Putin gelirken! -(TAMAMI)
Şu satırların okunduğu sıralarda Rus Devlet Başkanı Vılademir Putin ülkemizde olacak ve çok önemli siyasi temaslarda bulunacak.
Ankara Büyükelçisi’nin açıklamalarına bakarsanız, Putin sadece Suriye’ye giden Rus uçağının içinde ne olup olmadığını konuşmayacak. Konuşulması gereken en önemli sorun, NATO’nun heyet halinde Türkiye’ye gelip konuşlanacak Patriot füzeleri için araştırmalar yaptığı. Başbakanın başı, muhalefet tarafından hayli ağrıtılacaktır. “Türkiye bir NATO ülkesi olduğuna göre Türkiye toprakları da NATO’nundur!” sözleri ilginçtir: Türkiye hala bağımsız bir ülkeyse, bu sözlerin çok tartışılacağı da bir gerçek. Patriot’ların ve ABD askerlerin sayısından da anlaşılıyor ki; TBMM’ye haber verilmeden yapılan bu uygulama bazılarında “1 Mart tezkeresi gibi yeni ve fiili bir NATO hareketi için” gibi algılanabilir.
Bu yaşananlar 2. Dünya Savaşı’ndan çıkan iki süper devletin ABD- Rusya’nın liderlik yarışının 2012 yılına rastlayan bir provası olamaz mı? BM’de ABD tarafından Suriye’ye uygulanması istenen yaptırımlar her seferinde Rusya ve Çin tarafından engellenmiyor mu? Hatta Rusya ve Çin bu vetoları nedeniyle Türkiye Başbakanı tarafından pek de diplomatik olmayan şekilde yerilmedi mi? Bu rekabette, Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra, Rus subayları ve ABD generallerinin uzlaştıkları D’etant projesiyle soğuk savaş yıllarının yerini, silahsızlanma aldı diyorduk ki; ABD demokrasi ve kalkınma adıyla Irak’ta binlerce Müslümanın kanını akıttı, Irak’ta halen iç savaş sürüyor. Arkasından gelen Arap Baharı çok ülkede rejimi değiştirmek amacıyla başlatılan hareket kaç ülkeyi haritadan silmek amacı taşıyor dersiniz?
Artık açığa çıkmıştır ki ne Irak’ın işgali ne de Arap baharı ülkelere demokrasi değil, kan ve gözyaşı getiriyor.
Hiç kuşku yok ki Rus Devlet Başkanı ile Türkiye Başbakanı arasında yapılacak görüşmelerde en önemli konu Patriot füze rampalarının ABD tarafından NATO patentiyle kurulması ve tetiğin de NATO’nun elinde olmasıdır. Peki; Putin bunu nasıl algılayabilir?
Putin Sovyetler’den bu yana Ruslar’ın gördüğü en akıllı ve donanımlı istihbaratçıdır. 1952 yılında Başkan Kennedy’nin Küba’ya yerleştirilen Rus füzeleri karşısındaki tutumunu ve “domuzlar körfezi” kuşatmasını anımsayın. Orada Sovyetler Birliği geri çekilmiş, ABD ilk raundu almıştır. Bunda elbette Başkan Kennedy’nin dikkatli ve kararlı politikası rol oynamıştı. Sonra Gorboçov’un BM’deki konuşması sırasında pabucunu çıkarıp kürsüye vurmasını düşünün. Arkasından 1965’de -yanlış hatırlamıyorsam- ABD’ye ait bir U2 pilotsuz uçağının Sovyetler tarafından ele geçirilişi büyük gerginlik sebebi olmuş ama üstü örtülmüştü. 1974’de Leningrad’a gittiğimizde geçenlerde kaybettiğimiz gazeteci arkadaşım Dr. Turhan Temuçin’le oturduğumuz restoranın altındaki özel salonda ABD generalleriyle Sovyet generallerini kol kola havyarla votka içerken görmüştük. Bu bir yumuşama belirtisiydi.
Şimdi ABD dışarıda kaybettiği gücü kuşku yaratan yaralarını sarıyor olamaz mı? Irak’ta geride kan ve gözyaşı, Libya’da yaratılan kaos ortamı ve Mısır’da hala devam eden rejim tartışmaları... Bunların üstüne üstlük ABD ekonomisinin ciddi çıkmazda olduğu sırada Obama yönetimi bir savunma paktı olan NATO’yu sahneye çıkarıyor ve Türkiye’yi kısmen askerleriyle doldurma çabasında. Anlaşılmaz mı ki; sanılır: Patriotlar sadece Türkiye’yi değil aynı zamanda İsrail’i korumak için yüzünü sadece İran’a değil Rusya’ya da çevirmiş olmasın. Putin’in bu kuşkularını dile getirmiş olması doğal değil midir?
Sorun çok kutuplu hale gelen dünyada kimin ve nasıl süper güç olacağı yarışı olabilir ve bölgede yanlış atılan bir füze bile sadece belli hedefi değil, dünyayı da kana boğabilir.
Son söz: Putin masaya oturabilir. Belki diplomasi içerisinde olaya dikkatli fakat tehditkar yaklaşabilir, ya da masa devrilir!
Arada kalan ve en zararlı çıkan Türkiye ve onun hükümeti olur mu, olmaz mı?
Bu vatanı Cumhuriyeti seven Atatürk’ün bağlı olanlar düşünsünler bakalım..