22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Psikolojik savaşın yeni malzemesi:Uygurlar

Bayram Yurtçiçek

Bayram Yurtçiçek

Eski Yazar

A+ A-

Uzun zamandır, dışarıdan ABD emperyalizmi, içeride ise cümle Amerikancılar Çin’de Uygurlara yapılan sözde zulmü dillerine dolamış durumdalar. Bunlara bakılırsa Çin’de Uygurlara her türlü eziyet ve işkence

yapılmakta, dini ibadetlerini yapmaları engellenmektedir. Camiler kapatılmıştır. Yine bunlara inanacak olursak her Uygur’un evine bir Çinli yerleştirilmiş, namusları ve haysiyetleri kirletilmiştir. Uygurlar asimile

edilmekte, itiraz edenler ise toplama kamplarında zulüm ve işkence altında inim inim inlemektedirler. Hükümet soydaşlarımıza sahip çıkmamakta ve Çin’den alacağı üç beş kuruş için Uygurların haklarını savunmamaktadır.

Başını PKKHDP ile İyi Parti’nin çektiği bu koroya YCHP’de eşlik etmektedir. Bunlara bir kısım iyi niyetli, milliyetçi arkadaşlar da kanmakta ve Türkiye’nin Çin’i protesto etmesini ve hatta nota vermesini istemektedirler.

Amerika’da üslenmiş Türkistan İslam Partisi, CIA’nın yardım ve desteğiyle, Çin’de ve ABD’nin ihtiyaç duyduğu her yerde yobaz terörü estirmektedir. İlk önceleri El-Kaide içinde yer alan örgüt, şimdilerde DEAŞ’ın bir bileşeni haline gelmiştir. Bu örgüt, Suriye’de Mehmetçik ile savaşmış ve birçok Mehmetçiğimizi şehit etmiştir. Şu anda da Suriye’de İdlip’te Rusya, Suriye ve Türkiye ile savaşmaktadır. Çin’de ve Uygur bölgesinde yüzlerce terör eyleminin sorumlusu olan Türkistan İslam Partisi, Birleşmiş Milletler ve Türkiye tarafından da terör örgütü olarak kabul edilmektedir. Bu örgütün görevi, işlevleri, oynadığı rol çok büyüktür. ABD emperyalizminin Çin’i bölme ve istikrarsızlaştırma planında yer almasının yanı sıra Türkiye ile Çin’in arasına nifak sokma ve düşman olmalarını sağlamak için çalışmaktadırlar. Türkiye’de Uygurlar üzerinden hükûmeti sıkıştıran ve Vatan Partisine saldıranlar, Amerika’nın Çin’i bölme ve istikrarsızlaştırılması planlarında yer almaktadırlar. Türkiye’nin vatan savaşı verdiği, özellikle Doğu Akdeniz’de suların ısındığı bu günlerde, Türkiye’yi Asya’daki müttefiklerinden kopararak, ABD-İsrail karşısında yalnızlaştırmak için çalışıyorlar. Kuşak-yol projesiyle Avrasya’da ABD’nin etkisini sınırlamaya çalışan Çin Halk Cumhuriyeti ile Türkiye’yi karşı karşıya getirerek, ekonomik krizin daha da büyümesini ve ABD’ye teslim olmasını sağlamaya çalışıyorlar. Ancak her hamleleri, Uygur meselesi de dâhil püskürtülmüştür.

Bütün bu planlarını deşifre eden Vatan Partisi lideri Doğu Perinçek ve Aydınlık gazetesi ile Ulusal Kanal bu çevrelerin hedefi haline gelmiştir. Hükümetin ve MHP’nin Amerikan kaynaklı Uygur yalanlarına tavır almalarını da Çin’den alınacak kredilere ve Doğu Perinçek’e bağlamaları tamamen psikolojik savaş taktiğidir.

Bu terör örgütünün kendini İslamcı olarak göstermesi ve Uygurların ibadetlerini yerine getiremedikleri ve camilerin kapatıldığı yalanını yaydığı için biz bu yazıda, Çin’deki İslam’ı ve onun ürünü olan cami, türbe ve

diğer İslami yapılar hakkında kamuoyunu bilgilendirmek gerekmektedir. ABD’nin psikolojik savaş yalanlarından oluşan iddialarını çürütmek ve milliyetçi Saiklerle bu yalanlara kananları uyarmak gereklidir.

