28 Eylül 2024 Cumartesi
İstanbul 27°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Profumo skandalı ve AKP'nin işleri

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-


Hey gidi günler hey! Demek 50 yıl 6 ay 26 gün geçmiş üzerinden. Yaş yirmi yedi! İzmir-Bonova’daki 57.Topçu Er Eğitim Tugayı’nda yedek teğmenim.
O gün tarihin gördüğü en müthiş seksli siyasal skandallardan biri dünyaya ilan ediliyor.
Konu şu: Birleşik Krallıklar Savunma Bakanı 48 yaşındaki John Profumo, 1961 yılında Christine Keeler adlı 19 yaşında, şimdilerde “party girl” olarak tanımlanan bir tazeyle tanışıyor. Olacak oluyor.
Christine Keeler aynı günlerde, Sovyetler Birliği Büyükelçiliği’nde görevli Yevgeni Ivanov adlı bir ajanla da tanışıyor. Onunla da mercimeği fırına veriyor.
Dördüncü kişi Dr. Stephen Ward. Christine’i zengin ve nüfuzlu kişilerle tanıştıran kişi.
Bir de Johnny Edgecombe adlı uyuşturucu satıcısı var. Cristine’in eski sevgilisi. Kız, Profumo ve İvanov’dan sonra ona geri dönüyor. Christine ile eski sevgilisi mahkemelik oluyor. Mahkemede eski defterler açılıyor. Savunma Bakanı Profumo’nun da adı geçiyor.
Bunun üzerine Profumo, Avam Kamarası’nda bir konuşma yaparak ilişkiyi reddediyor. Ardından, vicdanı el vermediği için, dönemin başbakanı Harold Macmillan’a bir mektup yazarak her şeyi itiraf ediyor ve istifasını sunuyor. Böylece kendisinin siyasal hayatı bitiyor ama bir yıl sonra yapılan seçimlerde Muhafazakar Parti iktidardan düşüyor.
***
Skandalın ayrıntılarına girmek istemiyorum. İşin içinde mutlaka bir casusluk düzeni var. İşi, Christine Keeler’i kullanarak Dr. Ward idare ediyor.
Sonra bu olay filme alındı. Allahı var, bu Christine Keeler çok güzel bir genç kadındı. O günlerde neredeyse her gün fotoğrafları yayınlanırdı gazetelerde.
O günlerden aklımda kalan iki anekdot var: Dr.Ward’ın “Yükselecek adam yüksekten başlar” deyişi. Gençlere kenar mahallede bir şık villada oturmak yerine, şık bir mahallede bir göz odada oturmalarını tavsiye ediyordu. “Hiç olmazsa asansörde bir mültimilyonerle, nüfuzlu biriyle tanışırsınız” diyordu.
İkincisi de şu: O günlerde, (güya) gazeteciler Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle’e Profumo skandalı hakkında ne düşündüğünü sormuşlar. O da “Bir İngiliz, Fransızlar gibi yaşamaya kalkışırsa işte başına bunlar gelir” diyesiymiş.
***
Yazının ortalarına geldik. Profumo skandalı ile AKP tarikat iktidarının ilişkisi ne diye düşünmeye başlayabilirsiniz. Bu sabah 05’te, yatakta bir yandan bir kitap okurken bir yandan da bu yazıyı nasıl kırıp-saracağımı düşünüyordum. Sonunda buldum.
Allah göstermesin ve benzetmek gibi olmasın, Profumo skandalı AKP’nin devr-i saltanatında ülkemizde yaşansaydı ne olurdu?
Yani AKP hükümetinin Milli Savunma ya da Dışişleri Bakanı Şakira Karyoka adında, muhafazakar sosyeteye mensup bir taze ile iş kursaydı; Şakira Karyoka aynı zamanda İsrail Sefareti’nde görevli Leo Amos adında bir Mossad ajanıyla da ilişki kurmuş olsa; işin içinde Dr.Jiwanpour adında bir İranlı çöp çatan olsa… ve… ve, Gezi Parkı direnişinde CIA ve Mossad parmağı arayan “paralel devlet” polisi, baskın yaptığı bir evde (Dr.Jiwanpour’un kızlarından birinin evinde) Şakira Karyoka’nın TC.bakanı ve Leo Amos’un görüntülerini bulsa. Ya da bulmuş gibi yapsa. Bu da mümkün!
