PKK açıklamaları ve CHP yönetiminin son iki eylemi
CHP yönetiminin son iki eylemi, Suriye-Irak tezkeresine “hayır” oyu ve büyükelçilere mektup, “bildiğimiz Kılıçdaroğlu yönetiminden beklenecek tutum işte, ne var bunda” diye geçiştirilecek, üzerinden atlanacak, gündelik bir siyasal tercihin sonucu değildir. Tezkereye “hayır” oyu vermekle HDP ile aynı çizgide buluşan Kılıçdaroğlu yönetimi, böylece Cumhuriyet’in kurucu partisini bölücü örgütle ortak bir konuma yerleştirmiştir.
Aynı şekilde, içeriği ne olursa olsun, Türkiye’deki mevcut iktidarın bir icraatını yabancı ülkelere şikayet eden, o ülkelerden destek talep eden bir mektup yollamanın, Cumhuriyet dönemi siyasal tarihimizde de, CHP tarihinde de örneği yoktur.
CHP tabanında her iki eylem de sorgulanmaktadır. Türkiye’de emperyalizmle ve bölücü örgütle yan yana gelen bir siyasal kuvvetin başarı şansı hiç yoktur. Bu nedenle Kılıçdaroğlu yönetimi, mugalataya başvurmakta, laf cambazlığıyla tabanı yanıltmaya çalışmaktadır. Neymiş, tezkerede yabancı askerlerin Türkiye’de bulundurulması kısmına itiraz ediyorlarmış… Tezkeredeki bu hüküm, 2014 yılından beri var ve siz buna her seferinde oy verdiniz.
DEĞİŞEN NE?
Demek ki, CHP yönetiminin tavrını değiştirmesine neden olan yeni bir gelişme var.
SODEP, SHP, Ecevit’in DSP’si ve oradan şimdi Kılıçdaroğlu’nun yanına gelenleri çok yakından tanıyan, sosyal demokrat siyaset dilini bilen, Vatan Partisi MYK üyesi ve İzmir İl Başkanı Rıfat Mutlu, önemli bir noktaya dikkat çekiyor. Mutlu, “Bunlar uzun vadeli, yani seçime yönelik bir adım değil, arkasında kısa vadeli bir hesap var”. Çünkü, orta ve uzun vadede bunun CHP’ye oy getirmeyeceği, tam tersine oy kaybına neden olacağı düşünülüyor. O zaman bu kısa vadeli hesap ne? Nasıl bir kazanç hesaplanıyor?
23 NİSAN’DAN BU YANA…
Bunu anlamaya yarayan önemli bir ipucunu dünkü Aydınlık manşet yaptı. PKK yöneticilerinden Duran Kalkan, “seçimi beklemeyelim, sokağa inelim” çağrısı yaptığı konuşmasında şöyle diyor:
“Libya’daki savaş oldu. Afganistan’daki savaşa da katılıyor. Karabağ’daki savaşa da katıldı. İdlib’de de savaşıyor. TC’nin Haftanin’den Hakurk’a kadar, Metina’da, Avaşin’de beş yıldır yürüttüğü saldırı… Son planlama olarak 23 Nisan’dan bu yana yürüttüğü saldırı onları kat kat aşan bir saldırı.”
Demek ki neymiş? Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde alan kontrolünü sağlayarak kalıcı üsler inşa etmesi ve operasyonların, hem kapsadığı alan hem de içerik olarak genişlemesi PKK’ya alarm zilleri çaldırıyor.
Kalkan, bu durumu tersine çevirmek peşinde ve “İyi Parti ile CHP’ye daha fazla destek verelim” diyor ve şöyle devam ediyor:
“Bu Tayyip Erdoğan yönetimini çökertmek lazım. Sokaklarda Tayyip Erdoğan’ın istifası için herkes yürüyebilir. Bu yönetimi çökertmemiz gerekiyor. Seçime gidecek de, seçimde yenilgiye uğratacağız diye beklememek lazım. Hükümeti düşürmek, yönetimi düşürmek gerek.”
PKK İLE PARALELLİK
Şimdi dönelim bir ay öncesine. Kılıçdaroğlu’nun önce “siyasi cinayetler” çıkışını, arkasından bürokratlara “Hükümet’in emirlerini uygulamayın” çağrısını hatırlayalım. Ve yine Kılıçdaroğlu’nun 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin bastırılmasından bu yana, değişik dönemlerde yinelediği “Hükümet, anayasa gayrı meşrudur” çıkışlarını…
Bakalım, Duran Kalkan’ın saydığı bütün cephelere: Libya, Karabağ, Irak’ın kuzeyi, Suriye… CHP yönetimi, bütün bu cephelerde ABD’nin yanında, Türkiye’nin karşısında siyasetler izliyor.
Bu tabloya bakarak, şunu açık bir şekilde söyleyebiliriz: PKK ile CHP yönetimi arasında tam bir paralellik söz konusudur.
Kılıçdaroğlu’nun izlediği siyaset de buna uygun olarak, seçim eksenli değil kısa vadede kargaşalık çıkarma amacı çerçevesinde anlam kazanmaktadır.