Pekin’de iki gün: Tarihsel doku, çağcıl kent
“Bilim Çin’de de olsa gidip alınız.”
- Hz. Muhammed (s.a.v)
İslam Peygamberi, bu sözü ilim talep etmenin her Müslümana farz olduğu anlatmak için söylemişti. Malum, Çin o zamanlar uzaktı. İlmin peşinde koşmak da zahmetliydi. Hz. Peygamber, ilim için zahmetlere katlanmanın gerekliliğinden bahsediyordu.
Bugün Çin, teknoloji sayesinde artık uzak değil. Dünyanın en kadim uygarlıklarından biri olan ülke, Çin Komünist Partisi önderliğinde dünyanın en büyük ekonomilerinden biri haline geldi. İçine girdiğimiz Asya Çağı’nda Çin’in iktisadî, teknolojik, bilimsel ve kültürel atılımını oraya gitmeden bile fark edebiliyoruz.
Çin’in Ankara Büyükelçiliği, Aydınlık ve Ulusal Kanal’dan gazetecileri bir haftalık bir programla Çin’e davet etti. Biz de bu gelişmeyi görmek, öğrenmek ve tecrübe edinmek için 20-26 Ekim tarihleri arasında Pekin, Şanghay (Şangay) ve Shenzhen (Şıncın) şehirlerinde bulunduk. Gözlemlerimizi okurumuzla paylaşıyoruz:
KAPLUMBAĞA’NIN GÖLGESİNDE GÜLLERİN İÇİNDE
40.879326 enlemindeki İstanbul’dan, yaklaşık 10 saatlik bir yolculukla 39.9035 enlemindeki Pekin’e varıyoruz. Sabahın henüz ilk ışıkları. Havalimanından dışarı adımımızı attığımızda puslu ve iç titreten soğuk bir havayı ciğerlerinize çekiyorsunuz. Burası dünyanın en büyük havalimanlarından biri. İndikten sonra çıkışa, raylı sistemlerle ulaşıyorsunuz. Kapıdan dışarıya adım attığınızda dev bir kaplumbağaya benzeyen yapı sizi karşılıyor.
Çinliler için kaplumbağa kutsal hayvanlardan. Dört uğurlu canavardan biri. Dünyanın en eski yaratıklarından biri olduğu için bilgiyi, azmi, refahı, uzun yaşamı ve gücü simgeliyor. Aynı kaplumbağaları, gezinin ikinci gününde Yasak Şehir ziyaretimizde imparatorların bahçesinde görüyoruz.
Günlerden pazartesi. Esas olarak Pekin’de ve diğer şehirlerde trafik sorununa rastlamadık. Fakat pazartesi, iş saatlerinde biraz yoğunluk oluyormuş. Bizi otelimize götüren araç, bazı yerlerde kaplumbağa hızıyla ilerliyor.
Günün ilk ışıklarıyla birlikte havalimanından şehre uzanan yolu, çevresini izlemek de bir keyif. Büyük, nizami ağaçlıklı alanlardan geçiyorsunuz. Merkeze yaklaştıkça karşınıza çıkan evlerin camlarına güneş yansıyor. Hepsi düzenli bir hizayla dizilmiş. Arkalarında zaman zaman gökdelenlerin siluetini görebiliyorsunuz.
Yolda tek tük işe gitmek için otobüs bekleyen veya sabah yürüyüşü yapan insanları fark ediyoruz. Şehir merkezine yaklaştıkça kamu binaları karşımıza çıkıyor. Refüjlerde güller dikkatimizi çekiyor, yol boyu size eşlik ediyor.
PEDAL ÇEVİR SPOR YAP SAĞLIKLI YAŞA
Pekin’in en merkezi yerlerinden birinde bulunan otelimize yerleşiyoruz. İlk programımız öğleden sonra. Vakti tasarruflu kullanıp, biraz Pekin’i adımlamak için çevrede tur atıyoruz.
