Pazar zembilinden çıkan sefil darbe (10)
Dünkü yazım şöyle bitiyordu: "PKK'ın yöneticilerinden Murat Karayılan, AKP'nin Demokratikleşme Paketi'ni değerlendirirken ilk kez açık seçik konuşuyor:
"Bundan sonra hükümet çözüm için yasal ve anayasal adımlar atmalı. Kürt sorunu ayaküstü oluşturulmuş paketlerle tek taraflı çözülemez. Bu şekilde olan paketler boştur. Kürt sorununda devlet yasaları değiştirmeli ve anayasal bir çözüm getirmeli. Anadilde eğitim hakkı olmazsa ve devlet iki dilli olmazsa nasıl çözüm olacak? Eğer Kürt dili üzerindeki yasaklar devam ederse nasıl çözüm olur ki? Öcalan başta olmak üzere, soykırıma karşı direnen, insanlık mücadelesini yürüten herkes özgür olmazsa çözüm nasıl gelişecek? Eğer Kürt halkı kendi kendini yönetmezse, şehirlerini kendisi yönetmezse nasıl çözüm olacak?" diyor. (Oda Tv, 07.10.13)
Her şey açık artık: Karayılan sorularıyla en azından federasyon istediklerini dünyaya ilan ediyor. "Anadilde eğitim hakkı"nın siyaset dilinde karşılığı da bu zaten!
***
Karayılan'ın açıklamasından sonra Sözcü gazetesinde (11.10.13) bu konuda bir başka demeç okudum:
"KCK; hükümetin Apo'yla başlattığı çözüm sürecinin devamı için atılması gereken adımlara ilişkin bir deklarasyon açıkladı. Deklarasyonda AKP iktidarına ültimatom niteliğinde sözler dikkati çekti. Kandil, taleplerini 'Kürtlerin anayasal ve yasal güvenceye alınması, demokratik özerkliğin kabulü ve anadilde eğitim' olarak sıraladı."
***
Türkmenistan dönüşü uçakta gazetecilerin sorularını yanıtlarken demokratikleşme paketi"nin anadilde eğitim ve genel affı içermediğini" (SoL, 17.08.13) söyleyen Başbakan Erdoğan, iki ay sonra "Tek vatan, tek devlet diyoruz. Ama tek dil hayır. Resmi dilde tek dil. Bunun dışında herkesin diline saygı duyacağız. Ne dil ne din dayatması yapabiliriz. Bizi bütünleştiren unsurlar var. Resmi dil tek. Anadilde eğitim. Kur kendi özel okulunu orada anadilini ver, ama devletin okulunda bunu yapamayız. Demokrasi paketinde bunları açıkca ortaya koyduk" diyor. (Aydınlık, 13.10.13)
***
Murat Karayılan'ın temsil ettiği PKK ile KCK isteyen taraf, AKP tarikatı hükümetinin reisi R.T. Erdoğan verecek olan taraf.
Ancak iki taraf da "Anadilde eğitim"in siyasal ve kültürel olarak ne anlama geldiğini, uygulanması durumunda ne sonuçlar vereceğini bilmiyor.
Kürtleri temsil ettiğini iddia eden tarafın üç temel talebi (dayatması) var:
1.Kürt varlığının anayasal ve yasal güvenceye alınması;
2.Demokratik özerklik;
3.Anadilde eğitim.
Başbakan Erdoğan 1 ve 2. maddeleri es geçip, anayasal ve yasal engellerini aklına bile getirmeden "Kur kendi okulunu öğret dilini!" diyor. Adamlar Kürtçe öğrenmek-öğretmek değil Kürtçe eğitim yapmak istiyorlar. Diyelim ki kurdular, eğitimi Kürtçe yaptılar ve mezunlarına lise diploması verdiler. Bu mezunlar Türkçe eğitim-öğretim yapılan üniversitelerde nasıl okuyacaklar? O zaman Kürtçe üniversite mi açacaklar?
