Putin’e “dahi” demekten, Orban ile parti toplantısına: ABD’nin iç politikaları nereden nereye gidiyor?
ABD’nin iki yüz senelik emperyalizminin sonuna geldiği bu senelerde, ülke içinde kıran kırana bir tartışma yaşanmakta. Bunu, aynen İngiliz İmparatorluğunun sonundaki tartışmalara benzetmek çok mümkün. Çok uzun süren bir refah ve genişleme döneminden sonra, ortaya çıkan daralma ve gerilemenin sonuçları konusunda, aynen İngiliz imparatorluğunun sonundaki tartışmalar gibi bir ortam mevcut ABD’de. Hatta şartlarının daha vahim olması ve dünya halklarının tepkilerinin daha radikal olması nedeniyle, ABD içindeki saflaşmadaki tartışmalar ve mücadeleler, çok daha aktif ve bazen kanlı hale de gelebiliyor.
Özellikle Vietnam savaşının dramatik sonuçları Güneydoğu Asya’nın siyasi yapısını kökten değiştirirken, ABD’nin kendi içinde de bir dünya imparatorluğunun sonuna gelindiğine dair inançların çıkmasına sebep oldu. Bunda Vietnam’dan dönen ABD’li askerlerin Amerikan toplumu içinde yeniden yer bulmada zorluk çekmeleri önemli bir rol oynadı. Milliyetçilikleri körüklenerek Vietnam’a gönderilen kırsal kesim gençlerinin, döndüklerinde yaşadıkları uyumsuzluk, toplumda 1860’daki İç Savaş günlerine kadar giden temel ayrışmayı yeniden gündeme getirerek bir kırılmaya yol açmış oldu.
O günden bu yana da Amerikan siyasetindeki iki parti, sanki 200 sene öncesini hatırlatırcasına bir coğrafi dağılıma şahit oldu. Endüstriyel ve deniz kıyısı Batı ile Doğu ABD yaklaşık 50 senedir Demokrat Partiye, Güney eyaletleri ile kırsal orta kesimler de Cumhuriyetçi Partiye yöneldiler büyük ölçüde.
ANTİ-KOMÜNİZMDEN ANTİ-KÜRESELCİLİĞE GEÇİŞ Mİ?
Sovyetler Birliği hala dünya siyaseti içinde önemli bir yere sahipken, yaratılan anti-komünist atmosfer nedeni ile Cumhuriyetçi Parti oldukça etkili şekilde ABD iktidarını etkiledi. Bunda Ronald Reagan dönemi bir üst nokta olarak düşünülebilirdi.
Ama Sovyetler Birliğinin ortadan kalkması ile, Amerikan insanın dikkati içeriye doğru çevrilmeye başlayınca, iki partinin etkilediği nüfus yapısı daha da berraklaştı. Son 40 senedir her seçimde hemen hemen aynı bölgeler bu iki parti ve onların politikaları çerçevesinde kesinleşen sınırlara sahip oldu.
Sovyetlerin dağılmasının ardından, emperyalist politikalara devam etmek isteyen hakim sınıflar kesimi, gerek Demokrat Partiden gerekse Cumhuriyetçi Partiden birbirine yakın politikalar izlemeye başlayınca, ABD içinde radikal bir saflaşma oluşmaya başladı. Bir tarafta küreselleşmeci-emperyalist kesimler, bir tarafta da millici-içe dönmeci kesimler yer almaktaydı. Bu süreç hala devam etmekte ve Rusya’nın Ukrayna operasyonu ile de derinleşip hızlanacağa benzemekte.
SANAL EKONOMİ İLE REEL EKONOMİ ARASINDAKİ SİYASET FARKLILIĞI MI?
Bu saflaşmada ekonomik temeli de yine küreselleşmeci-sanal ekonomik kesim ile geleneksel-sanayici kesim oluşturuyor diyebiliriz. Bu ekonomik saflaşma da giderek berraklaşacaktı. Hele de son bir aylık ekonomik yaptırımlar ve endüstriyel alandaki kırılmalar, bu müdahalelerden zarar gören ekonomik çevrelerin bu saflaşmada daha kesin yer almalarını teşvik edecektir.
Mesela Amazon, Metaverse, Google ve benzeri yüksek teknolojiye bağlı ve küreselleşmeci şirket benzerleri küreselleşmeci siyaseti savunan Biden’ı son derecede desteklerken, geleneksel endüstriyelistlerin en azından bir kısmı Trump’ın daha gelenekselci kapitalist modeli olan “kazan-kazan” yaklaşımı çevresinde toplanmaktadırlar. Bunların etkisi ve sayıları her geçen gün daha da artacaktır kanaatindeyiz, dünya ekonomisindeki gelişmelere paralele olarak.
Bunun ana nedeni de bu tür geleneksel endüstriyel üreticilerin dünya pazarında halihazırdaki konumlarını korumak ve mevcut varlıklarının zarar görmesini engellemektir. Çünkü küreselleşmeci kapitalistlerin yüksek teknoloji aracılığı ile sınır tanımayan bir şekilde ekonomik hayatlarını sürdürmelerine karşın, geleneksel şirketler, mevcut ticari yapıları içerisinde ilişkileri daha eşit tutacak şekilde bir model benimsemektedirler.
