05 Aralık 2024 Perşembe
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Petrol krizi ve tarım

Cengiz Çakır

Cengiz Çakır

Gazete Yazarı

A+ A-

1965 yılı Eylül ayı sonunda Ziraat Yüksek Mühendisi diplomasını hak etmiştim. Kalabalık bir sülalede ilkokulu bitiren ikinci kişi; ortaokul, lise ve fakülteyi bitiren ilk kişi bendim. Ortaokul ve liseyi parasız yatılı olarak okumuştum. Fakülteyi de Tarım Bakanlığından burs alarak okuduğum için “8 yıl mecburi hizmet” yapmak zorundaydım. Zorunlu hizmet Bakanlığın atadığı yerde görev yapmak anlamına geliyordu. Çıkış belgesini alıp hemen Ankara'ya gittim. Aynı gün atamam yapıldı ve ekim ayında maaşa kavuştum.

Denizli Teknik Ziraat Müdürlüğünde göreve başlamamın üzerinden tam 56 yıl geçmiş. İlk görev yerinde araziye çıktığımda Tarım Bakanlığı çiftçileri “kimyasal gübre” kullanmaya özendiriyordu. Bunun için yol üzerinde göze çarpan yerlerdeki bazı tarlalarda ekinin yarısına gübre verilip diğer yarısına verilmeyen denemeler kuruluyordu. Bu şekilde oluşturulan “demonstrasyon (gösteri) parsellerinde” azotlu gübrenin etkisiyle koyu yeşil renk kazanmış, uzun boylu ekinleri görenler imrenirdi. “Tarla Günü” düzenlenerek çiftçilerin gözü önünde, gübreli ve gübresiz kısımların hasadı ayrı yapılarak katılımcıların verim farkını görmeleri sağlanırdı. “Tarımsal Yayım” yoluyla modern (!) girdilerin kullanımı yaygınlaştırılırdı.

Yerel olarak ahır gübresine “ters” derler. Her evde eşek, koyun, tavuk gibi birkaç hayvan bulunurdu. Bunların gübresi biriktirilir çoğunlukla sebze yetiştirilen yerlerde kullanılırdı. Ahır gübresi besin maddesi yönünden nispeten dengelidir. İçerdiği organik maddeler toprağın özelliklerini iyileştirir. Halkımız ahır gübresinin faydalarını bilir. Yurdumuzda elde edilen ahır gübresi miktarı tarım alanlarını gübrelemek için yeterli değildir. Çoğu kez iyi korunmadığı ve doğru şekilde olgunlaştırılmadığı için besleyici özelliklerini yitirmektedir. Taşınması ve toprağa verilmesi zordur.

İşletmelerimizin çoğunda tek ürün (monokültür) yetiştirildiği için hayvancılık şubesi yoktur. Bitkisel üretim yapanlar ahır gübresi kullanmak isteseler bile yeterince bulamamaktadır. Diğer taraftan bir atık gözüyle bakılan ahır gübresinin işletmeden uzaklaştırılması büyük hayvancılık işletmeleri için ciddi bir sorun oluşturmaktadır.

Bize öğrencilikte ezberletilen Ziya Gökalp'in “Alageyik” şiirinde geçen:

“At önünde et vardı

İt ot yemez ağlardı”

dizelerinde belirtilen durumdayız. Destandaki kahramanımız gibi “Otu ata, eti ite” yediremiyoruz. Her yıl milyarlarca dolar ödeyip, kıtalar arası taşımacılık yoluyla yapay gübre tedarik ederek modern tarım (!) yapıyoruz. Bu arada, aynı yollarla ve belki daha fazla bedel ödeyerek damızlık hayvanları ve hayvan yemi yapılacak soya, mısır gibi ham maddeleri, yem katkı maddelerini, veteriner ve tarım ilaçlarını getirdiğimiz de biliniyor.