Hükümet, Kürtlerin varlığını anayasal ve yasal güvenceye nasıl alacak? Cumhuriyet bütün vatandaşlarının varlığını anayasal ve yasal güvenceye almıyor mu ki? İstenen özel güvencenin uluslararası hukuk açısından özel bir anlamı var mı?
Örneğin, Kürtlerin varlığının anayasal ve yasal güvence altına alınması talebi, Kürt halkının anayasaya ikinci "Kurucu Halk" olarak yazılması gerektiğini işaret etmektedir. Gerekçe olarak da Malazgirt ile Kurtuluş Savaşı gösterilmektedir. Kürtlerin Malazgirt katkısı epeyce masala, Kurtuluş Savaşı katkısı ise epeyce tevatüre dayanmaktadır. "Cumhuriyeti birlikte kurduk" iddiasının ise ciddi bir dayanağı bulunmamaktadır. Bu konuda bilimsel bilgi edinmek isteyenlere Prof. Dr. Oktay Uygun'un Federal Devlet (XII Levha Yayınları) adlı kitabının "Kürtler Kurucu Halk mı?" bölümünü (s.314-318) okumalarını tavsiye ederim. Oktay Uygun, kuruculuk için aktarılacak entelektüel birikimden söz etmektedir ki 1920'lerde Kürtlerde böyle bir birikim bulunmamaktadır. Oktay Uygun nüfus sayısını da yeterli bulmamakta, feodal yapıyı engel olarak görmektedir.
Özerklik ve federasyon isteyen bir "taraf"ın, anayasaya kurucu halk olarak geçmek istemesinin tutarsızlığı da (PKK ve BDP'nin sevdiği sözcükle söyleyecek olursak) "süreç"in tekerine taş koymaktadır.
***
Kürtlere istenen demokratik özerklik ne demek, ne anlama geliyor?
Bildiğim kadarıyla, varlığı anayasa ve yasalarda özel olarak güvence altına alınan ve demokratik özerklikle yönetilen bir toplum zaten eğitim ve öğretimi kendi dilinde yapar.
Eğitim ve öğretimi kendi dilinde yapan bir toplum ya bağımsız devlettir, ya bir federasyonun federe devletlerinden biridir ya da yönetimi özerktir.
Bu işin şakaya gelir yanı yok: Biri ne istediğini bilmiyor ya da istediklerini açıkca dile getiremiyor. Öteki ise isteyenin ne istediğini ve karşılık olarak ne verebileceğini bilmiyor. Tam anlamıyla bir laubalilik ortamı. Konuşulanları duydukça, insan, bunca kan bu zırvalar için mi aktı, binlerce hayat pisi pisine mi söndü, diye düşünüyor.
AKP ve PKK olarak iki taraf da amaçlarına ulaşmak için "gibi" yapıyor. Ama aralarında, üçüncü taraf olan Cumhuriyet'in henüz bilmediği zımni (üstü kapalı) anlaşma var.
***
Bu zimni anlaşmanın kaynağında 1908 İkinci Meşrutiyet Devrimi, bu devrimin hazırlayıcısı Jön Türkler (Jeunes Turcs) ve devrimin yapımcısı İttihat ve Terakki bulunmaktadır. AKP ve PKK olarak iki tarafın da bu olguyu hayırla andıklarını hiç duydunuz mu? İki taraf da sıkıştıkları zaman İttihat ve Terakki ile Kemalizme saldırırlar.
Bilindiği gibi 1908 devrimi Cumhuriyet'le sonuçlanır. İki taraf (AKP & PKK) da Cumhuriyet'ten nefret ederler.
Bu yazı dizisini burada bitmek istiyorum. İstiyorum ama en kısa zamanda 10 yazıda değindiğim konulara (sorunlara) geri dönmek zorunda kalacağımı da biliyorum. Bitirmeden bir özet cümle yazacağım:
PKK hareketi ile AKP tarikatının ortak eylemleri Cumhuriyet'e karşı bir 31 Mart girişimidir.