29 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 20°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Parkta Siyaset İstemiyoruz’muş -(TAMAMI)

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

Bu yazı 13 Haziran’da yayımlanmak üzere yazılmıştı. Araya olaylar girdi. Gecikti. Ama olduğu gibi yayımlayıp yarın için bir eleştirel “zeyl” (ek) yazacağım.

***

Taksim-Gezi Parkı Komünü’ne çaktırmadan nifak tohumları eken kaşarlanmış Milliyet gazetesi (11.06.2013) “Parkta Siyaset İstemiyoruz” diye manşet atmış. Altında, yorum olarak: “Gezi Parkı’ında günlerdir nöbet tutan gençler, bayraklarıyla alana giren siyasi partilerden rahatsız” diye yazıyor.

Ama “Park siyasetin desteğini istiyor” diye manşet de atabilir ve eklerdi: “Gezi Parkı’nda yapayalnız nöbet tutan gençler siyasal partilerin desteğini bekliyor.”

Aslına bakarsanız, gazetecilik meslek ahlakı (deontolojisi) açısından ikisi de yanlış, kusurlu. Hem Taksim ve Gezi Parkı’ndaki gençler için kozmopolit, mütecanis (homojen) değil diyeceksiniz, hem gençler parkta siyaset istemiyor diye manşet atacaksınız. Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu. Ama tam anlamıyla bir mesleki yozlaşma!

Son söyleyeceğimi baştan söyleyeceğim: Eğer “politizeler”, Taksim-Gezi Parkı’nı destekleyip korumasaydı, AKP hükümeti oradaki gençleri tahtakurusu gibi ezerdi. 31 Mayıs sabahı hatırlansın lütfen!

Şimdi Milliyet’in 14 ve 15. sayfalarındaki yorumları okuyalım:

Samet Akten

Samet Akten’in konuşturduğu gençler ne yazık ki yaptıkları işin farkında değiller. Biri “Ben arkadaş grubumla buradayım. Hiç kimseye bağlı değilim. Halkın olması lazım, partilerin değil” diyor. Sanki pikniğe ya da açık hava konserine gitmiş. Eğer hükümete karşı “Özel hayatıma karışma, özgürlüklerimi çiğneme!” diye karşı çıkıyorsan, artık bir politik eylem yapıyorsun demektir. Eğer sen bu sözleri söylemeseydin, polis bu sözler için seni ezmeye kalkışmasaydı, belki Taksim Meydanı’na bu kadar insan gelip Türkiye ayağa kalkmaz, yüzlerce yaralı ve 4 ölü verilmezdi. Halk ve parti, aynı şeydir!

Bir başkası da “Biz Ak Parti’ye karşı değiliz, sadece Başbakan Erdoğan’a tepki gösteriyoruz!” diyor. A benim evladım, tepki gösterdiğiniz Erdoğan AKP’nin ta kendisidir, bizzat AKP’dir. Öyle olmasaydı, AKP’nin R.T. Erdoğan’ı çoktan başından atması gerekmez miydi?

Mehveç Evin

Mehveç Evin rasgele bir çadırın önünde oturan bir grubun yanına gitmiş. “Farklı yerlerde yaşayan bu genç insanların hepsi meslek sahibiydi. Burada tanışmış, arkadaş olmuşlardı. Bazıları üniversiteden, bazıları işten arkadaştı” diyor.

Hiçbirinin siyasal partilerden şikâyeti yok. Hatta aralarından biri, “Buradaki insanların bir yere gitmeye niyetleri yok. Çünkü örgütlü değiller, karar mekanizması yok. İnsanlar buradaki hayatı sevdi. Aklı fikri lüks araba almak olanlar bile buraya geliyor. Ötekileştiren tavır yok” diyor.

Konuşanların hepsi AKP hükümetinin Gezi Parkı’na dokunmasına karşı. Anladığım kadarıyla, park yerine AVM yapılması ile Topçu Kışlası’nın yapılması arasında pek fark yok. AVM de Topçu Kışlası da simge.

