden savaşa girer. Sonunda yakalanan Siyavuş öldürülür, kanı leğene konup yere dökülür. Şahname’de hikâye şöyle devam eder: “kanın döküldüğü yerde bir ot biter, ona: kardeş kanı derler.” Ulug Beg anlatınca anlıyorum, halının her yerinde neden hem İran ve hem Türk “islimleri” yani süslemeleri var. Örneğin, bereketin simgesi olan nar motifiyle bir kadim İran motifini yan yana görebiliyoruz. Firdevsî, Şahnâme’de İranlılar’ın karşısında Türkleri hasım bir güç olarak görür ve önemli ölçüde yer verir. Ancak ilginçtir, Firdevsi’nin Şahnamesi’nin bu bölümünde kadim Türk ve İran halklarının kardeşliği vurgulanmış. Ulug Beg de halılarına öykü olarak, Şahname’deki hasımlığı değil, kardeşliği ele alan bölümü yansıtmış. Şahnameli halıdan sonra başka bir Varakşah halısına yöneliyoruz. Bu halının öyküsünde Nuh Tufanı betimlenmiş. Halının tam merkezinde ilginç bir biçimsel yorumla Nuh’un Gemisi dokunmuş. Haliyle, gemide her bir hayvandan ikişer tane var. Ancak, dağ kedisi gibi gerçek hayvanların yanında, kanatlı at olan Grifon gibi mitolojik hayvanlar da betimlenmiş. Buradan anlıyoruz ki, Ulug ustanın halısında Nuh peygamber sadece hayvanları değil, tüm kültürlerin öykülerini de “büyük tufandan” kurtarıyor. Öyle ya, Nuh peygamber o öyküleri kurtarmasaydı, birbirimize anlatacak neyimiz olurdu... Gemiyi çepeçevre kuşatan soyut biçimli “büyük tufan”a Ulug usta “su taşkını” diyor. Nuh’un Tufanı’nın kaynağı, Ulug Beg’in halısında o coğrafyaya ait olan Amuderya nehrine dönüşmüş. Su taşkının içinde oynayan balıklar ise, su taşkınını felaket olmaktan çıkarıp, sanki eğlenceli bir hale getirmek istiyor. Bu halıda da çok emek var; 18 ayda iki kişi dokumuş. Ulug Beg geriye dönerek, bir hikâye anlatıcının vücut dilini kullanarak başka bir Buhara tarzı halıyı anlatmaya başlıyor. Bu ipek halının iki yüzüne de ayrı öyküler dokunmuş (Resim:3).

Özbekistan’da Hikaye Anlatıcıları Şöleni - Resim : 3
Buhara tarzı iki yüzlü Halı. Halının bir yüzüne İpek Yolu , diğer yüzüne de Ademle, Havva’nın hikayesi tasvir edilmiş.

Halının bir yüzüne İpek Yolu tasvir edilmiş, diğer yüzüne de Ademle Havva’nın hikâyesi. Hiç aklıma gelmeyecek biçimsellikte yağmur, ateş, güneş, çıyan, yılan tasvirleri var. Bu tarz motifler, halılarda dokunması zor olan geometrik motiflermiş ve bu motiflerin köşesi olmazmış. Şahname, İpek Yolu, Ademle Havva, Nuhun Gemisi derken, sanki resimli roman dünyasının içine düşmüş gibiyiz. Bize tutkusunu buram buram hissettiren Ulug Beg de bu dünyanın hem ressamı, hem de soluksuz anlattığı hikâyelerle usta bir “baksı”. Ulug Beg’in halıları ve hikâye anlatıcılığının yarattığı etki, bana Firdevsi’nin Tus’taki mezar ziyaretimizi hatırlatıyor.

ŞAHNAME’NİN SIRADIŞI MASALCISI

Firdevsi’nin Mezar Müzesi’nin içine girdiğimizde, duvarlara boydan boya kaplanan rölyeflerle karşılaşmıştık. Bu rölyeflerde, Firdevsi’nin Şahnamesi’nden bazı sahneler betimlenmişti. Biz bu rölyefleri incelerken, yanımıza Mezar Müzesi’nin rehberi gelmiş ve bize rölyeflerin öykülerini anlatmayı teklif etmişti. Rehber sıra dışı birisiydi ve rölyeflerdeki sahneleri adeta bir tiyatro sanatçısı gibi sahneliyordu (Resim:4).

Özbekistan’da Hikaye Anlatıcıları Şöleni - Resim : 4
Firdevsi’nin Mezar Müzesi’nin rehberi Şahname’deki “Rüstemle Ejder’in Mücadelesi”ni anlatırken. Tus, İran.