Pekin dümdüz bir şehir. Yollar da, kaldırımlar da geniş. Ufka kadar ilerliyor. Bizim vaktimiz olmadı ama yeraltı raylı sistemleri çok gelişmiş. Neredeyse uzanmadığı nokta yok.
İki şey dikkatimizi çekiyor: 1. Bisiklet ve elektrikli bisiklet deryası. 2. Her köşede spor yapan insanlar. Toplu taşıma dışında insanların en çok tercih ettiği şey bisikletler. İşyerlerinin, AVM’lerin önleri, köşe başları sarı, mavi, yeşil renkleri bulunan sıra sıra bisikletlerle dolu. En ucuz ve sağlıklı ulaşım aracı. İnsanlar işlerine daha giderken daha çok bu araçları kullanıyor.
Çin Bisiklet Derneği’nin 2023’te 17 Eylül Dünya Otomobilsiz Kentler Günü nedeniyle yayımladığı verilere göre Çin’deki toplam bisiklet sayısı 200 milyonu aştı. Pekin’de bisiklet kullanma oranı yüzde 30’larda. Çin genelinde bisiklet kullanımı sayesinde karbon emisyonunun her gün yaklaşık 10 bin ton azaldığı, bu miktarın yaklaşık 6,6 milyon litre benzin tasarrufuna eşdeğer olduğu kaydedildi.
Yolda çok fazla elektrikli araç görüyoruz. Taksi, otobüs ve toplu taşıma araçlarının tamamı elektrikli. Bu önemli verilerden bir tanesi. Çünkü eskiden Pekin’de hava kirliliği çok yüksekmiş.
Fabrikaların şehir dışına taşınması, karbon emisyonunun bu gibi önlemlerle azaltılması, hatta hava akımını engelleyen binaların bile yıkılması, kentteki havayı değiştirmiş.
Eskiden neredeyse herkeste maske varmış. Şimdi ise yolda yürürken tek tük maskeli insanlara rastlıyoruz.
İkinci olarak, her köşe başında veya komünite denilen binaların bahçesinde spor yapan insanlar dikkatimizi çekiyor. Halkalar oluşturan 7’den 70’e Pekinliler, müzik eşliğinde jimnastik hareketleri yapıyor, güne zinde başlıyor.
BİR YANDA TARİHİ SOKAKLAR BİR YANDA IŞILTILI CADDELER
Pekin, kadim bir kent. Bugünkü nüfusu 25 milyona yaklaşmış. Çin’in başkente verdiği önem, düzenli olmasından, yeşilliğinden, sokakların temiz ve geniş olmasından bile görülüyor. Hangi şehre gidersek gidelim, peyzaj düzenlemeleri dikkatimizi çekiyor. Çin disiplininin bir uzantısı gibi…
Pekin’in merkezinde Hutonglar yer alıyor. Uzun dar sokaklar içinde, geleneksel avluları olan, birbiriyle bitişik, Siheyuan denilen hatlar ve düzenleme ile yapılmış evler. Bunlar 12. yüzyılda inşa edilmeye başlanmış. Neredeyse bin yıllık geçmişi olan bu mahallelerin birçoğunda yaşam devam ediyor. Sokaklarında rahatça ve güvenli bir biçimde gezebiliyorsunuz.
Akşam olunca ise Wangfujing Caddesi’ne gidiyoruz. Burası, Pekin’in en ünlü alışveriş caddelerinden biri. Işıklı sokakları, irili ufaklı dükkânlardan geniş AVM’lere kadar çeşitli yerlerde her türlü ihtiyacınızı bulabiliyorsunuz. Çinli dev teknoloji şirketlerinin burada ürünlerini teşhir ettiği büyük tanıtım mağazaları da bulunuyor. Yine sokaklarda geleneksel Çin takları, ışıltılı dijital ekranlarda geçmiş kültürü yansıtan reklamları bulabiliyorsunuz.
