29 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Rabıta’nın zabıtası -(TAMAMI)

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

“Elit” sadece bir çikolata markası değildir. Karşı devrimcilerin ve yarım pabuçlu sosyetenin ağzında çiğnenen bir sakız da değildir. “Elit” (Elite) sözcüğü, Fransızca “Elire” (seçmek) fiilinden gelir. “Seçkin”, “yüksek nitelikli” anlamındadır. “Kaymak tabakası” gibi anlamlar asalak anlamlardır.

“Seçkinlik”in soylulukla, asaletle hiçbir ilişkisi yoktur. İnsan bileğinin hakkıyla seçkin olur. Madame Curie, iki kez Nobel almış bir seçkin, yoksul bir Polonyalıdır.

Bir ülkeyi seçkinleri temsil eder. Seçkin bilim adamları, seçkin yazarlar, şairler, sanatçılar, sporcular. Zibidiler değil. Bir ülkeyi hangi siyasal partiden olursa olsun, seçkinler yönetir. Çapulcular yönetmez. Çapulcular yönettiği zaman, “At eşeğe, eşek ata karışır!”

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Kemalist elitler aralarında dâhilerin de bulunduğu üstün yetenekli seçkinler ve adam gibi adamlardır. Avrupa Birliği, CIA yönetiminde ABD vakıfları bu nedenle ülkeyi Kemalizmden arındırmak istemektedirler.

Kansular

Bu açıklamayı, yanlış anlaşılmasını engellemek için “Kansu” ailesinden insanlar için yaptım. Işık Kansu “Elit” yetiştiren bir ailenin çocuğudur. Babası Ceyhun Atuf Kansu, kendi arzusuyla Anadolu’da yıllarca çocuk doktorluğu yapmış, Türkiye şairlerinin cumhurbaşkanı seçilmiş bir şairdir.

Dedesi Nafi Atuf Kansu, eğitimci ve siyasetçi. Atatürk’ün Hakimiyet’i Milliye gazetesinin yazı işleri müdürü; milletvekili ve CHP Genel Sekreteri. Şevket Aziz Kansu’nun ağabeyidir.

Prof.Dr. Şevket Aziz Kansu, dünyaca ünlü bir antropologdur.

Mazhar Müfit Kansu, Erzurum Kongresi’nden itibaren Mustafa Kemal’in yanında olmuş bir siyaset adamıdır.

Ailenin kökü, Kastamonulu Serdengeçtilere ve Mustafoğullarından Emin ağaya dayanır.

Işık Kansu, yazılarıyla, kitaplarıyla, Anadolu’da yaptığı konuşmalarla, Uğur Mumcu Gazetecilik Vakfı’nda gönüllü öğretmenlikle topluma yararlı olmaya çalışan bir cumhuriyetçi.

Işık Kansu

Işık Kansu’yu Cumhuriyet gazetesinde çalışmaya başladığı 1978 yılından itibaren tanıyorum. Hem babası hem de yaptığım iş dolayısıyla. O sıralar Türkiye Televizyonları Program ve Yayın Planlama Müdürü idim. Bu nedenle bütün genç gazetecilerin benimle işi olurdu. Işık Kansu’nun gazeteciler kuşağı önemli bir kuşaktı. Cumhuriyet gazetesi bir gazeteci ocağı idi. Işık dışında neredeyse hepsi İstanbul’a gitti ve çoğu baştan çıktı. Ankara’da hepsi cumhuriyetçi ve devrimci idi. Ama “Ankaralı olma nitelikleri”ni yitirdikleri için, İstanbul’da çoğu “dönek”, karşı devrimci ve paragöz oldu.

Işık Kansu “Ankaralı”dır. Tıpkı Uğur Mumcu gibi.

Uğur Mumcu geleneği

“Rabıta”, Uğur Mumcu’nun bence en önemli kitabıdır. Tarikatlar, cemaatler ve şeriat örgütleri hakkında yaptığı kapsamlı araştırmalarını cesaretle aktardığı bir kitap. Tarikat ve cemaatlerin karanlık ilişkilerini, işbirliklerini, finansal kaynaklarını ele alarak arı kovanına çomak sokmuştu.

