PATRİK-(TAMAMI)
Lozan Barış antlaşması müzakere tutanakları incelendiğinde, Türkiye’nin, Fener-Rum Patrikhanesi’nin yurt dışına çıkarılması arzusuna, Hıristiyan âlemi, daha doğru bir söylemle, müttefiklerin Lozan müzakerelerindeki temsilcileri tarafından şiddetle karşı çıkılmıştır.
Sonunda Konferansa katılan Müttefiklerin temsilcileri ve Yunan Temsilci Heyeti, Patrikhane’nin siyasi ve idari yetkilerden tamamen soyutlanarak salt dini yetkilerle sınırlandırılmasını Konferans önünde kabul etmelerini de Türk Temsilcisi İsmet İnönü de bu taahhütleri senet saydığını açıklayarak, Patrikhanenin Türkiye dışına gönderilmesi engellenmiştir.
Zaten dikkat edilirse Lozan Antlaşması’nda Patrikhane ile ilgili hiçbir özel düzenlemeye yer verilmeyerek, bu kurumun Lozan Antlaşması’nın “Azınlıkların Korunması” başlıklı 35-45 maddelerinde düzenlenen dini kurumlar çerçevesinde düşünülmüştür. Patriklik, İstanbul’daki Ortodoks Cemaatinin sıradan bir Kilisesinin Papazından başka bir şey değildir.
Özellikle siyaset ile uğraşmaları yasaktır. Süleymaniye Camii İmamı ne kadar ve nasıl siyasetle uğraşabilirse Patrik’te o kadar uğraşır.
Hayatta hiçbir şeyin gizli kalmayacağı her şeyin bir gün er geç gün ışığına çıkacağı aşikârdır. Bu nedenle kurucusu Julian Assange olan Wikileaks adlı web sitesinde yayınlan belgelere çok önem veriyorum.Saklanmak istenen birçok şeyi gün ışığına çıkarttı.
Biraz araştırınca Haşim Kılıç’dan sonra bu seferde normalde bir Kilise Papazı esemesinde olan Fener Rum Patriğinin de, ABD Büyükelçisi ve ABD’nin İstanbul Başkonsolosu ile, 20 Ekim -6 Kasım 2009 tarihleri arasında ABD’ye yapacağı ziyaretten beş gün önce, yani 15 Ekim 2009 da akşam yemeğinde beraber olduğu ve bu yemekte, Tayyip Erdoğan, Deniz Baykal ve Fethullah Gülen hakkında görüş beyan ettiğini gördük.
Patrik yemekte, Tayyip Erdoğan’ı överek, Türkiye’de yaşayan azınlıklar için AKP yönetimin büyük bir fırsat olduğunu, vakıf mallarının geri aldıklarını, bu arada Baykal’a karşı olumsuz duygularını dile getirerek, Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül’ü muhalefet partisi lideri olarak Deniz Baykal’a tercih ettiğini, Sarıgül’ün Baykal’ın düşmanı (!) olduğunu belirttikten sonra kendi rızasıyla sürgün hayatı yaşayan Fethullah Gülen hakkında da iyi niyetini ortaya koyarak, onun okulları hakkında övücü sözler söylemiştir
Ayrıca, Tayyip Erdoğan’dan iyisi olmadığı şeklinde özetlenen, Tayyip Erdoğan’ı Türkiye’deki diğer tüm siyasilere tercih ettiğini, Ermeni ve Kürt açılımı yaptığını, en kısa zamanda da Rum Ortodoks azınlık içinde Erdoğan’ın garantisi ile Heybeli Ada Ruhban Okulu’nun açılmasını beklediğini (Anayasamıza göre özel askeri ve din eğitimi veren okullar açılamayacağı bilinirken) belirterek, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün evvelce kamulaştırılan 821 gayrimenkulü kendilerine iade edeceğini, son yıllarda bağış kabul edebildiklerini söyleyerek Erdoğan’a olan sevgisini dile getirmiştir.
Eşit ve saygın Türk vatandaşları olan Ortodoks Hıristiyan Cemaati, Lozan Antlaşmasının görüşmeleri sırasında, Müttefiklerin temsilcileri ve Yunan Temsilci Heyeti’nin, Patrikhane’nin siyasi ve idari yetkilerden tamamen soyutlanarak salt dini yetkilerle sınırlandırılmasını Konferans önünde kabul ettiklerini de göz önüne alarak, kendi kiliselerine bir çeki düzen vermeleri gerektiği kanısındayım.
Laik Türkiye Cumhuriyeti, Kurtuluş Savaş’ımızdan bu yana Türk Devletini destekleyen diğer bir Ortodoks Türk Kilisesi’ni sırf dine ve Rum Ortodoks vatandaşlarımıza duyduğu saygıdan ve Ortodokslar arasında dini ihtilaflara neden olabilir endişesiyle tutmamıştır
Devlet bu kadar hassas ve yansız davranırken, Kilise Papazı’nın günlük politikalara, haddini de aşar şekilde karışması, isabetsiz, yakışıksız ve yersiz olmuştur.