PKK sonuç değildir
HDP milletvekili Garo Paylan, Cüneyt Özdemir’in sorduğu “PKK terör örgütü müdür” sorusuna, “PKK bir sonuçtur” diye cevap verdi. Öğretici bir cevap. Çünkü HDP’nin argümanlarının nasıl gerçeklik dışı bir zeminde üretildiğini gösteriyor.
PKK neyin sonucudur? Bu görüşe göre Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürtlere yönelik “ırkçı” ve “sömürgeci” yaklaşımı hükümetler değişse bile değişmeyen bir devlet politikasıydı. Kürtleri savunmak için kullanılabilecek bütün demokratik kanallar kapalı olunca, PKK’nın yaptığı Kürt halkının varlığını silaha başvurarak savunmak şeklinde meşru bir eylem olmuş oluyor. Nitekim PKK’nın kendi literatürüne bakıldığında “savaş” veya “özsavunma” kavramına başvurduğu görülüyor. HDP’nin ise PKK’yı tarif etmek için “silahlı muhalefet” gibi komik bir kavram türettiğini görüyoruz.
PKK terörüne meşruiyet kılıfı geçirmek isteyenler milat olarak Diyarbakır Cezaevi’nin insanlık dışı koşullarına işaret ediyorlar. Sanki PKK’lılar, 12 Eylül'den önce demokratik meşruiyet sınırları içinde siyaset yapıyorlarmış da, buna bile izin verilmemiş gibi. Oysa PKK 12 Eylül işkencehanelerinde doğmadı. Orada kitleselleşti. PKK’lılar, 12 Eylül darbesinden önce Güneydoğu’da Apocular olarak bilinen ve şiddetten başka bir dil konuşmayan kimselerdi. Kendilerini sol bir örgüt olarak tarif etmelerine rağmen, ne teoriyle ne program geliştirmeyle hiçbir işleri olmadı. Kendilerine alan açabilmek için diğer sol grupların üzerine saldıran bir cinayet şebekesi olarak doğdular. Gladyo teorisinde “böcek yiyen böcekler” diye tarif edilen bir işleve uygun olarak MİT tarafından kullanıldıkları, Aydınlıkçılar tarafından daha o tarihlerde tespit edilmişti.
Oysa Türkiye’deki sosyalist partiler içinde hem Güneydoğu’nun ekonomik gelişme sorunlarını hem de Kürtlerin demokratik haklarını savunan ve kitle çizgisinde hareket edenler hep olmuştu. Parti kapatma, tutuklama, işkence vb. sorunlarına muhatap olsalar da teröre başvurmak asla bir “zorunluluk” olarak görülmedi. Bunların ne de olsa Türk örgütleri olduğu ve PKK’nın verdiği tepkiyi verebilecek kadar duyarlı olmadıkları iddia edilebilir. Ancak ayrı etnik örgütlenme yapan Kürt milliyetçi grupları arasında da terörden uzak duranlar oldu.
Paylan’ın ve HDP’lilerin iddiasının aksine, PKK Kürtlere yönelik “devlet terörü”nün bir sonucu olarak doğmadı. Daha en başından teröre yönelmiş, başka bir mücadele yolunun arayışına bile girmemişti. Terör, bu örgütün kurucu zihniyet kodunu oluşturduğu için, kendi içinde de farklı düşünenlere vs. karşı örgüt içi infaz yani terör yolunu tutmuş olduğu iyi bilinen bir gerçektir.
Ama PKK’nın bir sonuç olduğu yalanının deşifre edilmesinde bütün bunlar işin esasını oluşturmaz. Türkiye’de Kürt sorunu hiçbir zaman ırkçılığa ve sömürgeciliğe karşı mücadele sorunu olmadı. Emperyalizme karşı canını dişine takarak varlık mücadelesi vermiş bir ülkenin, kendi topraklarının bir kısmını sömürgeleştirdiğini söylemek, arabayı atın önüne koşmaktan başka bir şey değildir. Evet, güneydoğu yeterince kalkındırılamamıştır ama bu sırada Doğu Karadeniz ya da Toros yaylaları yatırıma doymuş değildir. Az gelişmiş bir ülkenin her bölgeyi dengeli kalkındırması daha en başından bir devletçilik ve merkezi planlama işiydi. Bu haliyle bile on yıllar alacak bir mesele, maalesef 1950’lerde bu yoldan vazgeçildiği için çözülemeden kaldı.
Türk siyasi kültüründe biçimsellik ve semboller çok ön planda. Bir HDP’li vekil çıkıp “PKK terör örgütüdür” dese, inanmaya ve rahatlamaya hazır insanlar var. Oysa Ziya Paşa “aynası iştir kişinin lafa bakılmaz” diyeli yüz elli sene oldu. Sömürgeleştirildiğine inandığı bir coğrafyada, ABD emperyalizminin desteği ile egemenlik mücadelesi veren, bu nedenle işçi öldüren, öğretmen öldüren, korucu köylerinde katliam yapan, HDP’ye oy vermeyen köyleri tehdit eden PKK’ya sen terör örgütüdür desen ne olur, demesen ne olur.