Bir genç hanım “Ertesi gün hapını bile reçeteye bağladılar” diyor. Hanım kardeşim, AVM bahane, amaç 31 Mart’ın simgesi Topçu Kışlası. Ertesi gün hapını reçeteye bağlayan da o aynı intikam zihniyeti. İslami hayatın tanzimi!

Mirgün Cabas

Mirgün Cabas’ın konuştuklarından biri ya da bazıları, “Anladık ki artık bir tek kişiye karşı direniyoruz: Recep Tayyip Erdoğan” diyor. Desin, desinler. Sadece R.T. Erdoğan’a karşı olmanın gülünçlüğünü, mümkün olmadığını anlayacaklar. Konu R.T. Erdoğan olsaydı “sistem” Gezi-Taksim’e bir tek polis bile göndermezdi. Hamama giren terler: “Olay” bittiği zaman hiçbiri 31 Mayıs öncesine benzemeyecek. Siyasal bilinç sonradan kazanılır. Erken ya da geç olur.

***

Ben, fırsat eşitliğini bozduğu için 12-13 yaşımda mirasa karşıydım. 1956 yılında, Mersin denizinde, birkaç mil açıkta, küçük bir sandalın içinde, Nihat Ziyalan, Yılmaz Pütün (Yılmaz Güney) ve ben, Sovyetler Birliği’nin Macaristan’ı işgalini tartışıyorduk. İşgale karşı olduğum için beni denize atmayı bile düşünmüşler. Ama kürek çekmeyi bilmedikleri için vazgeçmişler. Üçümüz de 18-19 yaşımızdaydık.

Can Dündar

Can Dündar’ın bölümünü ürkerek sona bıraktım. Birinin söylediklerini aktarıyor:

“Geçen hafta kursa gitmek için buradan geçerken polisin çadırları yaktığını gördüm. ‘Yazık şimdi bu çocukları yaka paça atarlar buradan’ diye düşündüm. 3 saat sonra kurs çıkışı kendimi onların arasında, Gezi’yi savunurken buldum.”

Can Dündar, bölüme “3 saatte politizasyon” diye ara başlık atmış. İçim rahatladı. Bir başkası olsaydı “Meraklı kedi” diye yazardı.

Biliyorsunuz, ilk günden bu yana “olay”ı “komün” diye tanımlıyorum. Can Dündar bir başka bölüme “Komünde hayat”ı anlatıyor.

Komünde para geçmez. Herkes elinden geldiğinde katkıda bulunur. Katkı eşitsizliği sorun değildir. Herkes ihtiyacına göre alır. Karar, ortaklaşa verilir. Müthiş bir eğitimdir. Mavi yolculuklara katılanlar bilir. Yolculuk sırasında bencillik yüzünden en iyi dostluklar bile sona erer.

***

Fransız Devrimi’nin şiarı bilindiği gibi “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik”tir. Bilinçsiz özgürlük eşitliği bozar; bilinçsiz eşitlik özgürlüğü ortadan kaldırır. Özgürlük ile eşitlik arasındaki tehlikeli ilişkiyi kardeşlik duygusu dengede tutar. Toplumsal ve uluslararası ilişkilerde kardeşleşme (fraternisation) duygusu ve eylemi son derece önemlidir. Empati dedikleri şeydir bu. Ortak kalkışmalarda, ayaklanmalarda, savaşlarda kendiliğinden ortaya çıkar. Ama asıl önemli olan kardeşleşmek (fraterniser) eyleminin barış zamanı (hazarda) ortaya çıkmasıdır. Böyle bir şey, siyasal partilerde, derneklerde, kulüplerde vardır, namustur.

Küçük bir uyarı yapacağım: Dayanışma, kardeşleşme değildir. Kardeşleşme çok daha yukarıdadır. Dayanışma da elbette iyidir ama onda kendiliğindenlik yoktur.

Gezi Parkı’nın bir “dövüş kulübü” olmadığı kesin. Klanlar arasında geçirgenlik var. Siyasal bilinç tozlaşması mutlaka olmuştur.