Piyasa ekonomisi ilerlemenin temeli mi?
Ekonomide yaşanan dalgalanmaların, tüm sorunların ve krizlerin kural temelli piyasa ekonomisinde çözülmesinin mümkün olduğu liberal ekonomi anlayışının temel felsefesidir.
Türkiye, 1980’den sonra küreselleşme dalgasına kapılıp kuralı, kuralsız olan,kamunun düzenleyici ve yönlendiriciliğini ortadan kaldıran bir piyasa ekonomisi-paracı ekonomiyle yönetildi. AKP de serbest piyasada yaşanan krizin sonucunda daha serbest pazar ekonomisi uygulasın diye iktidara getirildi.
SICAK PARACI EKONOMİ
Yüksek faiz-düşük kur modeli ile ülkemiz sıcak para cennetine çevrildi. 2008’e kadar oluk oluk gelen sıcak para hepimizin aklını başından aldı. Yabancılar yatırım ve ticaret için ülkemize çokça gelir oldular. Bundan nemalanan herkes ve herkesim AKP’yi liberal piyasasının en iyi uygulayıcısı kabul edip çok destekledi.
2008 küresel krizi gelişmekte olan ülkelere giden likiditeyi azalttı. Ancak bu kriz bankacılık sisteminin güçlü olması nedeniyle bizi çok sarsmadı.
Ama tüketim ve borçlanma ile bir yere gidilemeyeceğini konusunda da uyandırmadı .Borç al bunu yatırımda-üretimde kullanma, verimsiz bir şekilde harca, modelinden vazgeçirmedi. Diğer yandan tüm stratejik varlıklar elden çıkartıldı. İmalat sanayinin GSYİH’deki payı giderek azalmaya ve yüzde 20’lerin altına düşmeye başladı.
FAİZİN FOBİ OLMASI
Cumhurbaşkanı liderliğindeki AKP yüksek faiz-düşük kur sayesinde palazlandığını unutarak son döneminde faize savaş açtı. Özellikle dış politikadaki başarısızlıkların ve yanlış ekonomik politikaların yarattığı sorunların temel sebebinin “uluslararası faiz lobisi” olduğuna inanıldı ve toplum böyle ikna edildi.
Ülke ekonomisi yabancıların vereceği borca ve sıcak paraya mahkum edilince dünyadaki tüm olumsuz gelişmelerden çok çabuk etkilenir olduk. Trump’ın başkan seçilmesi, Ortadoğu’da yaşananlar, dünya ekonomisinin küçülmesi, küresel likiditenin kaynağına dönmeye başlaması gibi çok önemli gelişmelere karşı kırılganlığı artan bir ekonomi ile bugünlere geldik.
DIŞ BORCA BOĞULMUŞ EKONOMİ
500 milyar dolara yakın döviz açığı bulunan, 1 yılda 250 milyar dolar civarında dövize ihtiyaç duyan, tüketen ve katma değer yaratamayan, her yıl ortalama 50 milyar dolar cari açık veren, enerjide dışa bağımlı, işsizi ve yoksulu milyonları bulan,üstüne üstlük dolara boyuneymiş bir ekonomi ile parlementer sistemi zayıflatan ve başkanlık sistemini getiren bir seçime gidiyoruz.
IMF’Lİ GÜNLER GELİYOR!
Bu seçimden Tayyip Erdoğan galip çıkarsa 25 Haziran büyük sıkıntıların yaşanacağı bir dönemin ilk günü olacak. Pazar ekonomisini savunan başka birisi başkan olursa yabancıların, IMF ve uluslararası mali kuruluşların etkisinin artacağı bir döneme gireceğiz.
Sıkıntılı ve derin hasarlar açabilecek gelişmelerin yaşandığı bu dönemi karma ekonomi modeli ve güçlü parlementer sistemi ile aşabileceğimize inanıyoruz.
Seçim anketlerine ve gelişmelere baktığımızda ise tünelin ışığını göremiyoruz. Belki ışık yakında ama bize uzak geliyor... Bu mübarek ramazanda dualarımız ülkemiz için olsun diyelim ve umudumuzu koruyalım...