28 Eylül 2024 Cumartesi
İstanbul 27°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Peki siz neredesiniz? (2)

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

Yazının başlığının yanındaki parantez içinde yazan 2'yi görünce, birinci yazı ne zaman yayınlandı diye düşünmeyin sakın. Birinci yazı Aydınlık gazetesinde yayınlanmadı. 1994 yılının Temmuz ayında, Dünya gazetesinin kitap ekinde yayınlandı.

O tarihte, gazetelerde düzenli yazı yazmıyordum. Daha çok dergilerde yazıyordum. 1975-2000 yılları arasında, 25 yıllık dönemde, yayınladığım yazılar, Söz ve Yazı (1992, 1993), Tarih Bağışlamaz (1994), Çile Törenleri (1995); Dinozorca (1993), Bu Ne Biçim Memleket (1996), Yaşasın Cumhuriyet (1999) adlı kitaplarda yayınlandı. Daha sonra bu 6 kitap iki kitap halinde, Doğan Yayıncılık tarafından yayınlandı: Yazmasam Olmazdı (2004) ve Mahşerin Üç Kitabı (2005).

Bu iki kitap tükenmiş olmasına karşın Doğan Yayıncılık tarafından her nedense bir daha yayınlanmadı. Kitapların adlarını yazdım, çünkü hiçbir yazı, hiçbir kitap içerik ve mesaj bakımından eskimedi. Eskimemesi bir yana, bugünleri 30-40 yıl önceden haber veren yazılar. Bulursanız, okumanızda büyük yarar var.

Bir yayıncı bulursam elimde hazır olsun diye yazıları tasnif için yeniden okurken, aşağıda okuyacağınız "Peki Siz Neredesiniz?" adlı yazıya rastladım. Yazıda, Melih Gökçek, R.T.Erdoğan, Necmi Aköz ve Prof. Dr. Salih Tuğ adındaki kişilerden söz ediliyor. Günümüzde görülen hal ve gidişi ile karşılaştırabilmeniz için, R.T.Erdoğan'la ilgili bölümü ilgi ve bilginize sunuyorum:

***

[«8 Haziran 1994 tarihli Milliyet gazetesinden iki alıntı yapacağım: İzmit'te "Kardeşliğe Çağrı" şöleninde biri şunları söylemiş:

"Zalim düzenin halkımızla aramıza ördüğü duvarları yıkmalıyız. Kendimizi sevdirmeliyiz, nefret ettirmemeliyiz. Dış görünüşümüze bakarak bize "gerici" diyorlar, oysa yüz yıldır ne değişti? Bir âlim yetişti mi? Bizler değil, asıl boynuna kravat takıp kendini ilerici görenler gericidir. Bu şekilde düşünenlerin en büyük hatası siyaset için düşünmeyi yirmi beş yaşından sonra öğretmeleri. Oysa biz yavrularımıza yedi yaşından sonra bir şuur veriyoruz."

***

Yukarıdaki paragrafta "biri" dediğim kişi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Refah Partili Recep Tayyip Erdoğan. Erdoğan'ın "zalim düzen" simgesiyle tanımladığı düzen hangi düzendir? "Oysa yüz yıldır ne değişti?" diye sorduğuna göre, Tanzimat'tan bu yana içinde bulunmaya çalıştığımız pozisitivist, rasyonalist aydınlanma düzenidir genel anlamda, özel anlamda ise Cumhuriyet düzenidir. Böyle bir düzende Erdoğan'ın murat ettiği anlamda bir "bilgin" çıkmadıysa, suç düzende değil İslamcı ideolojinin kendisindedir. Bizim açımızdan ise, 14 Mayıs 1950'de iktidara gelen karşı devrim çağdaş bilgin yetiştirmeye aday bir düzeni iğdiş etmiştir; buna karşın "bilgin" eksik değildir Türkiye'de. Erdoğan'ın ilginç itirafı ise son cümlede toplanıyor. Hangi yaşta başlarsa başlasın (ama yirmi beş yaş epeyce geç bir yaştır) siyaset ancak özgür ve çoğulcu ortamda öğretilir ve öğrenilir. Yedi yaşındaki bir çocuğa ise kendi iradenizin seçtiği ilkeleri ezberletirsiniz ve onu mahkûm edersiniz. Sonuçta yetiştirdiğiniz özgür bir insan değil, programlanmış bir militan ya da Alamut Kalesi'nin Hasan Sabbah "fedaisi"dir. Bir fedai ise programlandığı ilkeler doğrultusunda "öldürür" ve kendini feda ederek "ölür". "Yavrularımıza" yedi yaşında verilen bilinç ne demokrasi bilincidir, ne siyaset bilincidir, verilen bilinç ölme ve öldürme bilincidir. Bu bilinç değil, insanı robotlaştıran zihinsel ve ruhsal koşullanmadır.

