Pakistan, Suriye için de bedel ödüyor
Hindistan, Afganistan, Pakistan, Moğolistan, Çin ve hatta Japonya’da Surilerin (Suriyeli, Süryani) derin izleri var. Üç vakadan bahsederek bu konuda açtığımız parantezi şimdilik kapatacağız. Birincisi, Marco Polo anılarında Cengiz Han’ın torunu Çin Hükümdarı Moğol Kubilay Han’ın yanında Suri doktor, öğretmen ve siyasi danışmanların mevcut olduğundan bahseder. 1973’te İndira Gandi’nin davetlisi olarak Hindistan’ı ziyaret eden Hafız Esad’ı havalimanında karşılayan heyette yer alan Hindistan Genel Kurmay Başkanı Sam (Sami) Harmusji Framji Jamşedji Menekşe (Manekshaw) Esad’ı Arapça selamlar. Gayet düzgün bir Arapça konuşan Genel Kurmay Başkanına Arapçayı nerede öğrendiğini sorar. Hintli Genel Kurmay Başkanı’nın, “Biz aslen Suriyiz.” cevabı Esad’ı hem mutlu eder hem de konu hakkında araştırma yapmasına vesile olur. Birinci asırdan itibaren Mesihi olan Arami-Süryani topluluk ya Mesihi öğretiyi yaymak ya da kendilerine yönelik artan şiddet ve baskılardan uzaklaşmak için uzak-yakın dünyanın her yerine göç etmişler. Köklü bir uygarlık, iyi bir eğitim sahibi, sanat, tarım, tıp, felsefe, din ve ticaret erbabı olan bu halk, gittikleri her yerde etkin olmuş ve nüfuzlu mevkilere gelmişlerdir.
JAPONYA’DA SURİLERİN İZİNİ TAŞIYAN KİLİSE
2007’de Japonya Dışişleri Bakanlığının ülkeye davete ettiği akademisyen grubun içindeydim. Nara kentinde Dünyanın en büyükleri arasında yer alan Budist tapınağını gezerken daha önce Şam Üniversitesinde Arapça öğrenmiş olan bu tapınağın Baş Rahibi ile tanışmıştım. Beni ancak kendisinin refakat ettiği özel misafirlerinin bu kadar yakın olabileceği büyük Buda heykelinin olduğu “kutsal” bölmeye götürdü. Baş Rahip, “Sizi buraya getirmemin özel bir nedeni var. Bu devasa yerde daha önce bir Suri Kilisesi vardı. Bu tapınak ve heykel, bu Suri Kilisesinin enkazı üzerine inşa edildi.” demişti. Kiliseyi Çin İmparatorun sarayında bulunan dinler tarihi, tıp, felsefe, sanat ve diğer ilimlerle donanmış Suri din adamları 8. Yüzyılın başlarında Nara İmparatorlar Sülalesi Hükümdarlığı döneminde Japonya İmparatoru Obito veya İmparatoriçe Hidaka tarafından Japonya’ya davet edilir. Orada kaldıkları süre içinde Nara bölgesinde ibadetlerini ve misyonerlik çalışmalarını yaptıkları kiliseyi inşa etmişler.
İMRAN HAN’IN KÖKENİ
İmran Ahmet Han Niyazi (İmran Han) 1952’de Pencap Eyaletinin yönetim merkezi Lahor’da doğdu. Atası 15. Yüzyılın sonlarında Suri (manası Suriyeli) Devletini kurmuş olan meşhur General ve Padişah Şiyr (Seyid) Şah Suri’dir. 1540-1556 yılları arasında Hindistan’ın Kuzey bölgesinin tamamını idaresine katan Şiyr Şah Suri Muğal (Babür) ordusunda General ve Başkent Bihar’ın Valisiydi. Muğal (Babür) devleti ve ordusunu yeniden tanzim etti. Bengal’i idaresine kattı. Askeri ve siyasi dehası sayesinde Babür Kralı Humayun’un oğlu Büyük İskender’e benzetilen Abdul Fetih Celal-edin Muhammed Akbar (Büyük Ekber) gibi muktedir Şahların önünü açtı. Bu azim Şahın torunlarından olan İmran Han’ın Şahların Şahı Büyük Akbar’a duyduğu özel bir hayranlığı ve ilgisinin olduğunu belirtelim. Suriye’ye karşı duyduğu derin bir sevgisi var. Bu sevginin bir sebebi de soyaçekim olabilir. Kökenlerinin Bilad-ı Suri (Suriye)’den gelmiş olmaları ihtimali yüksek.