HİLLARY CLİNTON’U SİYASET MEZARINA GÖMEN TRUMP VE POLİTİKALARI
Bu tür daha millici-içe dönük siyasetin günümüzdeki lideri Donald Trump ve çevresidir. O nedenle de Obama’nın tüm desteğine karşın Hilary Clinton’u yenilgiye uğratarak 2016’da Başkan seçilebilmişti. Ve onun başkanlığı döneminde, ABD’nin “eve geri dönüş” politikaları olarak nitelendirilebilecek şekilde dünya siyaseti şekillendirilmeye çalışılmıştı. Mesela ABD üslerinin bazılarının kapatılması, Afganistan’dan çekilmeye karar verilmesi, NATO’nun lağvedilmesine varan tartışmalar, Suriye’den Amerika’nın çekilmesinin konuşulması gibi küreselleşme karşıtı politikalar çok hız kazanmıştı.
Buna karşı hamle yapan küreselci emperyalistler, gerek Demokrat Partide gerekse Trump’ın kendi partisi olan Cumhuriyetçi Partide büyük bir muhalefet yürüterek çabalarını birleştirdiler. Ve Trump’ın seçildiği ilk günden başlayıp, onun elini bağlamayı ve etkisizleştirilmesini gerektiren adımlar attılar. Daha ilk aylardaki “Trump’ın Rusya ile Bağlantısı” konulu araştırma 3 sene sonra hiçbir sonuç vermeden kapatılsa bile, Trump’ın birçok projesini engellemeyi başarmıştı.
Böylece gelinen 2020 başkanlık seçimleri, bugüne kadar yapılan en şaibeli bir başkanlık seçimi olarak Biden’i iktidara getirdi. Böylece küreselleşmeci -emperyalist Neocon çevreler büyük bir zafer kazanmış oldular. Bu zaferde Cumhuriyetçi Parti içindeki Trump karşıtı gelenekselci muhafazakar kesimin de büyük payı oldu.
SOROSCU DARBELERİN MİMARLARINDAN SON HAMLE: UKRAYNA
Biden’in başkan olduğu ilk günden itibaren de küreselleşmeci güçler ellerindeki tüm araçları kullanarak dünya etki alanlarını kendi lehlerine olmak üzere paylaşma savaşına başladılar. Zaten Soroscu darbeler ile kazandıkları alanlara daha da önemli başarılar eklemeye çalıştılar. Ve bu ortamda Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi kaçınılmaz hale geldi.
Bu müdahale ABD içinde o kadar bekleniyordu ki, Trump yaptığı ilk değerlendirmede Putin’i “bir dahi” olarak niteleyecekti. Küreselleşmeci-emperyalist çevreler ise bu beklentileri doğrultusunda gizli ve ya açık olarak Ukrayna’daki faşistleri silahlandırıp, böyle bir müdahaleye hazırlamışlardı.
Şimdi ise, ABD içinde Ukrayna’da olup bitenler yeniden bir saflaşma ve eski safları sertleştirme etkisini göstermektedir.
Daha geçen hafta Macaristan seçimlerinden galip çıkan Viktor Orban’ın başkentinde, ABD’nin Cunhuriyetçi ve Trump’çı muhalifleri, kongre yapacak derecede kendilerini yakın bulmaktalar Orban’a ve dolayısı ile Putin’in gerekçelerinin haklılığına.
ANAHTAR: KASIM 2022 KONGRE SEÇİMLERİ
Buna benzer yeni saflaşmalar önümüzdeki aylarda daha da sürat kazanacak ve bir noktada kırılmak zorunda kalacaktır. Bu nokta da, Kasım 2022’de ABD’de yapılacak olan Kongre seçimleri olacaktır. Daha şimdiden Trump taraftarı Cumhuriyetçiler ve millici ve savaş-karşıtı Demokratlardan büyük destek gören Kongre adaylarının Kasım 2022 seçimlerini kazanıp, Kongrenin iki kanadında da çoğunluk sağlayacağı ve Biden’i “Topal Ördek” misali bir siyasi iktidarsızlığa mahkum edeceği tahmin edilmektedir. Belki de ABD’nin Rusya karşısındaki “toplu saldırı” stratejisinin mantığını da, Kasım’daki seçimlerden önce Rusya’nın işini bitirip bir zafer ile seçimlere girmek olarak açıklamak mümkün olmaktadır. Böylece hem seçim kazanılacak, hem Çin’e karşı yapılacak harekata zemin hazırlanmış olacak hem de tüm bu gelişmeler için Avrupa zincirleri ile ABD’ye sıkı sıkıya bağlanmış olacaktır. Yani bir taş, 3 kuş, en azından! Bunların mümkün olup olmayacağını zaman gösterecek elbette, ama daha ilk günden ortaya çıkan durum, pek de mümkün olmadığını açıkça ifade etmekte, anlayana…