Bir yandan davudi sesiyle hikâyeyi anlatıyor, diğer yandan Rüstem’in ejderhayla mücadelesini vücut diliyle betimliyordu; oku yaya gerip nişan alıyor, kılıcını çıkartıp ejderhaya saplıyor, ejderhanın vuruluşunu canlandırıyordu. Farsçayı şiirsel bir vurguyla öyle güzel kullanıyordu ki, bu dilin etkisi kaybolmasın diye tercümanımızın çeviri yapmasını istememiştik. İşini çok seven Tuslu rehberde olduğu gibi, ne zaman bu kültürel coğrafyanın hikâye anlatıcılarına tanık olsam, beni etkilemiştir.

SURKANDERYALILAR’A EGE TÜRKÜSÜ

Buhara halıları ustası Ulug beyin yanından ayrılıp, festivalin Surkanderya zanaatlarına ayrılan alanına geliyoruz. Ufuk çizgisinin gökyüzüyle yerkabuğu arasında adil paylaşıldığı, dikey mimariden bağımsız olan manzarada, çimenlere serilmiş halılar nedeniyle kendinizi hem dışarıda, hem içeride hissediyoruz. Surkanderya zanaatçılarının çadırlarını ve tezgahlarını dolaşırken, yere oturmuş sohbet edenlerden birisi dombrasını çalmaya başlıyor. Dikkatle dinlediğimi görünce beni yanına çağırıp elime bir dombra tutuşturuveriyor. Biraz sıkılıyorum, hep saz çalmak istemişimdir, ama bir türlü fırsatım olmamıştır. Dombrayı alıp, bozuntuya vermeden çalıyormuş gibi yapıyorum. Müziğe kısa bir ara verip nereden geldiğimi soruyor:

“Türkiyelik” deyince, çevremize toplanıyorlar. Bizim için bir şarkı söylemeye başlıyor ve bizim hikâyemizi orada şarkıya dönüştürüyor: “Kokand’a hoş gelmişiz, hoş getirmişiz.” Şarkısını bitirince bana dönüp Türkçe bir türkü istiyor. Hazırlıksız yakalanıyorum, çevredekilerin benden türkü bekleyen meraklı gözlerini hayal kırıklığına uğratmamak için başlıyorum bir Ege türküsüne: “İki keklik” (Resim:5).

Özbekistan’da Hikaye Anlatıcıları Şöleni - Resim : 5
Soldan sağa: Caner Karavit, Surkhanderyalı Baksı, Kiraz Perinçek Karavit birlikte türkü söylerken.

Çoşkudan mı, heyecandan mı nedir, bir kıtayı unutunca nakarata dönüyorum. Neyse ki, kazasız belasız türkü bitiyor. Misafiriz ya, ayıp olmasın diye alkışlıyorlar.

ANDİCAN’IN SARMAL RENKLER GİRDABI

Yine dolaşmaya başlıyoruz, kendimizi “Andijon Viloyatı” yani Andican Vilayeti yazılı bir takın önünde buluyoruz. Takı geçip ilerleyince bu sefer yeşil çimlerin üzerinde bizi hipnotize eden bir görüntüyle karşılaşıyoruz. Merkezden dışarı doğru genişleyen renk çemberleriyle, büyüklü küçüklü Andican yaygıları birbirlerinin etrafında dönüyor gibi. Adeta, Kitaoka’nın renklerle “görsel sürüklenme yanılsaması” kuramının uygulamasına benziyor. Ancak, bizi buralara sürükleyen kesinlikle bir yanılsama değil, her zanaatçı tezgahı o kadar cazibeli ki kendi merkezine doğru bizi sürüklüyor. Bu rengârenk dairelerden başımızı döndürürken birden görüntü alanımıza 13-14 yaşlarında bir Özbek kız giriyor, adı Jasmina (Resim:6).

Özbekistan’da Hikaye Anlatıcıları Şöleni - Resim : 6
Andican zanaatları bölümünde soldan sağa: Caner Karavit, Jasmina, Kiraz Perinçek Karavit ve Jasmina’nın büyükannesi

Akıcı bir Türkçe’yle konuşmaya başlıyor, televizyondaki Türk dizilerinden öğrenmiş. Jasmin’le vedalaşıp, zanaatçıların tezgahlarını daha hızlı gezmeye başlıyoruz. Kokand’da kalış süremiz kısıtlı ve görülecek çok şey var. (gelecek yazımda devam edecek)

Özbekistan