Sabah spor yapanlar, akşam yine sahnede. Wangfujing’de sağlı sollu, müzik eşliğinde, yer yer geleneksel kıyafetlerle dans ederek spor yapanları görebiliyorsunuz. İçlerine katılmak serbest. Sokaklarda dikkatimizi çeken bir şey daha var. Bizde veya yabancı ülkelerde olduğu gibi reklamla kapatılmış binalar ya da dev reklam panoları yok. Ancak tek tük görebiliyorsunuz. Bu anlamda, göz zevkiniz de korunuyor. Yine sokaklarda sık sık bir kültür veya sanat galerisine rastlıyorsunuz.
MAVİ ODADA KIRMIZI GÜNDEM
Sabah ile akşam arasındaki vakti, resmî bir ziyarette geçiriyoruz. Çin Halk Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Enformasyon Dairesi’ne gidiyoruz. Burada bir Mavi Oda bulunuyor. Buraya aslında sadece akredite olmuş gazeteciler girebiliyor. Aydınlık ve Ulusal Kanal yöneticileri, burada bir ayrıcalığa erişiyor.
Dünyanın her yerinden gelen ve Çin’de görev yapan basın mensupları, Bakanlık Sözcüsü’ne istediği soruyu sorabiliyor. Bir zaman kısıtlaması yok. Basın toplantısı, son soruya kadar devam ediyor. Burası demokrasi kültürünün ve ifade özgürlüğünün en somut yerlerinden bir tanesi.
Batılı bilindik bütün kurumlar arka arkaya sorular soruyorlar. Hatta iki kere söz alan bile var. Sözcü Lin Jian, Tayvan’dan Irak Kürt Özerk Bölgesi’ndeki seçimlere kadar çeşitli sorulara tek tek, özenle, kısa ama özlü yanıtlar veriyor.
Soğuk bir renk olan maviyle bezeli salonda, kırmızı ile niteleyebileceğimiz dünyanın sıcak gündemi konuşuluyor.
İşin ilginci, soru-yanıt her gün yapılıyor. Bizdeki gibi haftalık değil.
Sözcü’nün açıklamalarından sonra yetkililerden Enformasyon Dairesi’nin çalışmaları hakkında bilgi alıyoruz. Yine Daire’nin çıkardığı yayınları inceleme ve edinme şansına erişiyoruz.
CGTN MERKEZİNDE 15 TEMMUZ’U HATIRLAMAK
Pekin’de ikinci günümüz, yine bir medya ziyaretiyle başlıyor. İlk durağımız Çin Merkezi Radyo ve Televizyonu (CCTV) Asya-Afrika Merkezi. Bizi Türkçe servisi yöneticileri karşılıyor. Ülkeye giriş, sokaklar, oteller, resmî daireler fark etmiyor, her yere girişte öncelik güvenlik.
Pasaportlarımızı veriyoruz, isimlerimiz ziyaretçi listesinden kontrol ediliyor. Verilen bir belge ile kapıdan girebiliyor. Hem ana kapıda hem de binanın her katındaki kapılarda güvenlik bulunuyor. İşlerini ciddiyetle yapıyorlar.
Heyet Başkanımız Cem Dikmen, bizi karşılayan Türkçe Bölümü Başkanı Tang Jiankun yani Hakan Bey’e güvenliğin önemine dikkat çekerek 15 Temmuz hatırlatması yapıyor. Gerçekten de akıllarımıza, eğer TRT böyle korunsaydı, darbeciler o bildiriyi rahatça okutabilirler miydi fikri geliyor. Kamu kurumlarının güvenliği noktasında, kafamızda örnek alabileceğimiz yeni fikirler şekilleniyor.
