22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Rakı adabı

Ethem Gönenç

Ethem Gönenç

Eski Yazar

A+ A-

Bu 201. köşe yazım! Onun için farklı olsun istedim. Işıklarda uyusunlar, usta kalemlerden alıntılarla rakıyı anlattım...
Rakı fevkaladedir, aliyyülâlâdır ve de kadındır! Cumhuriyet’in ilk yıllarında 1926’da üretimine başlandığında, Tekel rakılarına “Sevim, Elif, Hanım, Denizkızı, Üzümkızı, Jale,” adlarını koymuştur. Sonraları sadece iki rakı kalmıştır; biri Kulüp, diğeri Yeni Rakı. Altınbaş Rakısı’nın çıkışı ise çok sonralarıdır. Ardından değişik adlarla anılan çeşitli rakılar gelmiştir.
Rakı öyle ayakta, iki dakika içinde yudumlanacak içkilerden değildir, bir ritüeli vardır... Zahmet ister, muhabbet ister, zaman ister, meze ister. Saygı ister, yol-yordam bilmek ister, bunları bilmeyenleri de sürüm sürüm süründürür... Yolu yok, onun karşısında haddini bileceksin! Rakı hayatın anahtarıdır, “Çilingir sofrası” denmesi de ondandır..
Ünlü yazarımız Ahmet Rasim, ömrü boyunca iki şeyi elinden bırakmamıştır; kadehi ve kalemi! Bir gün, “Rakı nasıl içilir, size anlatayım” deyip başlamıştır anlatmaya*.
“Her şeyden önce unutmayın, rakının kendisinden çok meclisi güzeldir. Tek başına oturup rakı içilmez, birkaç gönül arkadaşı olacak illaki. Sonra rakı öyle kısa sürede lıkır lıkır içilip masadan kalkılmaz. Masada sohbet saatlerce sürecek. Konuşa konuşa, yudum yudum içeceksin...
Rakı, mutlaka su ile içilecek. Güzeli bir ölçü rakı, bir buçuk ölçü sudur. Meze mevsimin meyveleri olacak. Kışın elma, portakal, mandalina... Yazın kavun, çilek, vişne, hıyar, domates ve illa da beyaz peynir. Bitti mi? Hafif bir sıcak yemek de yenecek. En iyisi yağsız ızgara ettir...”
Oktay Akbal** da demiştir ki;
“Rakı insanların dostudur. Böyledir, ama içmesini bilirsen. Rakılı sofralarda nice sorunlar çözülür... Bir iki dostla rakı sofrasında oturup söyleşmenin tadı hiçbir başka şeyde bulunmaz. Her konudur tartışılan, yaşamın her köşesiyle bucağıyla içli dışlı olunur. Rakıyı kendine dost kılmak gerekir... Geçmişte daha çok şair arkadaşlarla sık sık buluştuğumuz rakılı sofralar hep anımsanır...
Bunca olay bunca çirkin, ayıp, korkunç işlerle tıklım tıklım bir toplumda sen kalk rakının erdeminden söz et! Ey Oktay, sen işini bitirmişsin, çekinmen kalmamış kimseden...”

Ahmet Hamdi Tanpınar için ise rakı, İstanbul ve dostlar demektir. Paris’ten gönderdiği mektuplarda, o kadar isteyerek gittiği şehirde en büyük sıkıntısının rakısızlık olduğunu yazmıştır. Ona göre Paris’te bütün mesele, şarabın rakının yerini tutmamasında ve balıkların ızgara yapılmamasındadır. Tanpınar’a göre rakı en iyi içkidir, her akşam değilse bile haftada iki defa domates salatası, balık, kavun, beyaz peynir, biraz çiroz eşliğinde içilmelidir.
Paris’ten gönderdiği bir başka mektubunda da şöyle der:
“Bazen diyorum kendime, her şeyi bırak, dön memlekete, milletle bir kadeh rakı iç, anlat anlatacağın ne varsa. Bas küfürleri, sonra tekrar Paris’e dön... Anladım ki o masa, meğer bulunur şey değilmiş.”
Haydi rastgele rakı severlere!
* Halit Çapın, Takvim Gazetesi, Eylül 2004
** Oktay Akbal, 01 Eylül 2013 Pazar, Cumhuriyet