Promosyon olarak bilim
AdrianBerry’nin bilime dair çok ilginç ayrıntılar sergilediği Bilimin Arka Yüzü (TÜBİTAK Y., 1996) kitabında, cadı avı üzerine, çok ilginç bir saptama ve güncelleme var: “Birine galaksimizde 100 milyar yıldız olduğunu söyleyin, size hemen inanır. Ona bir bankın boyasının daha kurumadığını söyleyin, emin olmak için mutlaka dokunur… İnsandaki hemen her şeye inanma eğilimi, halk avcılarının en büyük müttefikidir. ‘Elimde Dışişleri Bakanlığındaki 205 komünistin listesi var’ çığlıklarının üzerinden çok zaman geçmedi. Artık bu çığlıklar atılmıyor ama başkaları olacak.”
Gerçekten insanlarda kolay öğrenme eğilimi çok baskın... Öğrenmeyi yöntemli bir araştırma serüveni olarak gören pek az insan var. İşin içinden şöyle çıkıyorlar: Ben bilimi adamı, düşünür, sanatçı, hele hele uzman hiç değilim ama bilime inanırım.
SERMAYENİN GÖLGESİNDE
Antikomünist olmakla birlikte bilimi ideolojinin gölgesinden çıkarak değerlendirmeye çalışan Scientific American dergisinin kurucu editörü Dennis Flanagan’ın kitaptaki şu görüşü, Einstein’ın ünlü, “Önyargıyı yıkmak, atomu patlatmaktan daha zordur” cümlesini anlamaya da ipucu veriyor: “Akıldışılık nerede olursa olsun bir tehlikedir. Hatta Sovyetler Birliği’nde, demokrasinin koruması altındaki ülkelerden çok daha tehlikeli olabilir (Hitler’in sezgilerinin dünyaya yaptıklarına bir bakın) Bunun, ne yazık ki, güvenilir bir ilacı da yok. Bir eczaneye girip akıl satın alamaz, kitlesel aşılama yoluyla sağduyu aşılayamazsınız.”
Aşı deyince, belirtelim ki, bugünlerde aşı konusunda en küçük soru işareti, hemen aşı ve insanlık düşmanlığı suçlamasına uğruyor. Soğuk Savaş yıllarında, 60’larda ve özellikle darbe dönemlerinde antikomünizm yaygaralarından çok çekmiş bir yazar dostum, “Oligarşinin Aşı Suçları” yazım için, “Ayıplıyorum” diyor. Beriki de aradığı günah keçisini bulmuş artık: Senin yazılarından etkilenerek aşı yaptırmadığı için hasta olup ölen kişi sana vicdan azabı vermeyecek mi? Şunu düşünmüyor: Tüm TV kanallarında, yazılı basında ve cepteline her saniye düşen yayınlar boyunca 7/24 yürütülen aşı kampanyaları değil de, aşı yaptırmayanların kararında meseleyi benim sorgulamamın etkili olabileceği suçlaması ise akla zarar... Gerçek şu ki, Kovit19’un sonsuzluğunu duyularla algılayamayan milyonlarca kişi korkusunu aşmak için her söylenene inanmaya hazır... Bir başkası ağzımın payını Behiç Ak'ın karikatürüyle vermiş. Sonuncusu, asıl tehlikeyi yansıtıyor: Yeter ki yaşamda kalayım, aspirin içer gibi günde iki doz aşı yaptırmaya razıyım...
SÜREKLİ AŞI MI?
Beni konu üzerine yazmaya yönelten açıklama, geçen haftalarda Prof. Dr. Uğur Şahin’den geldi: “Bir trilyon dozdan fazla aşı üreteceğiz.” Haber, başta Hürriyet olmak üzere Sabah, Yeni Şafak ve CNN'in internet bültenlerinde yer aldı. Ayrıca Mehmet Yuva da Aydınlık'taki köşe yazısını (04.09.21) bu aşı sayısı üzerine kurguladı: Biontech müjde vermiş: 1 trilyon aşı geliyor. Malumatfuruş, bu haberi yalanlamış ama bu vuruş Biontech’in kurumsal temsilcisi ya da Uğur Şahin’in vekili olarak yapılmış değil... Onca yayının hiçbirinde bir düzeltme de yer almadı.
Aynı günlerde birçok bilim adamı, doğal önlemler alınarak virüsün sönümlenmesini beklemeksizin sürekli aşıya yüklenmenin onda kendini koruma güdüsünü kışkırtarak yeni mutasyonlar doğuracağını söylemesinin ardından Şahin, aşının aşırı gerekliliğini vurgulamak üzere mutasyonun devam edeceği savını yeni açıklamalarla öne sürüp korku pompalayınca, kapitalizmin krizini aşmak için her çareye başvurmakta kararlı olan küresel oligarşinin sürekli aşı planlarının ilaç tekellerince uygulamaya geçirildiğini düşünmeyip de ne yaparsınız?
İŞİN MANTIĞINI YAKALAMAK
Alim Saffet; Küba, Çin, Rusya, Hindistan da küresel oligarşinin bu planı içinde mi yer alıyor? diye soruyor. Elbette küresel oligarşi, bu ülkelerle işbirliği görünümü altında çalışmak istiyor. Böylece bulanıklık ve kördüğüm yumağında kendi niyetlerini gizleme olanakları bulacak, bilim dünyasında bulgu ve açıklamaların birbirini tutmayışından yararlanacaktır. Burada tek tek olgularda doğru söylemek ya da yanılmak mümkündür. Aslolan, olguları çok iyi seçerek aralarındaki mantıksal dizilimi ve olayların işleyişini yakalamaktır. Şimdi bir daha anmanın tam sırası: Lenin'e diyorlar ki, Marx birçok olguyu atladığı için yanlışlara düştü. O da şöyle yanıtlıyor: Kapitalizmin pisliklerini sayıp dökmeye 70 Marx olsa yetmez. Aslolan, yeterli veriyi bulduktan sonra işleyişin mantığını yakalamaktır (Materyalizm ve Ampriokritisizm)...
Bu arada 1 trilyon telaffuzu üzerine yurtdışında gözden kaçan bir kaynak olup olmadığı yönündeki soruma Mehmet Yuva’dan şu yanıt geldi: Malumatfuruş, firmanın bir yetkilisi ya da kurumsal ve hukuki sözcüsü değil. Nitekim haberi yayımlayan gazete, TV ya da İnternet ortamlarında şirketin yalanlama / doğrulama / düzeltme yönünde bir girişimi yok...
Peş peşe açıklamalar veren şirket, kanımca bu noktayı bulanık bırakmaktan bir yarar umuyor olmalı. Şöyle ki, en azından daha çok aşı, sürekli aşı ihtiyacının toplum belleğinde bırakacağı iz, zihinlerde geleceğe dönük bir algı oluşturuyor. Dünyayı, “bilgi yoksunu orduların geceleyin çarpıştıkları karanlık bir ova”ya benzeten Matthew Arnold’u anımsamamak elde değil...
Günümüzde bilim ve teknoloji, oligarşinin sürekli kâr ve egemenlik güdüsünün aracıdır. Oligarşi, kitlelere dönük açıklamalarında ise onları ikna için bilimi promosyon olarak kullanmaktadır.