Türkçe Bölümü Başkanı Tang Jiankun ve masa yöneticileri ile uzun bir sohbet yapıyoruz. Yöneticiler ve çalışanlar iyi derecede Türkçe biliyor. Birbirimize tecrübelerimizi aktarıyoruz, ülkelerimizin ortak önceliklerini, iki ülke ve kurumlar arasında yapılabilecek işbirliklerini konuşuyoruz. Medyanın durumu ve “yeni ne yapabiliriz” fikri üzerinde uzunca duruyoruz.
4 NUMARANIN BULUNMADIĞI ENDÜSTRİ PARKI
İkinci durağımız bir işyeri. Jingdong Grup Genel Merkezi ve Jingdong Pekin Akıllı Endüstri Parkı’na gidiyoruz. Jingdong, en büyük e-ticaret şirketlerinden bir tanesi. Grup bünyesinde 517 bin 124 kişiye iş sağlıyor. Gittiğimiz binada sadece 40 bin kişi çalışıyor.
Jingdong Grup Genel Merkezi, çok büyük bir yerleşke. Çalışma alanlarının yanı sıra çalışanlar için ayrılmış lojmanlar, alışveriş merkezleri, çocuklar için kreşleri, yaşam ve eğlence alanları bulunuyor. Şirketin kendine koyduğu hedefler arasında devlete vereceği vergiyi artırmak da yer alıyor.
Ardından ve Jingdong Pekin Akıllı Endüstri Parkı’na geçiyoruz.
Burada verilen siparişler son teknolojik araçlarla, büyük ve geniş bir bant sistemiyle hızlı bir biçimde, hatta ülkenin belli bölgelerinde drone bile kullanılarak, sahiplerine ulaştırılıyor. Fordizmin burada yaşadığını hissediyoruz. Hızlı dönen makineleri görünce hata oranını soruyoruz. Yetkili, “Yüzde 99,9 başarı oranımız var.” diyor. Ardından ekliyor: “Aslında şimdiye kadar hiç hata yaşamadık.”
Yetkili, bize binayı ve sistemin işleyişini anlatıyor. Makette dikkatimizi bir şey çekiyor. Her binanın bir numarası var. Fakat 1,2,3,5 diye gidiyor. Çin’de rakamların uğuruna çok inanılıyor. En uğurlu rakam 8. Gittiğimiz restronlarda wi-fi sorduğumuzda genellikle 8 tane 8 yanıtını alıyoruz. 8’le birlikte 2,6, 9’da uğurlu. Fakat 4 rakamı uğursuz kabul ediliyor. Batı’daki 13 gibi… O yüzden binalara da 4 sayısı verilmiyor.
Bina içlerinde asansörlerde de 4. kat yok. Bu durumun biraz fonetikle ilişkisi var. 8 (八, Pinyin: bā), “refah" veya "zenginlik" kelimesine benzer bir sese sahiptir. 4 (四, Pinyin: sì) ise ölüm" kelimesine (死 sǐ ) benzerdir. Rakamların uğuruna inanmanın yanı sıra, bazı bölgelerde de fal önemli bir yer tutuyor. Bunu Shenzhen’de duyduk.
Shenzhen, Hong Kong sınırında bir bölge. Özellikle iş insanları, gelecek yılki ekonomik durumlarının ne olacağına dair falcılara sık sık başvuruyorlarmış. Teknoloji ve bilimde ileri giden bir ülkede, batıl inançların da bir yer tuttuğunu görüyoruz.
Gezdiğimiz Jingdong Grubu bile, Çin’deki üretim gücünün ve atılımın bir simgesi gibi.
ARTIK HALKA SERBEST KRALLARA ‘YASAK ŞEHİR’
Medya ve şirket ziyaretlerimizin ardından bir kültür durağındayız: “Yasak Şehir.”
