PKK’ya kazandırılan zafer
Siyasette çok uzun ömürlü olmuş yalanlar var. Siyasetçilerin ayak üstü söylediği, bugün var yarın yok dediği türden “basit” aldatmacalardan değil, kitleleri yıllarca oyalamayı başaran “büyük” yalanlardan söz ediyorum.
Misal, ülkeleri başlarına yıkılıncaya kadar Alman ulusunun önemli bir bölümü Hitler’in bir kurtarıcı olduğuna inanıyordu.
Saddam Hüseyin’in heykelini terlikle döven adam, ülkesinde kimyasal silah olmadığını yirmi yıl sonra öğrenebildi.
2014’te Kiev Madian’da özgürlük türküleri çığıran gençler, yaklaşan şeyin bir yıkım fırtınası olduğunu ancak şimdi görebiliyorlar.
Amerika’nın dünyaya özgürlük ve demokrasi getirdiği yalanı yetmiş yıldır her yerde alıcı buluyor.
SİYASETİMİZİN EN BÜYÜK YALANI HDP İLE İLGİLİ
Habertürk televizyonunda bir kadın sunucu, “HDP, PKK’nın uzantısıdır” diyen konuşmacıyı aynen şu sözlerle “düzeltiyor”: “Bunu iddia edebilirsiniz, bu sizin fikir özgürlüğünüz.”
Ne tuhaf değil mi? Ortada açık açık “ben PKK’ya bağlıyım” diyen bir parti var ve bunu tekrarlamak sadece “bir iddia” olabiliyor. Medyamız, bunun dile getirilmesini -eksik olmasın- mazur görüyor, lütfediyor!
Bu rezillik tam kırk yıldır böyle sürüp gidiyor. PKK, kırk yıldır çoluk çocuk demeden öldürüyor. Amerikan planına uygun şekilde Türkiye’yi böleceğim, vatanınızı ocağınızı tarumar edeceğim diyor. HDP de tüm iradesini PKK’ya göre belirliyor, programını ona göre yazıyor, siyasetini ona göre yapıyor.
Ama biz Türkiye medyasını, Türkiye yargısını, Türkiye siyasetçisini hala PKK’nın terör örgütü olduğuna, HDP’nin onun uzantısı olduğuna ikna edemiyoruz! Diyarbakır’da üç buçuk yıldır HDP kapısında evlatlarını isteyen anneler de ikna edemiyor.
Dahası, HDP’nin kendisi de ikna edemiyor!
HDP ısrarla “ben PKK’nın uzantısıyım, Kandil’e bağlıyım” diyor. Ama siyasetçiler, gazeteciler, yargıçlar duymazlıktan geliyor. “Hayır hayır saçmalama sen iyi çocuksun” diye HDP/PKK’nın yüzüne su serpiyor.
İşte Türk demokrasisinin büyük yalanı bu. Kürt’ün kanı ile yazılan, gençlerin gelecek hayallerini yakarak büyüyen, şehit cenazeleri ve el kadar bebeklerin cesetleri üzerine yükselen korkunç bir yalan…
Türkiye’nin siyaset odasında devasa bir fil oturuyor. Ama kimseler onu görmek istemiyor. Kimseler onu konuşmak istemiyor. Ne bu kadar kan ne bu kadar gözyaşı ne de “demokratik prensipler” bu dev yalanı sorgulamaya yetmiyor!
Peki büyük sahtekarlık gücünü nereden alıyor? Nedir bu yalanı bu kadar aşılmaz kılan şey? Propaganda mı? Reklam mı? Bizlerin ahmaklığı mı?
Hiçbiri değil. Dünyadaki tüm büyük yalanlar o yalandan beslenen, ondan menfaat bulan kişiler sayesinde ayakta kalıyor. HDP’nin bir siyasi parti olduğu yalanı da işte bu sayede yaşamaya devam ediyor.
Kılıçdaroğlu seçimi kazanır ya da kaybeder bunu bilemeyiz. Ama seçimin sonucu ne olursa olsun Türkiye’nin bu cephede bir kez daha kaybedeceği kesinleşti bile.
Kimse hiddetlenmesin, olur mu öyle şey demesin. Oldu bile. Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı adayı, sözde milliyetçi İYİ Parti’nin de verdiği yetkiye dayanarak terör örgütünün ayağına gitti, resmi bir görüşme yaptı, seçim ortaklığı kurdu.
Her şey Kandil’den talimat veren terör ağalarının istedikleri gibi oldu. Uzun süredir izole olmuş, bitme noktasına gelmiş bir terör örgütü, siyasi uzantısı üzerinden yeniden hayat öpücüğü aldı.
Atatürk’ün kurduğu parti, Atatürk’ü baş düşman ilan etmiş eli Keleşli yamyamların iradesine teslim edildi. Bu, Türkiye’nin terör karşısında yenilgisidir. Terörün bir kez daha sivil siyaseti tam kalbinden esir almasıdır. PKK, bu zaferi için ne kadar sevinse, kendisine bu zaferi hediye edenlere ne kadar teşekkür etse azdır.