İmran Han, Hindistan, Afganistan ve Pakistan’da en kalabalık nüfusu teşkil eden Paştun (Fastan) Pahtun (Fahtan) veya Afgan (Afğan) olarak ta bilinen topluluğun mensubudur. Paştun mensubu 400 aşiretten bir olan Niyazi aşiretindendir. İmran, ailenin tek oğlu. Dört kız kardeşi var. Mühendis Babası İkram-Allah Han Niyazi, annesi Şevket Hanım. Annesi de Paştun mensubu Burki aşiretinden. İmran, 1992’de kriket Dünya şampiyonluğunu kazanan Pakistan takımının kaptanıydı. 80’li yılların ortalarından itibaren Pakistan siyasetinde aktif olmaya başladı. Hintli Müslüman aydın Muhammed İkbal ve İranlı devrimci aydın Ali Şeriati’nin öğretilerinden etkilendi. 2013’ten sonra Pakistan siyasetinde önemli bir çıkış yakaladı. ABD’nin Afganistan savaşına karşı çıktı. Ülkesinde din-mezhep terörü estiren bu savaşı körükleyenlere karşı ağır yaptırımlar getirdi. Özellikle Pakistanlı 20-30 milyon Şii, İsmaili “Alevinin” bazı radikal cemaatlerin talebi olan zorla Sünni yapılması projesine açıktan tavır aldı ve bunu İslam dışı bir uygulama olarak ilan etti.
ABD’NİN ONU SEVMEMESİ İÇİN ÇOK NEDENİ VAR
İmran Han, ABD İHA ve SİHA’larının ülkesinde terör estirmelerine karşı açık tavır aldı. Ülkesinin bir ABD ve Batı istihbarat merkezi olmasını ve buradan komşu ülkelere karşı operasyon yapmalarını eleştirdi. Çin ile stratejik ilişki kurdu ve Kuşak ve Yol Girişimi asli üyesi oldu. Rusya ile dost ve müttefik oldu. Ukrayna Savaşında Batının taleplerini ret etti. BM Ukrayna oylamasında tüm baskılara ve tehditlere rağmen çekimser kaldı. “ABD’nin kölesi değiliz.” çıkışıyla bu tavrını zirveye taşıdı. Türkiye ile geleneksel ilişkileri bir adım daha ileriye götürdü ve Türkiye’den silah alımı için anlaştı. KKTC’nin çıkarlarını savundu. ABD’ye karşı zafer kazanan Afganistan’ın yeni yönetimini tanıyan ilk ülke oldu, münasebetlerini pekiştirdi. İsrail’in Filistin ama özellikle Kudüs işgali ve katliamlarını çok ağır yerdi. ABD ve şürekâsının Pakistan Başbakanı İmran Han’ı sevmemek ve yok etmek için çok önemli bir nedeni daha var: Suriye. Suriye Savaşında ABD, Batı ve kullandıkları radikal dinci terör örgütlerine karşı Suriye devleti ve Esad’ın yanında yer aldı. Pakistan’dan Esad’ın yanında savaşmaya gidenlere göz yumduğu ve Suriye’ye askeri yardım yaptığı iddialarına maruz kaldı.
