Paris'teki yangına Asya'dan bakmak
Batı ittifakı içinde yer alan kuvvetler arasında çelişkiler derinleşiyor.
İttifak üyeleri, gemilerini aynı yöne doğru sürmekten vazgeçtiler. Rota değişikliklerinin arkasında çıkar çatışmaları yatıyor.
İttifaklar ve birliklerin parçalandığı, yeni cephelerin kurulduğu ve toplumsal hareketlerin ivme kazandığı bir dönemin başlangıcındayız.
Fransa’da patlak veren “Sarı Yelekliler” hareketi, Batı’daki bu büyük altüst oluşun tam da ortasına düşüverdi.
Trump ve Macron arasında yaşanan söz düellosunun hemen arkasından başlayan eylemler, ister istemez, dünya kamuoyunda olduğu gibi ülkemizde de, hareketin “Dış mihrakların” bir ürünü mü yoksa Fransa’daki sosyal gelişmelerin bir sonucu mu olduğu sorusunu gündeme getirdi.
Ülkemiz ve ezilen dünyadan bakıldığında, Almanya/Fransa merkezli birleşik Avrupa projesini, küreselleşme karşıtı saiklerle aşındıran eylemlerin lehimize olup olmadığı sorusu karşımıza çıkmaktadır.
Bu iki soruya verilecek cevaplar sadece Sarı Yelekliler meselesinde değil, yükselmekte olan toplumsal hareketlerin değerlendirilmesi ve Batı ittifakı içinde yaşanan çatışmalar ve oluşan yeni ittifaklara karşı tavır alınması konularında belirleyici olacaktır.
Temelde ise, küreselleşme yanlıları ve karşıtları arasında önümüzdeki dönemde sertleşmesi muhtemel çatışmalarda izlenecek siyasetin ana hatlarını çizecektir.
SARI YELEKLİLER HAREKETİ NEDİR?
Fransa’da akaryakıt zamlarına karşı patlak veren fakat sonrasında Macron iktidarının sosyal devlet ve ulus kimliğini hedef alan siyasetlerine tepkiye dönüşen Sarı Yelekliler hareketinin bel kemiğini orta sınıf oluşturuyor.
Fransa’nın farklı noktalarında sokak eylemleri düzenleyen, sosyal medya üzerinden organize olan hareket incelendiğinde, katılımcılar arasında beyaz Fransızların yoğunluğu ve taşranın verdiği destek dikkat çekiyor.
Fransa’nın en büyük sendikası CGT, 1 Aralık’ta düzenlenecek üçüncü dalga eylemlere destek kararı aldı.
İktidarın, eylemlerin yönlendiricisi olmakla suçladığı sağ tandanslı Ulusal Cephe lideri Marine Le Pen ise Sarı Yeleklilerle bir bağlantıları olmadığına fakat desteklediklerine dair bir açıklama yaptı.
%20’ya yakın oy oranıyla sol siyasetin önde gelen isimlerinden, küreselleşme karşıtı Jean Luc Melenchon’da eylemlerin, faşist bir harekete indirgenemeyeceğini ve sokağa çıkan halka destek verdiklerini ifade etti.
Fransa’daki ABD/İsrail yanlısı hareketin öncülüğünü yapan Bernard Henri Levi’nin başını çektiği liberal kanat ise, eylemcileri darbecilik ve ırkçılıkla suçluyor.
Eylemcilerin siyasi profili hareketin henüz bir siyasi önderliği olmadığını gösteriyor; işçiler, zanaatkârlar, emekli generaller, De Gaulle’cüler, aşırı sağ gruplar ve ABD karşıtı sol örgütler bir arada yürüyorlar.
Özetle, Sarı Yelekliler eyleminin, sağ ve sol arenadaki küreselleşme karşıtlarını birleştirdiği söylenebilir.
Fakat eylemlerin Trump ve Macron arasındaki Avrupa Ordusu tartışmasının hemen sonrasında patlak vermesi, ABD parmağı sorusunu akıllara getiriyor.
TRUMP’UN KÜRESELLEŞME KARŞITI SİYASETİ VE AB
ABD Devlet Başkanı Trump’un, sadece ABD içindeki değil, Avrupa genelinde de küreselleşmeci siyaset izleyenlerle çatıştığı bilinen bir gerçek.
