22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul 13°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Politika kurullarının geleceği

Birgül Ayman Güler

Birgül Ayman Güler

Eski Yazar

A+ A-

Yönetimde reform tarihimiz uzundur.
Bizim gibi tarihin derinliklerinden gelen bir Avrasya ülkesinde, son iki reform dönemine damga vuranın, kendi kuruluşu 1700’leri zor bulan Amerikan siyaseti olması, talihin cilvelerinden biridir.

1950’li yıllarda, Türkiye’nin askeri yönetiminden meslek kurumlarına kadar tüm yönetim yapısı, o zamanlar ‘amme idaresi’ adı verilmiş olan kamu yönetimi [publicadministration] anlayışı idi. Amerikan siyaseti, kendi reformunu kendisi reforme etti, bir alt dönem açtı. Kamu yönetimi anlayışı, 1980’li yıllarda, özelleştirmecilik ve küreselleşmecilik dalgası içinde kamu işletmeciliği anlayışına evrildi. Devlete ait olan ne varsa kötüydü, iyiler piyasalarda gizliydi, her şey piyasa işi olursa gelsin zenginlik, uçsun demokrasi, vur patlasın çal oynasın devri gelecekti. Malum, küresel şirketler hem çaldılar hem oynadılar. Türkiye dünyaya açılıyor derken, Türkiye dünya dedikleri şirketlere ardına kadar açıldı. Şimdi görüyoruz ki, küresel dedikleri dünya, üç otuz dolarla koca ülkenin kaderiyle canları çektikleri gibi oynamaktalar.

Son iki reform devrinden sonuncusunun mayalanma ve belirme zamanı için “şu yıllarda” ifadesini kullanmak mümkün değil. Sonuncusu, bir anda ve tastamam 16 Nisan 2018’de, Anayasa Değişikliği olarak ortaya çıktı. Bunu anayasa metni haline getirenler kimler oldu? Hemen Haziran ayında “güneş sistemi şeması” halinde kimler çizgilendirdi? Müellifler bu zihniyeti tepeden indirivermeyi nasıl başardılar? Sorularımız çok, henüz bilmiyoruz.
Bu anlayış, üniversitelere uğramadan devlette vücut kazanmıştır diyebiliriz. Bu zihniyet için, üniversitelerde ya da resmî kurs süreçlerinde sistemli ve yaygın bir öğretme - benimsetme gereği bile duyulmamıştır. Oysa önceki reform, yani 1950’lerin kamu yönetimi reformu devri, üniversitelerde hummalı çalışmalarla başlatılmıştı. Türk üniversitelerinde Amerikan fonlarıyla yeni kürsüler kurulup programlar açılmıştı. Amerika’ya öğrenci-asistanlar gönderilmiş, Türkiye’de Amerikan öğretim üyeleri görevlendirilmişti. İlginç değil mi?

Daha bir yılı dolmadı.
Şimdi içinde yaşadığımız yönetsel reform, Amerikan kamu politikası [publicpolicy] anlayışına dayalı. Devlet gücünü kullanmanın asıl anlamı, kamu politikalarını belirlemekte gizlidir diyen bir anlayış. Uygulama mı? Onu ister kamu kurumu -bakanlıklar eliyle yaparsın, ister bu güçle donattığın saf piyasa şirketleriyle, önemi yok. Önemli olan, politikayı oluşturmak ve bunun uygulanmasını sağlamak.

Nitekim 18 Nisan 2018 yönetim şeması, cumhurbaşkanına bakanlıkların yanı sıra politika oluşturma kurulları kurma yetkisi vermişti, geçtiğimiz günlerde bu kurullara 76 kişinin atandığı ilan edildi. Bugüne kadar cumhurbaşkanlığında “danışman” diye çalışanlar bu kurullara yerleştirildi. Danışmanlar 30 civarındaydı, fazlası başka yerlerden atandı.
Güneş sistemi yönetim şemasının orta yerinde cumhurbaşkanı var. Onun hemen yanında yay gibi gerilmiş 9 politika kurulu duruyor. Toplam 16 bakanlık ise “güneş”in uzağına, kurullardan sonra sistemin dış sınırına dizilmiş bulunuyorlar. Kurullar kamu politikasını belirleyecekler; bunlar cumhurbaşkanı kararnamesi haline gelecek; bakanlıklara düşen bunları uygulamaktan ibaret olacak. Kısacası model diyor ki, “ey bürokrasi sen düşünme, yap!”

Ne var ki;
Birincisi, aklı alınmış bürokrasi, beka sorunu - kamu yararı ölçütlerini yitirmiş bir aygıttır. Meşruiyeti kaybolur. Toplum ve siyaset için “nurtopu gibi” yeni bir kriz alanınız olur.
İkincisi, malum, yaşam neredeyse sonsuz bir döngüdür. Bu model de öyledir. (1) Oluşturulan politika uygulamada varlık kazanır. (2) Uygulamayı değerlendirmek, politika oluşturanın değil, uygulayanın yapabileceği bir iştir. (3) İşte bu model, burada kopar. Uygulamacının değerlendirme gücü, onu politika oluşturan aktöre dönüştürür. (4) Politika oluşturan “saf akıl” tuzla buz olur, bürokrasi daha akıllanmış olarak hayata döner.
Sistemin merkezi “güneş”ten doğabilecek sorunlar da cabası...
Şu sonuncu reform...
Emin olun, şemada durduğu gibi durmaz.