Burası dünyanın en büyük sarayı. Ming Hanedanlığı döneminde inşa edilmiş. Yapımına 1406 yılında başlanmış. 14 yılda tamamlanmış. Yılda bir ülke kadar insan burayı ziyaret ediyor. Tarihî Saray, her yıl yaklaşık 17 milyon kişiyi ağırlıyor. Buraya girebilmek için önceden randevu almanız gerekiyor. Yabancı turistlerin girişi, pasaportla sağlanıyor. Sadece yabancı turistlerin değil, yerli turistlerin de ilgisi büyük. Okullar gezi düzenliyor.
Çinliler kültürlerine sahip çıkan bir millet. Dikkatimizi buradaki tarihin içinden fırlamış gibi duran Çinli kadınlar çekiyor. Geleneksel kıyafetleriyle sarayı geziyorlar, fotoğraf çekiliyorlar. Çin Sarayı’nda bu manzarayı izleyince insanın aklına Hâfız’ın şu beyiti düşüyor:
“Büt-i Çînî adû-yı dîn u dil-hâst
Hudâvendâ! Dil ü dînem nigehdar”
(Çinli güzel din ve gönlümün (îmânımın) düşmanıdır. Ya Allah, benim din ve gönlümü sakla!)
İşin şakası bir yana, Çinli kadınlar devrimle birlikte bugün toplumun temel taşı haline gelmiş. Her yerde ön plandalar. Bu konuya sonra değineceğiz. Saraya tekrar dönüyoruz.
Yasak Şehir’in her yerinde ejderha görselleri yer alıyor.
Ejderha Çin kültüründe merhamet, ihtişam, güç ve buna layık olan insanın başarısını temsil ediyor.
Çin yeni yılında, güneş hükümdarın odasındaki 9 ejderhaya vuruyor ve aydınlatıyor.
Ayrıca hükümdarın kaldığı yerde 126 oda bulunuyor. İmparatorun gece hangi odada yatacağı bilinmiyor. Bu suikasta karşı alınmış bir önlem.
İmparator ile imparatoriçenin kaldığı bölümler de ayrı. Sağında ve solunda harem bölümleri var.
Yine bir bölümde, imparatorun varisini yazdığı ferman muhafaza ediliyor. Bu dönemin başbakanına da veriliyor. İmparator öldükten sonra orada yazan isimle Başbakan’daki isim karşılaştırılıyor. Eğer tutuyorsa, o kişi başa geçiyor.
Avluda bol bol kazan bulunuyor. Yangına karşı önlem almak içinmiş.
Yine büyük, devasa buhurdanlıklar karşınıza çıkıyor. Burada tütsü yakılıyormuş.
Güneş saatleri uzun ömrü temsil eden telli turnalar ve yazımızın başında belirttiğimiz, havalimanında karşımıza çıkan kaplumbağalar da görülüyor.
Yine bahçede tokmaklı, pirinçten yapılmış dev kazanlar bulunuyor. Bunlar, 1900’lerin başında Japon işgalinde çalınmış. Sonra tekrar getirilmiş.
Yine çıkışa doğru bir tapınak görüyorsunuz.
Sarayda 9.999,5 oda yer alıyor.
On, göksel imparatora ayrılmış bir sayıdır, bu nedenle Yasak Şehir'in cennette olduğuna inanılan saraya ait 10.000 odadan daha az odası olmalı. Sarayın sağındaki cennet tapınağında bir tek imparator ibadet edebiliyor. Böylece 10 bine tamamlanıyor ve cennete çıkıyor.
Çin hükümdarlarına 500 yıl hizmet veren Saray, eskiden halkın girişine yasak bölge olduğu için “Yasak Şehir” olarak anılıyordu, 1911 ve 1949 Çin devrimleriyle birlikte imparatorluğun lağvedilme sürecinden sonra insanlığa açıldı. Pekin’i ziyaret eden herkese ‘Yasak Şehir’e zaman ayırmasını öneririz. İlk bölümü şu sözle bitirelim: Burası artık insanlara değil, imparatorlara yasak bir şehir.
Yarın: Şanghay