Peki ne olur o zaman?
Bizim dört çocuk babası başbakanımız ne yapar?
İşte yazının bundan sonrasını kotarmak epeyce zor.
***
Seks işinden, kasetlerinden bir şey çıkmaz. En azından bu türden şeyler beni hiç mi hiç ilgilendirmez. Ama rüşvet ve yolsuzluk işleri, tarihsel ve geleneksel uzantı olarak ilgilenmem gereken bir sapkınlık. Ama bu sapkınlık üzerinde de günümüz marihçilerinin (yarım papuçlu tarihçilerin) inşa ettiği bir koruma kalkanı var. Bunlara göre rüşvet işleri yolsuzluk defterinde yer almıyormuş. Tanık mı istiyorsunuz? Mustafa Armağan! Niyazi Berkes’ten aktarıyor:
***
“II.Mahmud zamanına kadar devlet görevlilerine merkezi hükümetten maaş ödenmezdi. Memurlar da, paşalar da dahil, geçimlerini kendilerine bağlanan timar, dirlik veya haslardan sağlarlardı. Ve bu görevlere atanmak, özellikle 16.yüzyılın sonlarından itibaren verilecek cazip hediyelere veya bağışlara bağlanmıştı Yani görevler çatır çatır satın alınırdı. Daha doğrusu, kim daha fazla hava parası öderse ona verilirdi. Bir tür ihaleye çıkardı yani. En yüksek parayı veren, ihaleyi kazanırdı.
Niyazi Berkes’le belirtelim ki, Osmanlı idare lugatinde sürekli yeni devlet mevkileri ihdas edilmesi ve makamların sürekli ya da ömür boyu kaydıyla satılması uygulamasına rüşvet denilmekteydi. Nitekim vezirlerin sık sık azldilmesi de, patendi devlete ait olan bir makamın çeşitli kişilere birden veya kısa aralıklarla peşpeşe satılması imkanını sağladığı için terhiç edilen bir usuldü (Berkes, 1972, S.165-166). Böylece hazine, yeni işbaşı yapan görevlilerin rüşvetleri sayesinde yüklü ve peşin gelire sahip oluyor, ağırlaşan sefer masraflarını göğüslemek için önemli bir mali kazanç elde ediyordu.”
“Ama bu anlamdaki rüşveti İslamda haram olan teknik anlamdaki gizli rüşvetle karıştırmamak gerekir. Aksi halde Osmanlı bürokrasisinde, padişahlar da danil, rüşvete bulaşmamış kimseyi bulmakta epey zorlanırsınız. Zaten bu aleniyet düzeyinde rüşvetin herhangi bir günah içermesi mümkün müdür?” (Zaman, 06.06.2006)
***
N’olacak şimdi? Osmanlı’ya göre rüşvet suç değil, resmi yöntem. İslama göre bazen günah, bazen değil.
AKP tarikatı Osmanlı ve İslam’a göre iş görüyor, maslahat düzüyor. Ama karşısında Cumhuriyet’in yasaları var. Bu nedenden olacak, kimi münafıkın “rüşvet” dediği alışverişin adını bile anmak istemiyor. İmam-hatipli banka genel müdürü de parayı imam-hatip okulu yaptırmak için kutulara istif etmiş. Bu gidişle Geziciler okkanın altına gidecek.
Profuma Skandalı ile AKP’nin ilişkisine gelince? İsteyen ilişki kurar, isteyen kurmaz.
AKP tarikatının devr-i rezaletinde bunu da benim yapmamı kimse istemesin artık!
***
AKP iktidarının hayatımızdan çaldığı bir yıl daha sona ediyor. Gözümüzü açalım da 2014’ü de çaldırmayalım. 2015’e AKP’siz girmek umuduyla!