Penaltıyı kim atar!
Futbolun ufak tefek görünen ama aslında çok önemli olan detayları var. Bunlardan ilki ve belki de en önemlisi, takımın kazandığı penaltıyı kimin kullanacağı konusudur. Bu da nereden çıktı diye düşünebilirsiniz. Şu ana dek bu yıl ligimizde kullanılan 33 penaltıdan 6’sının, yani yaklaşık beşte birinden biraz azının kaçırıldığını düşünürseniz, konunun önemi ortaya çıkar.
Diego’nun Mersin İdmanyurdu maçında kaçırdığı penaltıdan sonra bir tartışma başlatmayı düşünüyordum. Ancak, bilerek devre arasını bekledim. Elbette ki, en basitinden, en üstününe dek tüm teknik adamlar soyunma odasında penaltıcıları tayin ediyorlar. Hatta ikinci ve üçüncüyü de belirtiyorlar. Yani penaltıyı genelde seçilmiş penaltıcılar atar. Onların mazereti varsa maç içinde takım kaptanının önerisi ve teknik direktörün onayıyla bir başka futbolcu atışı kullanmalıdır.
Çocukluğumdan beri, yerli yabancı futbol uzmanlarından, mahalledeki ağabeyden, profesyonel takımdaki teknik adamlarına dek şunu öğrendim ve kesinlikle doğru olduğuna inanıyorum. Ne olursa olsun, penaltılık hareket kendisine yapılan futbolcu penaltıyı kullanmamalıdır. Nedeni basit, mücadeleye gitmiş, yorulmuş, tekme yemiş ve ağrısı bulunabilir. Hırslandığı için atışı yeterli sakinlikte kullanamayabilir. Bu nedenleri daha da artırabiliriz. Evet, belki bunun tersi de geçerlidir ve aynı futbolcu atışı golle sonuçlandırabilir. Ama çoğunlukla Diego’nunki gibi atış golle sonuçlanmaz.
FUTBOL ‘KAŞARI’ SNEİJDER
Peşin söyleyeyim, derbi maçında Beşiktaşlı Veli oyundan atılmak için kaşındı. Hatta Veli yaptığı birçok hareket nedeniyle atılması gerekirken kırmızıdan kurtulan futbolcudur. Evet, Beşiktaş ile Galatasaray arasında oynanan son derbi maçından bahsediyorum. Ortalık karıştı, pozisyonu hatırlayın, herkes birbirinin üzerine yürüdü. Bu arada Sneijder kalabalığın arkasından parmağını Veli’nin suratına uzattı.
Değdi mi, değmedi mi anlaşılamıyor. Ama Veli hemen reaksiyon gösterdi ve kolunu uzatarak parmağını Hollandalı futbolcunun burnuna soktu. Derbi karnesine aşağıdaki satırlarda değineceğim Cüneyt Çakır hemen kırmızıyı bastı. Verilebilir, bana sorarsanız sarı olmalıydı ama o da sonucu değiştirmezdi. Bu kez Veli ikinci sarıdan gidecekti. İşte o kırmızı kart maçın kırılma anı oldu ve Galatasaray güle oynaya deplasmanda ezeli rakibini mağlup etti.
Şimdi pozisyonu bir daha hatırlayalım, Sneijder parmak kendisine değer değmez dönüp hakeme bakıyor. Sonra da kurşunla vurulmuş gibi yere iniyor. Kamereman arkadaşlara kocaman bir tebrik, pozisyonu mükemmel çekmişler. Tahrikten en azından bir sarı kart da Sneider’e çıkarılması gerekirdi. Ama Hollandalı usta bir futbolcu. Böylelerine bu alemde “kaşar” denir. Yani profesyonelliğini kullandı, takımına mükemmel bir avantaj kazandırdı. Böylece Galatasaray, Cüneyt Çakır’ın yönetiminde Fenerbahçe ve Beşiktaş derbilerini kazanmış oldu. Çakır’ın bu maçlardaki yönetiminin yorumunu sizlere bırakmaya karar verdim.
YABANCI KARARI TERS KÖŞE
Siz, federasyonun aldığı yabancı konusunda bir şey anlayabildiniz mi? Ben okuyorum, dinliyorum, anlamaya çalışıyorum, işin içinden çıkamadım. 2 gündür de teknik direktör seminerinde ders veren Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim’i dinliyorum. Cümle cümle aldığınızda her söylediğinin altına imza atarsınız. Ama topluca bir araya getirdiğinizde temel çelişkileri onun da içinde yaşadığını ve bunun açıklamalarına yansıdığını görebiliyorsunuz.
Yahu bu kafayla 28 değil, 128 yabancıya izin verilse ne olur? Türk futbolunun derdi yabancı sayısı mıdır? Ben kısıtlamanın tümüyle karşısındayım. Özgürlük veriyorsanız her konuda sınırsız özgürlük verin. Yoook, “Benim izin verdiğim kadar özgürsün” diyorsanız, işte bizde işler böyle olur. Özgürlük mü, beni eleştiriyorsun öyle mi, al sana işsizlik, mahkemeler...
İyisinin, namuslusunun, bir şeyler öğretebileceklerin gelmesine hiç bir zaman, hiç bir kimsenin itirazı olmaz zaten. Hemen yakından başlayalım, Kuyt, Roberto Carlos, Hagi, Anelka, Drogba, Sneijder, Quaresma, Van Hooijdonk, Cardozo gibileri hatırlayabileceğiniz için sayıyorum. Var mı itirazınız? Çok eskilerden bahsedeyim, Vefa’lı Saviç diye bir futbolcuyu bileniniz, hatırlayanınız, Türk futblu için yaptığı bir şeyi bileniniz var mı?
Ben biliyorum; Metin Oktay, Can Bartu gibilerin zirvede olduğu yıllar... 2 yabancıya yeni izin verilmiş. Genç takımdan sivrilip, daha 18 yaş altı takımında oynayabilecek bir futbolcu var. Vefa’ya alınmış, işte o yıl 30 yaşındaki Saviç de furyadan faydalanıp Vefa’ya 1,5 milyon dolara transfer edilmiş. O zamanlar Vefa’nın stadının bulunduğu Karagümrük semtinin neredeyse yarısını o paraya alırsınız. İki yılda Fenerbahçe’ye bir gol attı Saviç ve 60 maç sol açık oynadı, başka tıkı yok.
İşte o furya ile bugünkü durum bana sanki aynı gibi geldi. Hani “dejavu” derler ya, o anı yeniden yaşanmışlık hali olarak açıklayabiliriz. Saviç parayı aldı gitti, peki o genç çocuk ne oldu dersiniz? O da yedekten oynatıldığı tek maçta Karşıyaka’ya karşı gol attığı için kayıtlara geçemedi. Ama bu satırların yazarı oldu. Yaaa, ben başımdan geçeni anlattım. Benim gibi binlerce Türk genci de aynı kaderi yaşadı. Gelecek kaos fırtınalarını ve Türk futbolunun dibe çakılışını bakalım nasıl önleyebileceğiz?