Amerika'da bulunan Missisipi Nehri altı eyaletten geçmektedir. Taşkınları önlemek ve kamu eliyle elektrik üretmek için barajlar yapmak üzere Tenessee Valley Authority (TVA) adlı bir kurum oluşturulmuştur. İkinci Dünya Savaşı sırasında buradaki elektrik enerjisinden yararlanılarak patlayıcı madde üreten fabrikalar kurulmuştur. Savaş bitince bu fabrikalar kimyasal gübre üreterek faaliyete devam etmişlerdir. Bunlara ve benzeri fabrikalara pazar gerektiğini hatırlatalım (Bkz. 1).

Görev yaptığım Denizli Teknik Ziraat Müdürlüğü'nde Amerikalı bir “uzman” vardı. Zaman zaman oradaki teknik elemanlara yönlendirci eğitim seansları yapardı. Milliyetçi Çin denilen Formoza'da eğitime tabi tutulmuş H.K. adlı bir eleman da çevirisini yapardı. İngilizce bildiğim için ben de izlerdim ama, bu içi geçmiş adamın orada ne aradığını pek anlayamamıştım doğrusu. Eğitimden, ordudan, tarım örgütüne kadar her yere sokulmuş, dost görünümlü ajanlar olduğunu kavramam hayli zaman aldı.

Asit nedir, baz nedir, tuz nedir bilmeyen insanların eline tutuşturduk amonyum sülfat denen kimyasal gübreyi. Kristalleri toz şekere benzediği için “şeker gübre” adını taktı halkımız ona. Amonyum nitratın eskiden beri barut yapmakta kullandığı “güherçile” olduğunun farkında bile değiller. Onun patlayıcı madde olduğunu da teröristlerden öğrendi pek çok insan. Bu nedenle yüzde 33'lük amonyum nitrat sıkı denetim altına alındı.

Toprakta yeterli nem, yani su olmadan gübre pek işe yaramaz. Sulama şebekeleri açıldı. Drenaj konusu gözardı edildi. Halkımız “vur deyince öldür” anlar. Ne kadar çok gübre atarsa, ne kadar çok sularsa o kadar çok ürün alacağını sanır.

Bir gün babam “sizin gübrede iş yok” dedi. “Hayrola baba ne oldu?” diye sordum. Bahçede sebze ekilen yere “fenni gübre” atmış ve fidelerin hepsi kurumuş. Okuyup yazmayı askerde öğrenmiş olan babacığım, üçgenin veya yamuğun boyutlarını nasıl ölçsün, alanını nasıl hesaplasın? Gübrenin içerdiği saf madde miktarını nasıl bulsun? Gübre dozunu nasıl hesaplasın? Gübreyi hangi terazi ile tartsın? El yordamı, göz kararı deyip atmış o da fazla gelmiş. Rahmetli Levent Kırca'nın deyimiyle “Olacak o kadar!” Bizim yerli buğdayların saplarındaki boğum araları uzundur. Azotlu gübre verilince başağın ağırlığı ile ekin yatar. Başak toprağa değerse çürür ve yatınca ekinin hasadı güçleşir. Yatmasın diye taban arazilere, verimli topraklara buğday ekilmezdi.

Meksika buğdayı adıyla cüce buğday çeşitleri getirildi, buğdayın ana vatanı olan yurdumuza. Yatmadıkları için bunlara daha fazla gübre verilmesi mümkün oldu. Ancak ithal tohumluklar yaygın olan pas hastalığına dayanamadı. Kısa saplı, dayanıklı yeni çeşitlerimizi kendimiz ıslah ettik. Saman verimi azaldı, dane verimi arttı. Lezzeti azalsa da ürün miktarı çoğaldı. Bu durum yalnız Türkiye'de değil, Mısır'da, Hindistan'da, Pakistan'da, Kuzey Afrika başta olmak üzere pek çok yerde yaşandı. “Yeşil Devrim” adıyla bütün gezegenimiz kirletildi.

Dünyada kullanılan gübrenin en az yarsı azotlu gübredir. Sentetik azotlu gübreler aşırı miktarda enerji kullanarak petrol ve doğal gazdan elde edilir. Bu nedenle petrole bağımlılık yaygınlaştı. Artık petrol krizi çıkınca, arkasından tarım krizi patlak veriyor. Yakınmaların asıl sebebi budur, elbette çözümünü bulacağız.

(1) https://en.wikipedia.org/wiki/Tennessee_Valley_Authority