***

Tayyip Erdoğan, çeyrek oyla seçilmiş olmasına karşın, demokrasiye inanmayan bir insandır. Bakın neler söylüyor:

-Sanat adına Allahsızlığa prim verdirtmem.

-Sanatı şehvet sömürüsüne alet edemem.

-Tiyatro adına çadır tiyatrosu oynatmam.

Şimdi Tayyip Erdoğan'a sanat bağlamında yasaklayıcı ahlakın geçerli olmadığını, sanatsal estetiğin kendi "özel" etikası (ahlak felsefesi) olduğunu, şeriatın bir estetik değerlendirme dizgesi olmadığını söyleseniz ne yazar? Bu insanla neyi tartışacaksınız? »](Milliyet, 08.06.1994)

***

İstanbul'a "buçuk" oyla belediye başkanı olduğunu R.T. Erdoğan'ın başına kaktığıma göre 27 Mart 1994 İstanbul Büyükşehir seçimlerinin sonuçlarını yazmam gerekiyor:

Recep Tayyip Erdoğan (Refah Partisi): % 25,19.

İlhan Kesici (Anavatan Partisi): % 22,14.

Zülfü Livaneli (SHP): % 20.30

Bedrettin Dalan (DYP): % 15.46.

Necdet Özkan (DSP): % 12.38.

Ertuğrul Günay (CHP): % 1,40.

***

SHP + DSP + CHP'nin toplam oyları % 34,08 ediyor. Demek ki bu üç cumhuriyetçi parti seçime ortak bir adayla girmiş olsaydı, % 25.19 oy alabilen R.T.Erdoğan İstanbul'a belediye başkanı olamaz, Refah Partisi palazlanıp gözünü karartamaz, sonuç olarak AKP ve R.T.Erdoğan Türkiye'nin başına bela olmazdı.

İşte bu nedenle eski kitaplarımı bulup okumanızı salık veriyorum. Bazı temel sorunları sadece bu kitaplarda okuyabilirsiniz.

***

"Peki Siz Neredesiniz?" başlıklı yazıyı Dünya gazetesi gibi küçük bir gazetenin kitap ekinde yayınlamışım. 20 yıl öncesinden 2013 yılının R.T.Erdoğan'ını haber veriyorum.

Peki 1994 yılında Türkiye'nin en büyük gazetelerinde yazan M.A.Birand, Ertuğrul Özkök, Hasan Cemal, Cengiz Çandar gibi dönemin toramanları ne yapmakta o sırada?

Aralarından herhangi biri R.T.Erdoğan'ın İzmit'te "Kardeşliğe Çağrı" şöleninde söylediği ve 8 Haziran 1994 tarihli Milliyet gazetesinde yayınlanan sözlerini okuduktan sonra ne yapmışlar acaba? Onlar ya da "Köşe Yazarı" olarak ortalıkta kostaklanan öteki yazıcılar? Aralarından herhangi biri bu sözleri okuyunca ürperip kaleme sarılmış mı?

Peki muhalif siyasetçiler, ne yapmış, ne demiş?

***

Bu bir böbürlenme değil elbette! Halep ordaysa arşın burada. Arşivler yerlerinde duruyor. Gazete yazıcılığı rüzgâr gülü olmaya benzemez. Gazetelerde yazan yazıcıların % 99'unda yazarlık bilinci yoktur. Pazar işportacısına benzerler.

Bu nedenle, eski yazı ve kitaplarımı yeniden yayınla(t)mak zorundayım!

Not: Dünkü yazımda "H.Z.Ülken 14 Mart 2013 günü yazmış" diye yazmışım. Tarih 14 Mart 1966 olacak.