Bu yazıyı hazırlarken Yang Guiping’in yazdığı Çin’de İslam Sanatı adlı eserinden genişçe yararlandık. Kitap Türkiye’de az bilinen Çinli Müslümanların sanat eserlerini tanıtıyor. Kitap bol resimli olması İslam sanatından örnekleri içermesi değerini artırıyor. Ancak fotoğrafların siyah beyaz basılması kitabın değerini biraz azaltan bir rol oynuyor. Çin’de İslam sanatı denildiğinde doğal olarak, camiler, türbeler, mezarlar ve tekkelerin mimarisi ön plana çıkıyor. Burada hat sanatından da bahsetmek gerekir. Kitabın bize aktardıklarından Çin’deki İslam sanatının Arap, Fars ve Çin sanatının harmanlanmasıyla kendine özgü bir karakter kazandığını öğreniyoruz. İslam sanatı konusunda uzman değilim. Bu nedenle İslami eserlerin estetik, sanatsal değerlendirmesine girmeyeceğim.

“Çin’de İslam Sanatı” kitabı, Kitap Dostu yayınlarından çıktı. Kitabın çevirmeni sevgili dostum Erdem Ergen. Bu kitaptan oldukça yararlandım. Ancak bu kitaptan yararlanmakla birlikte bizzat kendi gözlemlerim de bu Amerikancı cephenin iddialarının ne kadar yalan olduğunu bana göstermişti. 2005 yılında ÇKP’nin davetlisi olarak giden İşçi Partisi heyetinde bulunuyordum. Uygur bölgesini de gezmiş ve incelemelerde bulunmuştuk. Sinciang-Uygur Özerk Bölgesinin başkenti Urumçi’yi, Turfan’ı ve Kazak Özerk Bölgesi’nin başkenti İli şehirlerini gezdik. Tarım işletmelerine, Pazarlara ve camilere ziyaretlerde bulunduk. Bu nedenle yazdıklarımız sadece okuduklarımızdan değil, gözlemlerimize de dayanmaktadır.

İSLAMIN ÇİN’DEKİ TARİHİNE KISA BİR BAKIŞ

Arap ve İranlı tüccar ve diplomatlar, yedinci yüzyılın ortalarında İpek Yolu’nu takip eden bir hat üzerinden karadan diğer yandan deniz yoluyla iki kanal üzerinden İslam’ı barışçı bir yöntem kullanarak Çin’de anlatmaya başladılar. Bugün Çin’de 23 milyon Müslüman bulunuyor. Toplam Çin nüfusunun yüzde 1,6’sına denk gelen bu rakam 10 farklı etnik grubun toplamıdır. Bu gruba Huiler, Uygurlar, Kazaklar, Dongşianlar, Özbekler, Salarlar (Salırlar), Halkaslar, Tacikler, Bao’anlar ve Tatarlar dâhildir. İslam, bu gruplarca milli din olarak kabul edilmiştir. Saydığımız bu ana grupların yanı sıra, Hanların içinde, Tibetlilerde, Moğollar ve Dailer gibi diğer etnik gruplara mensup az sayıda Müslüman vardır.

ÇİN’DE MÜSLÜMANLIĞIN GELİŞMESİ

Karahıtay (Karahanlılar) Hanlığı 10-13 yüzyıllar arasında, komşusu İslami Samani rejiminin de yardım ve desteğiyle Sinciang ve Orta Asya’nın doğu bölgesinde hızla büyüdü. 960 yılında İslam’ı ulusal din olarak ilan eden Karahıtay Hanedanlığı, siyasal ve askeri gücünü kullanarak anlayışını Budist bölgelere zorla kabul ettirmeye çalıştı. Hanlığın hükümdarları, topraklarında birçok zarif cami ve muhteşem türbe inşa etti. Çağatay Han’ın saltanatında, Moğol torunları Müslüman oldular. Turfan’ın kuzey ve doğu bölgelerine İslam’ı büyük bir coşkuyla yaydılar. Bu dönemde çok sayıda cami, İslam okulu (medrese) ve türbe inşa edilmiştir.

Çin’de bugün, tarihin farklı dönemlerinde inşa edilen, zaman zaman onarılarak ve genişletilerek günümüze kadar ulaşan yaklaşık 35 bin cami vardır.

Camiler aynı zamanda din eğitimini vermek ve dindar insanlar yetiştirmek için de önemli bir mekândır. Her büyük Camide; Kuran, Hadis, Şeriat ve Arapçayı sistematik olarak öğrenmek için genç Müslüman erkeklerin eğitildikleri derslikler vardır. Camiler Çinli Müslümanlar için yalnızca namaz kıldıkları bir yer değil, aynı zamanda düğün, cenaze ve diğer İslami ritüelleri düzenledikleri bir yerdir. Camiler bu yönleriyle Müslüman halkın günlük yaşamıyla iç içedir.

