Yandex
13 Nisan 2025 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ramayana’dan Rumiyana’ya

Latif Bolat

Latif Bolat

Gazete Yazarı

A+ A-

“Sayılı gün çabuk bitermiş” der atalarımız. Aynen de öyle oldu. Biz de 18 Şubat günü başladığımız Güneydoğu Asya konser ve konferans turumuzu bitirip, memlekete dönüş yolundayız. Hâlâ da varabilmiş değiliz ama. İki günümüz de bayram tatili nedeniyle uçaklar dolu olunca, zorunlu olarak Doha şehrinde geçiyor.

45 günlük bu Asya turumuzun en önemli gözlemi, “Asya’nın Uyanışı” oldu desek abartmış olmayız! Yol üzerinde uğradığımız Doha dahil, tüm Asya’nın kıpırdanışı ve derin uykulardan uyanması, şimdilerde büyük bir silkiniş halinde. Her taraf genç ve dinamik bir nüfus ile kaynamakta. Münih, ya da Frankfurt havaalanında çalışan Almanların, yaş ortalamasını ve yaşlarından dolayı öyle fazla kıpırdayamamalarını hatırlayınca, Asya havaalanlarındaki hemen hemen tüm çalışanların hem cevval hem de nazik olmaları, bize taze bir hava aldırtmıştı. Bunun tek istisnası, Doha Havaalanı’nda soru sormaya çalıştığımız ve gözünü ufuktan ayırmadan, “yardım masasına git ve sor” diye cevap veren, 3 yıldızlı polis komutanı oldu! Ona da sağlık olsun deyip geçtik.

Ramayana’dan Rumiyana’ya - Resim : 1

MALEZYA’NIN TÜRKİYE’Yİ TAKİP EDEN GENÇLERİ

Malezya, devlet olarak çok genç bir ülke. Aslında, tüm Güney ve Güneydoğu Asya sömürgecilikten ancak İkinci Dünya Savaşı sonrasında kurtulabildi. Dolayısı ile Malezya, Endonezya, Singapur, Hindistan ve tüm Körfez ülkelerini, “Hâlâ inşaat halinde olan” ülkeler diye adlandırmakta bir sakınca olmayacaktır bizce. Elbette her inşaatta olduğu gibi, gecikmeler, ileri-geri gidişler, dünya siyasetinde denge arayışları, politik karışıklıklar gibi yol kazaları meydana gelebilmekte. Baksanıza, bizim kendi memleketimiz olan Türkiye’mizde bile, hatırlayabildiğimiz son 50 senede, ne badireler atlattık bu inşa sürecini önemli oranda baltalayan.

Malezya’nın başşehri Kuala Lumpur’da katılımcı olduğumuz ve Türk geleneksel şiir ve türkülerini sunup açıkladığımız Cipra Citra 4 Festivalinin karanlık arka odalarındaydık ilk günümüzde. Yaklaşık on üniversite Tiyatro bölümü öğrencisi, masada etrafımızı çevirip sohbet ediyorduk. Hiç unutamayacağım bir sözü, bu gençlerden biri söyledi akşamın sonunda; “Biz sizleri, yani Türkiye’yi örnek alıyoruz ve yakından izliyoruz.”

Bu söz, Türkiye’nin kendi üniversitelilerinin bile söylemeyeceği ve üzerinde düşünmeleri gereken bir cümle olarak hafızamıza yazılmış oldu. Gerçekten de bu, Malezya devletinin bir yetkilisinin kibarlık olsun diye söylediği bir söz değildi. Daha hayatının baharındaki, 23 yasında bir Tiyatro bölümü öğrencisinin, yapabildiği kadar dünyayı tahlil edip, vardığı bir sonucun ifadesiydi. Ve öyle görünüyor ki, bir sürü genç arkadaşı da Türkiye’nin yaptıkları veya yapamadıklarını belli ölçüde takip etmekteydiler.

Ramayana’dan Rumiyana’ya - Resim : 2

BAŞKA BİR TARZ KÜRESELCİLİK Mİ?

Aynı tutum ve düşünceleri, daha önce de çok kereler gittiğimiz Endonezya’da da izledik bir defa daha. Geçmiş ile gelecek arasında tıkanıp kalmayan Endonezya’nın genç insanları da Türkiye ile aynı safta olduklarını, yani Müslüman olmanın yarattığı “İslam küreselciliği”diye de adlandırılacak bir aidiyet duygusunu, her defasında belli etmekteydiler. Batı kendi küreselciliğini dünyaya zorla kabul ettirmeye çalıştıkça, herkes kendi küresellik tarzını yaratıp, safını alacaktır elbette. Bu, dine dayalı bir küreselcilikten ziyade, sömürgecilerin elinde yüzlerce yıl perişan edilmiş olmaya karşı geliştirilen dayanışmanın bir sonucuydu.