ABD’de, Obama ve Clinton isimlerinde somutlaşan, İnsan Hakları, Demokrasi ve Özgürlük söylemlerinin içini boşaltarak, sivil toplum kuruluşları, “Ilımlı İslamcı” gruplar ve planlanmış eylemler vasıtasıyla diğer ülkelerin iç işlerine müdahale doktrinini savunan küreselleşmeci bir yapı olduğu biliniyor.
Doğu Avrupa’da yaşanan, Rusya karşıtı ve Batı yanlısı “Renkli Devrimler” ve “Arap Baharı” adı altında, Libya ve Suriye özelinde patlak veren hareketler bu yapının ürünleri.
Trump yönetimi, küreselleşmeci ekibin tersine, ekonomik araçları kullanarak hükümetler üzerine baskı oluşturan ve Ortadoğu’da, Batı kamuoyu tarafından “Diktatör” olarak kabul edilen liderlerle de iletişim kurmaktan çekinmeyen ve Avrupa’da, AB karşıtı milliyetçi gruplarla ilişki sürdüren bir siyaset izliyor.
Bu noktada, Trump’un açıklamalarıyla, Fransa’daki eylemlere dolaylı yoldan destek verdiği bir gerçek.
Fakat bu olgu, eylemlerin Trump yönetiminin yönlendirmesi ile başlayan “Renkli Devrimler”in bir örneği olduğunu iddia etmek için yetersiz.
Bu tarz bir yaklaşım, Fransa’nın iç dinamiklerini yok saymak anlamına geldiği gibi, gelecekte ivme kazanması olası toplumsal hareketlerin tamamına da şüpheli yaklaşmak anlamına gelecektir.
Bu yaklaşımla varılacak sonuç, “dış mihrak” korkusuyla toplumsal hareketlerin tamamına sırt çevirme, siyasetsizlik ve komploculuk açmazı olacaktır.
Peki Fransa’daki eylemlerde Türkiye’nin tavrı ne olmalı? Asya ve Afrika’daki emperyal çıkarlarını korumak için ABD ile çatışmaya giren Avrupa’nın lokomotiflerinden Fransa’daki eylemler Türkiye’nin ve ezilen dünyanın lehine midir?
BATI İTTİFAKINDAKİ ÇELİŞKİYİ KULLANABİLMEK
ABD ve Fransa/Almanya bloğu arasındaki çatışmanın ezilen milletlerin menfaatine olduğu su götürmez bir gerçek.
Bu çatışmada, AB’nin, ABD karşıtı hamlelerini desteklerken, bir bütün halinde AB savunuculuğuna düşmek bir yanılgı olacaktır.
Avrupa Ordusu, Washington’a karşı kurulmasından dolayı olumlu bir adım iken, özellikle Kuzey Afrika ve Batı Asya’da, Avrupa merkezli emperyalizmin etkisini güçlendirmesi anlamında eleştirel gözle değerlendirilmesi gereken bir hamledir.
Bir diğer nokta ise Avrupa Birliği’nin, Avrupa halklarına özgürlükten çok, neo liberal siyasetler yolu ile Avrupalı sermaye gruplarına uygun koşullar yaratmış olmasıdır.
Bu bağlamda, uluslararası sermaye destekli siyasetlere karşı çıkan Fransız halkının haklı taleplerini, “tam da ABD/AB çatışması esnasında patlak verdi, dolayısı ile ABD’nin çıkarınadır, desteklenmemeli” argümanıyla yermek, ne Türkiye’nin ne de ezilen milletlerin lehinedir.
ABD emperyalizmine karşı duran bir Avrupa, Türkiye’nin çıkarınadır.
Fakat aynı Avrupa’nın, kendi emperyal çıkarlarını savunmak için ABD’yle bir çatışmaya girdiğini ve bu emperyal çıkarların ezilen milletleri de tehdit ettiğini unutmamakta yarar vardır.
Batı ittifakındaki çatlaklar, sadece Avrupa halklarının değil, Türkiye’nin de dahil olduğu Asya ülkelerinin de lehinedir.
Sarı Yelekliler hareketine katılan bir eylemcinin sözleri tarihi hatırlatıyor: “1789 Devrimi ve 1848 Komünü… Bugün bir sonraki aşamaya geçmememiz için bir neden yok”