Çin’deki Müslüman nüfusun büyük bir kısmı kendi milliyetlerine ait özerk bölgelerinde yaşamayı sürdürüyorlar. Ülkedeki Uygur, Kazak, Halkas, Tatar, Tacik ve Özbek nüfusunun neredeyse tamamı Sinciang’da yaşıyor. Çin’deki mevcut etnik grupların çoğunluğu kendi dillerini ve alfabelerini kullanıyorlar. Alfabeleri, Arap harfleri etkisindeyken kültürleri üzerinde esas olarak Orta ve Batı Asya etkisi görülüyor. Bao’an ve Dongşian nüfusu ağırlıklı olarak Gansu eyaletinde bulunurken, Salırlar, Gansu ve Qinghai eyaletinde ikamet ediyor. Hui’lerin %60’ı ülkenin kuzeybatı kesiminde yaşarken, geri kalan 3 milyonluk nüfus ise Çin genelinde farklı yerlere dağılmış bir şekilde yaşamlarını sürdürüyorlar. Kendi alfabelerine sahip olmayan, Hui, Salır, Dongşian ve Bao’an etnik unsurları ise Çin alfabesini kullanıyorlar. Bu dört halk, etnik grup haline gelmeden önce İslam’ı kabul etmişlerdi. Bu insanların aralarındaki bağın güçlenerek bir etnik yapıya everilmelerinde İslam önemli bir role sahiptir. Bazı bölgelerde bir arada yaşayan Han, Tibet ve Moğollarla ismi geçen bu dört etnik grup arasında sıkı ilişkiler vardır.

Bugün Çin’de, aralarında camiler, türbeler, tekkeler ve mezarların bulunduğu yaklaşık 35 bin İslami yapı bulunuyor. Bu yapıları, ülkenin genel coğrafyasına dağılmış halde yaşayan Müslüman nüfusun olduğu her yerde görmek mümkündür. Ayrıca her bir yapının o bölgede yaşayan Müslüman nüfus tarafından seçilmiş bir de idari komitesi vardır. Yine ülke geneline dağılmış bulunan ve sayıları 40 bini aşkın, dini konularda uzman “İmam” ve “Veli” bulunuyor. Bu kişiler dini törenlerin düzenlenmesini idare ediyorlar. Bu din görevlilerinin sayıca büyük bir kısmı Halk Kongresi ve Halk Siyasi Danışma Konferansı üyesi olarak her düzeyde görev yapıyorlar. Toplumsal statülerinin saygınlığı dolayısıyla da siyasi yaşamda etkin rol oynuyorlar. Yine sayısı 400’ü aşkın İslami dernek gerek yerel ve gerekse de ulusal çapta faaliyetlerini sürdürüyor. Ülkede Pekin (Beijing), Yinchuan, Lanzhou, Şining, Urumçi, Kunming, Zhengzhou, Shenyang ve diğer bazı şehirlerde çalışma sürdüren 13 İslami enstitü bulunuyor. Dini eğitimin sürekliliğini sağlayacak yeni kuşakların yetişmesi için cami eğitimi bir gelenek olarak sürdürülüyor.

Çin Müslümanlarının %90’ından fazlası Sünni anlayışa sahipken Şiilerin oranı yalnızca %1.3 tür. Ülkenin kuzeybatı kesiminde yaşayan Müslümanların üzerinde ise Sufi anlayışının önemli etkisi vardır. Kadim, İhvan, Şidaotang (Batı Tekkesi olarak da bilinir) ve Selefiye gibi Çin’e özgü veya dışarıdan gelen bazı tarikat ve okullar da vardır. Bu anlayışların hepsi karşılıklı ilişkilerini dostane bir havada sürdüre gelmişlerdir.

İSLAM MİMARİSİ

Çin’de İslam anlayışını yansıtan ilk yapılar, bu ülkeye iş yapmak amacıyla gelen Arap ve İranlı tüccarlar tarafından yaptırılmıştır. Batı Asya’da, Orta Asya’da ve Kuzey Afrika’daki halifeler, emirler ve sultanlar son derece görkemli saraylar, büyük şehirler, pazarlar ve okullar inşa etmişlerdir. Ancak Çin’e gelen ilk Müslümanlara başlarda, Çin merkezi hükümeti tarafından yalnızca Müslüman nüfusun yoğunlaştığı Guangzhou, Quanzhou, Hangzhou ve Xi’an gibi şehirlerde cami yapmalarına izin verildi. 7 ila 10. Yüzyıllar arasında inşa edilen camilerin birçoğuysa geçen zamanla birlikte Ortadan kayboldu. Guangta Camisi, Fenghuang Camisi ve Xianhe Camisi ile istinasız şeyhlere ait türbelerin hepsi Çin’e gelen yabancı Müslümanlar tarafından inşa edilmiştir. Bu eserlerin mimarisinde ve zanaatkârlığında Arap ve Fars etkisi görülür. Moğolların saltanatının başladığı 1279 yılından bu yana, Çin’deki Müslüman nüfuz hızla büyüdü ve İslam yabancıların dini olmaktan çıkarak Çin Müslümanlarının inancı haline dönüştü. Mimari açıdan yabancı sayılabilecek İslami tarz ile yerel Çin mimari sanatını benimseyen Çin’deki mimar ve zanaatkârlar, bu iki mimari kültürü, yapı, düzen, renk ve süsleme bakımından bir arada kullandılar. Cami Tekke ve Türbelerin inşasında Çin mimari geleneğinin izlerini görürüz.

