Rahmi Gümrükçüoğlu’nu sporla anma
Hürriyet Gazetesi’nin Londra bürosunda sevgili Faruk Zabcı’nın yönetiminde çalıştığım yıllarda tanımıştım o zamanki büyükelçi Sayın Rahmi Gümrükçüoğlu ve eşi Elçin Hanım’ı. Belki de sporla anılacak en son insanlar gibi görünürlerdi. Ama işin aslı hiç de öyle değil, seçkin kalitelerinin yanısıra benim gibi “kontrol dışı” bir spor yazarı -gazeteciye gösterdikleri yakınlık, hoşgörü ve sabır, mükemmel insanlıklarının sadece normal bir uzantısıydı.
Dün gazetelerde gördüm, sayın Gümrükçüoğlu aramızdan ayrılalı 17 yıl olmuş. Ben de yine onun hoşgörüsü ve katkısıyla, gazetecilik yaşamımın en gurur verici haberlerinden birini anlatarak anmak istedim. Yıl 1985-86, rahmetli Turgut Özal Başbakan’dı. Avustralya’daki Dünya Halter Şampiyonası’ndan sonra oradaki büyükelçiliğimize sığındı ve iltica talebinde bulundu. İnanılmaz şampiyonluklarla ağırlığının 3 katını kaldıran Naim Süleymanoğlu bilindiği gibi “Cep Herkülü” olarak “Time” gibi bir derginin de kapağını süsledi.
Hikayemiz Naim’in, Avusturalya’dan, Sayın Rahmi Gümrükçüoğlu’nun büyükelçi olduğu Londra’ya getirilmesiyle başlıyor. Herşey gizli kapaklı, Bulgaristan’da henüz rejim sakat. Suikaste falan uğramasından korkuluyor. Tüm Türk ve Dünya medyası fellik fellik Naim’i arıyor. Gece sabaha dek elçiliğin karşısındaki yolun köşesinde Faruk’un arabasının içinde sabahladım. Yok, ertesi günü akşamına dek de ara-tara yok. Sonra bir istihbarat, Londra’dan Frankfurt’a, oradan da İstanbul’a uçacak. Bende Almanya vizesi yok, sevgili Zabcı İngiliz pasaportlu, vizeye gerek yok. Zaman dar, fırladı, akşam karırken son anda uçağa yetişti.
Heathrow’dan onu uçağa yetiştirirken, arabayı yasak yerde bıraktık tabii. Döndüm başında bir polis içine bakıyor. Eyvah, cezayı yedik derken, aaa, polis bizim Kıbrıslı Ali. “Vay Ali, naber...” “Araba senindir, al artık, çekecekler gendini.- Tamam Alicim, sağol” derken bir de baktım kontak anahtarı içeride sallanıyor, araba da kilitli. Telaş, panik, büroya yetişeceğim, Ali ilerideki bir İngiliz Polis’i gördü. Birşeyler konuştular, geldiler, polisin elinde uçu kancalı demir eğesi gibi bir şey var. Camın arasından soktu, kilidin sustasını bulup yukarı doğru kaldırkı, trak, oh bee... Güldü İngiliz, ne de olsa insan. “Polis olmak için önce hırsızlığı da bilmek gerek. By journalist..” Türküz ne de olsa, “Sana da by ulan, çak” iki kez çak yaptık, kaçtık.
Bu arada cep telefonu öncesi yeni çıkan araba telefonundan Naim’in Londra Büyükelçiliğimizde olabileceğini öğrenmiştim. Adını veremeyeceğim arkadaşıma yolda giderken yalandan çıkışıyorum. “Ya Naim’i oraya saklamışınız, gizliyorsunuz.” - Sordun da söylemedim mi be Onur... - Allah, bulduk, havaalanından elçiliğe olan yolu sağdan direksiyonlu araba ile nasıl ceza yemeden aldım acaba? Sonrası rüya gibi.
Küçük salonda kenarı yüksek koltuktayım. Kapı açıldı, Naim geldi, ben ondan daha heyecanlıyım. Ne de olsa o büyük bir şampiyon. İri kıyım birini hayal etmişim, fotoğraf için ayağa kalktım, olmadı. “Gel şampiyon şöyle yanıma” deyip oturdum. Yazı uzun ama inanın kısa anlatmaya çalışıyorum. Şimdi fotoğrafı kim çekecek, ben onları çektim. Rahmi Bey gayet mütevazı “Ver, bana makineyi” demez mi. Her şey tamam, o zaman için iyi olan motorlu F 2 Nikon’un deklanşörüne bastı. Maşallah kahve değirmeni gibi mübarek. Şakadak, şakadak, parmağını çekene dek 10 kareden fazla oldu.
Yaa, işte böyle, nur içinde yatsın Sayın Rahmi Gümrükçüoğlu. Rahmi Bey, kusura bakmayın, ertesi günü Seçkin Ağabey’in Hürriyet’in birinci sayfasının dörtte birine yerleştirdiği fotoğrafı çeken olarak adınızı yazamadık. Şahsınıza duyduğumuz saygıya verin. Elçin Hanım, zarafetinizi hiç unutmadım. Resepsiyonlara üçetek ile çıkmanız, Türkiyeyi en üst düzey temsil eden insanlardan biri olarak sizi hep takdir ettim. Rahmi Bey nur içinde yatsın, size ve ailenize de sağlıklı nice günler dilerim.
İŞİNE GELİRSE PİERO!
Ben maçı seyrettiğimde “galiba gole daha yakın” demiştim. Bursaspor’un Fenerbahçe’ye attığı ve ofsayt gerekçesiyle sayılmayan gol için. Sonra televizyonda izledim, çok kritik olduğuna karar verdim. Yorumlarımda da öyle söyledim. Hatta hakemin çok içeride olan Fernandinho’yu belki de etkin alanda kabul ettiği için ofsayta hükmettiğini düşündüm.
Sonrasında yayıncı kuruluşun Piero denilen makinesinden 11 santimetre ofsayt olduğu açıklandı. Bu kez da başka tartışma başladı. Efendim piero şöyle böyle. Herkes kendi düşünmek ve görmek istediği gibi olayı görüyor. Hatta bazı yorumcular yayıncı kuruluşun görevlilerini görüntüleri değiştirmekle bile suçladılar. Yani kusura bakmayın ama sahtekar yerine koydular.
İşte bu hiç olmadı. Yapmayın, etmeyin, insanları birbirine sokmayın. Elinizde kanıt yoksa bu isnatlar suçtur. Biz olsak hemen mahkemeye verirler. Ama ne diyelim, onlar herhalde edi ile büdü. Biri söyler biri dinler, araya giren olursa hapı yutar. Beni asıl üzen Şenol Güneş hocamın maç sonu açıklaması. Keşke bir gün sonrayı beklese de öyle konuşsaydı. Kim kimi ezecek. Pozisyona girdin, kaçırdıkların Fenerbahçe’den çok. Hatta Hasan Ali çizgiden gol kurtardı. Bursaspor ile Fenerbahçe iki kupa maçı oynayacaklar. Başkan düzeyinde tribünleri tahrik eder, suçlamayı sürdürürseniz taraftarları nasıl tutacaksınız. Tribün kardeşlerim, siz onlara uymayın, her iki takımın ortaya koyduğu zevk veren futbola odaklanın.