Hıfzı Veldet Velidedeoğlu’nun kitabın arka kapağında belirttiği gibi Uğur Mumcu bu eseri ile “... laik Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak uğruna her tehlikeyi göze alarak, ülkenin dışında ve içinde yuvalanmış Türklük düşmanı bütün İslamcı örgütleri Atatürk’ün devrimci, laik cumhuriyetini emanet ettiği gençlerden biri olarak, usta bir gazetecinin ve her yazdığını belgeye dayandıran bir bilim adamının dikkat ve titizliğiyle araştırdı ve çıkarıp ortaya koymuş” idi.

Öldürülmesinin başlıca nedenlerinden biridir.

Şeerat Kongresi kararları

Rabıta 1980 öncesinde Türkiye’ye o denli sızmıştı ki, 12 Eylül döneminde din görevlileri ve imamlar Rabıta parası ile Avrupa’ya gönderilmişti. Yani Türkiye’nin Avrupa’ya görevle gönderdiği din adamlarının ve imamların maaşlarını Rabıta ödüyordu. Varın gerisini siz düşünün.

Işık Kansu, Uğur Mumcu’nun izinden giderek “Rabıta’nın Zabıtası”nda (um:ag) Rabıta’yı yeniden gündeme getiriyor.

Rabıta-ı Alemi İslam Cemiyeti, Suudi Arabistan’ın Mekke kentinde 1963 yılında kuruldu. Kurucuları ve yöneticileri arasında Adalet Partisi’nin adamları da vardır. Para Suudi Arabistan kasasından.

Milli Selamet Partili Devlet Bakanı Hasan Aksay’ın Türkiye adına katıldığı, 3-14 Mart 1976 tarihleri arasında Pakistan’da yapılan kongrenin kararlarını okuyalım. Rabıta’nın nasıl bir bela olduğunu anlamaya yeter:

“İslami öğreti ilkokuldan üniversiteye kadar okutulacak; Arapça öğretimi zorunlu olacak; Kutsal Kuran ezberlenecek; İslam öğretileri enstitüleri kurulacak; İslam’ın önemli emir ve öğütleri her vasıta ile yayımlanacak; İslami ahlak ve değerlerin propagandasına özel dikkat gösterilecek; anayasal müesseler İslami esaslara uydurulacak ve Arapça halka indirilecek; İslami olmayan kanunlar kaldırılacak ve şeriata uygun kanunlar güçlendirilecek; bütün daire ve işyerlerinde anlaşma ve nizamlar dua ile birlikte takdim edilmeli ve bu yerlerde bir imam bulunmalı ve mescit açılmalıdır; kadınlar İslami yasaklara uymalıdır; tamamen şeriata dayalı modern İslam devleti kurmak için gerekli çalışmalar yapılmalı; bütün İslam devletleri birleşerek bir federasyon şeklinde halifelik kurmalıdır” (Rabıtanın Zabıtası, um:ag, S.28-29)

***

Işık Kansu’nun kitabının alt başlığı şöyle: “AKP Kadrolarının Özgeçmişi”. Bu geçmişi Rapıta Kongresi’nde alınan kararlar belirliyor. Okullarda, lokantalarda, işyerlerinde ve olmadık yerlerde mescitler açılmasının, dağa taşa imam atanmasının talimatının nereden geldiği anlaşılmıyor mu?

Birlik Vakfı, Erdoğan ve Kadir Topbaş ilişkisi (s.61), Ensar Vakfı; Gül ve Erdoğan’ın yükselişi (s.54); TSK’nın günahı (s.84); rejimin yeniden tanzimi (s.62)... Işık Kansu, Uğur Mumcu’nun bıraktığı yerden devam ediyor.

Böyle bir şeyi ancak Ankaralı bir seçkin yapar, yapmayı göze alır.