Ama belki de asıl kültürel ve tarihsel yakınlığı, Hindistan konserlerimizde görecektik. Hintli aydınlar ve kültür insanları, Hindistan tarihinde Türk insanının rolünü ve Hint kültürüne katkısını çok iyi bilmekteler. Bu, bizim Türk aydın ve “kültür endüstrisinin askerleri” haline getirilmiş olanların, bir ihtimal olarak bile düşünmedikleri ve akıllarından bile geçirmedikleri bir konu olarak hala ortada durmakta.

Ramayana’dan Rumiyana’ya - Resim : 3

BORIS’İN DEDESİNDEN TÜRK ÇIKARMAK YERİNE

Senelerce, kırmızı saçlı İngiliz Başbakanı Boris Johnson’un dedesinin Türk olduğu yaygarasını yaparak Avrupa siyasetinde Türk izi bulmaya çalışan Türk aydın kesimi, Gazneli Mahmut’un 1010 senesinde başlattığı Hindistan’daki Türk varlığını, 1015 sene sonrasında bile önemsememe, ya da hesaba almama eğilimindedir. Çünkü bu tür Türk aydını için, Avrupa haritasında bir nokta olmak, Asya haritasının ortasında oyun kurucu olarak yer almaktan çok daha önemlidir. Ondan dolayı da ne Gazneli Mahmud’u, ne Babür’ü, ne de büyük Ekber’i bilmeye gayret ederler, ne de gerek duyarlar. Türklerin, tarihi olarak İpek Yolu sayesinde Hint kültürüne, Urdu diline, mutfak çeşitliliğine, müzik ve edebiyatına yaptığı katkılar, bu tür Türk aydınını hiç ilgilendirmemektedir.

Bizim Kadıköy ve Nişantaşı aydınlarımızın bilmek zahmetine bile katlanmadan aleyhine atıp tuttukları Mevlâna Celaleddin Rumi, Hindistan ziyaretimizin son gününde, çok da ilginç bir şekilde önümüze çıkıverdi. Hintlilerin Mahabarata epik efsanesi kadar önemi olan Ramayana epik şiirine bir nazire olarak, “Rumiyana” adı verilen bir modern tiyatro oyununa davet edildik, tiyatro yönetmeni Dadi Pudumjee tarafından.

DOĞU EFSANELERİNDEKİ ERDEMLİLİK VURGUSU

Kendisi bizim Delhi konserimize gelmişti ve programımızın da Rumiyana ile bağlantılı olduğunu, konserde sunduğumuz Rumi şiirlerinden görünce, bizi de Hindistan’ın “en iyi tiyatro oyunu ve yönetmeni ödüllerinin” verildiği törene ve Rumiyana’nın sunumuna çağırmıştı. Yaklaşık 3000 sene önce yazılan Ramayana, tüm Güneydoğu Asya ülkelerinin edebiyatlarına etki ederek Kamboçya, Endonezya, Filipinler, Tayland, Laos, Burma, Nepal, Vietnam, Tibet ve Malay kültürlerinin önemli bir temeli olmuştu.

İşte böyle önemli bir edebi esere isim benzetmesi yapılarak sahneye konulan Rumiyana oyunu, Hindistan sanatçılarının elinde epik öneme kavuşacaktı. Ne de olsa hem Ramayana hem de Rumi’nin temel felsefi mesajı “onurlu ve erdemli bir vatandaş olmak” değil miydi ki? Mevlana’nın memleketi olan Türkiye’nin hiçbir şekilde tatmin olamayan ve olamayacak olan sözde “aydın ve sanatçıları”, hâlâ “Mevlâna Moğollara yardım etti” hikayesi ile kendini avuturken, Hint başşehri Delhi’de, tiyatro insanları büyük bir saygı ile Rumi’nin hayat hikayesini ve felsefesini sahneye taşıyıp En İyi Tiyatro ödülünü kazanacaklardı.

Böylece Hindistan turumuzun son gecesinde, Rumiyana oyunu ile, Mevlâna Celaleddin Rumi’nin özel misafiri olarak, Delhi’nin orta yerinde ve 800 sene sonrasında beraber olup, memlekete dönüş yoluna düşecektik.

ABD
Yorumlar (3 yorum) Yorum yapmak için tıklayınız
Yükleniyor...