MESELE MEHZEP DEĞİL
Pakistan, Suriye, Türkiye ve bölgemizde cereyan eden sorunları din-mezhep çerçevesinde değerlendirenler var. Şüphesiz ki bu unsurlar önemli bir faktör. Ama meseleleri bu çerçevede okumak çok yanıltıcı olabilir. Zira sorun sadece din ve mezhep ile ilgili olsaydı “Paştun, Sünni ve Hanefi” olan İmran Han’ın “Kuleybi, Arabi, Alevi” olan Beşar Esad ile yan yana gelmemesi gerekirdi. Doğrudur birçok şahıs ideoloji, mezhep veya kabile taassubu ile karar alabilir ve bu doğrultuda hareket edebilir. Etmiştir de. Özellikle Kanlı “Arap Baharı” projesinin yürürlüğe konduğu ama özellikle 2011 sonrası Suriye Savaşı başladığında AK Partide bu söylemler revaçtaydı. Kendilerinin inandıklarından farklı bir söylem arz ettiğinizde de sizi “mezhep taassubu veya yakınlığı sebebiyle” karşı çıktığınızı ve onların yerdiklerini sevdiğinizi iddia ederler. Başta Nagehan Alçı’nın Enver Aysever ile girdiği polemik ve birçok gazetecinin yazıları söylediklerimize bariz örnek teşkil etmiştir.
BUTTO’LAR
Eğer mesele mezhep taassubu olsaydı İmran Han yerine Suriye ve Esad ile dayanışma içinde olması gereken, Suriye’ye terör estiren, Suriye’yi bölen İngiltere ve ABD’ye karşı Pakistanlı siyasetçi Pakistan Halk Partisinin lideri Bilawal Butto olmalıydı. Bilawal Butto, eski Pakistan devlet başkanı ve Halk Partisinin kurucu lideri “Alevi” Zülfikar Ali Butto’nun torunudur. Pakistan eski Başbakanı ‘Alevi’ Benazir Butto ve Pakistan eski Cumhurbaşkanı ‘Alevi’ Asaf Ali Zerdari’nin oğludur. Dedesi Zülfikar Ali Butto Hafız Esad’ın en yakın dostu ve yoldaşıydı. Annesi Benazir Butto babası idam edildiğinde Hafız Esad tarafından Suriye’ye getirilmiş ve manevi kızı olmuştur. Bütün bunlar oğul Bilawal Butto’nun Suriye’yi yakan, yıkan, talan eden ABD, İsrail, İngiltere ve şürekasına tavır almasını sağlayamamış. Zira kendi ulvi çıkarları müstevlinin yani efendilerinin ulvi çıkarlarına bağlanmış. Bunlardan medet umuyor. Bunlarla hareket ederek Pakistan’ın siyasi geleceğinde makam arıyor.
Dedesi Butto, ABD, İsrail ve İngiltere karşıtlığı sebebiyle bu ülkeler tarafından desteklenen General Ziya Ül-Hak tarafından darbe ile indirildi ve rahmetli Ecevit dahil birçok ülke liderinin müdahalesi ve ricasına rağmen idam edildi. ‘Sünni’ Ziya Ül-Hak başkomutanı olan ‘Alevi’ Zülfikar Ali Butto’ya mezhep taassubu sebebiyle değil tercih ettiği siyasi ideoloji ve program sebebiyle ihanet etmiştir. Dedesini astıranlarla birlikte hareket etmekten utanmıyor, gocunmuyor. Kendisine sorarsanız İmran Han Pakistan yasalarını çiğnemiş, rüşvete bulaşmış, vaat ettiği reformları yapmamış bu sebeple İmran Han’ın iktidarda kalmasına karşı. Velev ki haklı olsun; Bunun mücadelesini tüm kötülüklerin kaynağı olan şer mahfillerin gemisine binerek mi yapacaksın? Aslında iktidar ve muhalefet analiz edilirken Pakistan, Türkiye ve Suriye arasında ibret almak ve öğrenmek isteyen için çok önemli benzerlikler var.