‘Paralı Askerler’in tuhaf hikayesi
Türkiye’de yaklaşık 45 yıl boyunca gösterimi yasaklanan, 2011’de ilk kez TRT’deki bir programda bazı sahneleri ekrana getirilen, daha sonra şifreli bir televizyon kanalında hayli kırpılmış biçimde gösterilen, bugünlerde de digiturk/beinconnect uygulamasında yer alan “Paralı Askerler” adlı meşhur filmi nihayet seyrettim, merakımı gidermiş oldum.
İngiliz yönetmen Peter Collinson’ın 1970’de çektiği, orijinal adı “You Can’t Win ‘Em All” olan İngiltere-ABD ortak yapımı filmin başrollerinde Tony Curtis, Charles Bronson, Michele Mercier ve Fikret Hakan yer alıyor. Salih Güney’in başrol değilse de irice bir rolü olduğu söylenebilir. Hayli kalabalık bir oyuncu kadrosu bulunan filmde küçük rollerde yer alan diğer Türk sanatçılar da şöyle: Erol Keskin, Mümtaz Alpaslan, Kayhan Yıldızoğlu, Suna Keskin, Bülent Gültekin.
İŞGALCİLER, İŞBİRLİKÇİLER VE M.K’NIN ORDUSU
Çekimleri İstanbul, Kuşadası ve Ürgüp’te gerçekleşen“Paralı Askerler”, 1922 yılında Yunan ordusunun işgali altındaki Türkiye’de süren “iç savaş” sırasında geçen bir serüven sunuyor. Daha doğrusu, Yunan kuvvetleriyle ittifak halindeki Padişah’ın ordusuna karşı Muzaffer Kayhan (M.K) adlı karizmatik bir subayın komutasındaki kuvvetlerin bir isyan başlatmış olduğu belirtiliyor. Fikret Hakan ve Salih Güney, ilk elde zannedildiği gibi millici saflarda değil, Padişah ordusunun subayları Albay Elçi ve Yüzbaşı Enver olarak çıkıyorlar karşımıza. Birbirlerine karşı sürekli tetikte olan iki Amerikalı maceracı Josh Corey (Bronson) ve Adam Dyer (Curtis) karışıklık içindeki ülkede bazı menfaatler elde etmek için Sultan’a bağlı kuvvetlere katılıyorlar. Aslında Corey doğrudan Padişah için çalışan bir paralı asker ve silah satıcısı. Dyer ise öncelikle ailesine ait olan ve Osmanlı hükümetinin el koyduğu bir gemiyi kurtarmanın peşinde. İşin içine trenle taşınan gizli kasalardaki altınlar, mücevherler, güvenilmez seksi güzeller de karışıyor tabii ki.
Adam Dyer, filmin başlarında Yunan ordusunun İzmir’e doğru çekilmekte olduğunu görünce, bunun düzenli bir geri çekiliş değil, bir bozgun olduğunu dile getiriyor, benzer tavrı daha sonra da tekrarlıyor. Filmin tamamı, Kurtuluş Savaşı’na ters açıdan, yani işgalcilerin ve işbirlikçilerin gözünden baksa da milli kuvvetlere yönelik bir küçümseme, aşağılama, hakaret vb. yok. Hatta, nasıl olsa yakında Muzaffer Kayhan’ın askerlerinin eline düşeceğini bildiği için son günlerini kendi kontrolündeki kasabada düzenlediği eğlence gecelerinde yarı çıplak kadınlarla geçiren Padişah yanlısı Kaymakam Osman Bey de bizim maceraperestlerin gözünde, kaybedilmiş bir savaşın temsilcisi olarak beliriyor. Filmin Beyazıt Meydanı ve İstanbul Üniversitesi’nde çekilen final bölümlerinde gayet dirayetli bir komutan-lider olarak gördüğümüz Muzaffer Kayhan-Mustafa Kemal’e dair de bir saygısızlık edilmiş değil. Anlayacağınız, 1978’deki “Geceyarısı Ekspresi” gibi Türk düşmanı bir film yok karşımızda.
“VAHŞİ ÜLKENİN ASİLERİ” AYAKLANINCA…
Peki öyleyse, 2 milyon sterlinlik bütçesiyle, yüzlerce figüranın yer aldığı iyi kotarılmış sahnelerle bezeli bir “dev yapım” olmakla birlikte nihayetinde harcıâlem bir serüven filmi olan “Paralı Askerler” Türkiye’de niye sansüre takıldı ve çok uzun yıllar yasaklandı?
Resmi sansür ve yasak kararını okumadım ama bunun birkaç nedeni olduğu söylenebilir…
Birincisi, Mustafa Kemal ve Türk ordusu, vatanını savunan bir güç olarak değil, “ayaklanan asiler” olarak niteleniyor. Türkiye de Batı sinemasındaki genel algıya uygun biçimde “vahşi” bir ülke.
İkincisi, bu “asilerin” bazı katliamlar gerçekleştirdiği söyleniyor, özellikle de İzmir’de... Fakat, İzmir işgalden kurtulunca Corey ve Dyer’i linç edilmekten kurtaran da kente giren millici kuvvetler.
Üçüncüsü, bazı sinema kitaplarında, filmin yasaklanma nedeninin, Kuran’ın yakıldığı bir sahne olduğu dile getiriliyor. Benim seyrettiğim versiyonda böyle bir sahne olmadığını belirteyim, belki de kesilmişti.
ADI “UĞURSUZ”A ÇIKAN FİLM
Dördüncüsü, filmin çekimleri sırasında pek çok kaza yaşanıyor, bir ekip arabası iki çocuğu eziyor, yapım yardımcısı olarak çalışan genç bir kız karavanında ölü bulunuyor, birkaç dublör çekimler sırasında ciddi biçimde yaralanıyor, Kuşadası’ndaki bir gece kulübünde film ekibinin karıştığı büyük bir kavga çıkıyor. Bunlar yetmezmiş gibi Türk basınında, film ekibinden bazı kişilerin aynı zamanda uyuşturucu ticareti yaptığına dair haberler yayımlanıyor. Yönetmen Collinson’ın bu iddiaya karşılık Kuşadası’nın “dünyanın önemli uyuşturucu merkezlerinden biri” olduğunu söylemesi, yetinmeyip “Otelimiz çok kötü, elektrik yok, kapılar bozuk, havuzu suyla doldurdular ama köylüler gelip ayaklarını yıkıyor” vs. demesi tuz biber ekiyor. Bizim gazetecilerin özellikle Tony Curtis ve Charles Bronson’la röportaj teklifleri de geri çevrilince “Paralı Askerler”e yönelik yoğun bir kampanya başlıyor.
Kısacası, özellikle Fikret Hakan ve Salih Güney’in dünyaya açılma hayalleri kurdukları ve dünya çapında yıldız olma fırsatı olarak gördükleri ama bunun yalnızca bir hayal olarak kaldığı, çok da ciddiye alınmayacak, yalnızca sansür ve yasak nedeniyle “efsaneleşen” bir film “Paralı Askerler”. Bir yerde rastladığınızda seyrederseniz sinema sanatı adına pek bir şey kazanmazsınız, sadece seyretmiş olursunuz. Seyretmezseniz de pek bir şey kaybetmezsiniz, sadece seyretmemiş olursunuz.