SİNCİANG-UYGUR BÖLGESİNDEKİ CAMİLER

Çin’in kuzeybatısında bir sınır bölgesi olan Sinciang, Çin’in Orta Asya’ya bağlayan bir köprü, Çin’in dış dünyaya açılan kapılarından birisidir. Sinciang’da kırkın üzerinde etnik kökene mensup toplam 20.950.000. kişi yaşıyor.Bu nüfus içinde yer alan Uygurlar, Kazaklar, Huiler, Özbekler, Halhlar, Tacikler ve Tatarlar din olarak İslam’ı benimsemişlerdir ve toplam Sinciang nüfusunun yüzde 57.39’unu oluştururlar. İslam’ı benimsemiş olan azınlıklar, kendi bölgelerinin ulusal özelliklerine sahiptir. Bu özelliklerin sonucu her birisi kendine has, biricik diller ve alfabeler kullanırlar. Camilerin mimari desenleri ve üslupları da bu farklı ekonomik ve etnik kökenleri nedeniyle birbirinden farklıdır.

UYGURLAR VE CAMİLERİ

Uygurların ataları MÖ 3. Yüzyılda Çin’in kuzeyinde yaşayan göçebe kabilelerdir. Uygurlar Uygurca konuşurlar. Türk, Huihu ve Çağatay alfabelerini kullandılar. Şimdiyse Arap alfabesini kullanıyorlar. Uygurların İslami gelenekleri ve kültürleri, nüfus sayıları, sosyal yapıları ve ulusal kültürleriyle yakından ilişkilidir. Uygurlar 2006 nüfus sayımına göre, 9.41 milyonluk nüfuslarıyla Sinciang’daki toplam nüfusun yüzde 45.62’sini oluşturmaktadır.

KADIN CAMİLERİ VE KADIN İMAMLAR

Kadın camileri, Çin’deki İslam anlayışına özgü bir hadisedir. Çin yerelinde üretilmiş bir şeydir. Müslümanlar, 20.yüzyılın başlarında, İslam’ı daha da geliştirmek ve kadınların dini ihtiyacını karşılamak için kadınlara özel camiler inşa ettiler. Kadın camileri ilk başta, Çin’in orta ve güney bölgelerinde, sonrasındaysa, ülkenin dört bir yanındaki birçok il ve bölgede inşa edildi. Kadın camileri çoğunlukla büyük bir caminin yakınında bulunur. Erkekler için yapılan camilerle karşılaştırıldığında, kadın camileri daha küçüktür ve tesis yapıları daha basittir. Bağımsız minaresi, mihrabı veya minberi bulunmaz. Bütün finansmanı bağlı olduğu cami tarafından sağlanır. Kadın camileri Müslüman kadınlara dua etme ve dini öğrenme için bağımsız bir yer verir.

Kadın camisinde, kadınlara namaz kılmayı ve İslami bilgileri öğretmek amacıyla kadın imam bulundurulur. Bu camiler, Müslüman kadınların evlerinden çıkarak dini, eğitsel ve sosyal yaşama katılmalarını sağlar.

Toplumun ilerlemesiyle ve kadınların toplumsal konumlarının yükselmesiyle, bazı kadın camileri, erkek camilerinden bağımsız bir statüye sahip olmuştur. Bu noktada kadın imamların toplum içindeki işlevleri de giderek artmaktadır.

Görüldüğü gibi, Müslümanlar ibadetlerini büyük bir özgürlük içinde yerine getirmektedirler. Ayrıca şu da dikkat çekicidir. Sadece Türk soylu halklar değil, Çin’deki çeşitli milliyetlerden milyonlarca Müslüman bulunmaktadır. Bizzat Çin’deki hâkim milliyet olan Han milliyetinden de çok sayıda Müslüman bulunmaktadır. Müslüman Han kökenlilere, Hui deniliyor. Din farklılığı zaman içinde kültürel farklılaşmayı da yarattı. Dolayısıyla İslam dini artık Çin Halk Cumhuriyetinin inanç gruplarından biridir ve Çin’in dört bir yanına dağılmış durumdadır.