22 Kasım 2024 Cuma
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Ramazanın kültürel kodları…

Burçak Evren

Burçak Evren

Gazete Yazarı

A+ A-

Ara sıra güncel sorunlardan uzaklaşarak geçmişe duyulan özlemleri dile getirmek iyi gelir sözünü bu kez de yineleyelim. Amacımız her zaman olduğu gibi nostaljinin derin sularında yitip gitmek ya da eskinin her bir değerine övgüler düzmek değil elbet. Yalnızca yaşanılan zaman dilimin kurgusunda biraz oynayarak yaşanmış olanla yaşanılanın arasında bir denge kurmak, ya da bir diğer söyleyişle yaşanıp da unutulmuş olanları anımsar gibi yapmak….

Her şey gibi ramazanlar da değişti ya da değiştirildi günümüzde. Oysaki eski ramazanlar bir ibadet ayı olduğu kadar özellikle teraviden sonra bir eğlencenin, bir kültür-sanatın da ayı idi. Eğlencenin en görkemlisi hep Ramazan aylarına denk düşürülür, bu aya özgü olarak yapılırdı. Darülbedayi (Şehir Tiyatroları) bile bu ayda bir değişikliğe giderek repertuvarındaki en gözde oyunları ”Ramazana mahsus” başlığı altında sunar, özellikle Pera’nın Cadde-i Kebir’in iki yanında sıralanmış ünlü Naum, Fransız Tiyatrosu ve özellikle de onun hemen karşı sırasında yer alan Concordiaile Şehzadebaşı ya da diğer adıyla Direklerarası’nın her bir yanına serpiştirilmiş mekanlarda tuluattan ortaoyununa, Karagöz’den meddahına dek her bir eğlence sahura kadar sergilenirdi. Kısacası Ramazan ayı ibadetin olduğu kadar eğlencenin, sanat ve kültür etkinliklerinin de ayı idi.

Eskinin ramazan aylarına özgü bir etkinlik de yalnızca Ramazan aylarında kurulup faaliyet gösteren Semai (Çalgılı) kahvehaneleri idi. 1826’dan sonra İstanbul’un kültür dokusuna giren semai ya da diğer adıyla çalgılı kahvehaneler, toplumsal tabanı yeniçeriliğe dayanan, kültürel dünyası âşık edebiyatı ile beslenmiş asker-esnaf zümresinin yarattığı kahve tipinin 19. yüzyıl başlarında dönüştüğü yeni bir mekan türüydü. Sonrasında bu kahvehanelerde asker-esnaf zümresinin yerini tulumbacı-külhanbeyler almıştı. Hazırlıklarına sürre alayının ertesi günü başlanan bu kahvehaneler Ramazan ayı boyunca faaliyet gösterir arife günün akşamı kapanırdı. Açılışı, işletilmesi ve de iç düzenlemeleri geleneklere göre yapılırdı.

Bu kahvehanelerinin en belirgin özelliği ise klasik kahve oturma düzeninde olmayıp, tümüyle tiyatrovari gösteri düzeninden gelmesiydi. Bu kahvede Ramazan boyunca çalacak olan çalgıcılar günümüzde gazinolarda olduğu gibi en iyilerinden seçilir ve bir ay boyunca burada çalışması sağlanırdı. Her semtte açılan bu tür kahvehaneler en iyi sanatçıları kendilerine bağlamak için adeta aralarında bir yarış yaparlardı. Bu kahvehanelere girmek para idi. Tarifede 20 para yazmasına karşılık bu parayı vermek ayıp sayılır, bununla birlikte dolgun bir bahşiş de verilirdi. Bu kahvehanelerin klasik programı ise öyleydi: Bir klarnet, bir çığırtma, bir çift nara, bir darbuka ve bir zilli maşadan oluşan çalgılı kahvehanenin orkestra programı bir marşla açılırdı. Bu marş genellikle alaturka olurdu. Daha sonra polkaya dönüşmüştü. Müzik bitiminden sonra mani söyleme başlardı. Bir saat kadar süren maniler, atışma, taşlama, hiciv şeklinde olurdu. Ardından destan okumaya geçilir, onun ardından da üç kişi tarafından kalenderiler okunurdu. Kalenderiler de divanlar gibi hem hece hem de aruzla yazılırdı. Sonrasında ise en sevilen muamma çözmek olurdu. Çözülmek istenen muammalar kahve duvarına bir çerçeve ile asılır ve çözülene dek orada dururdu. Eğer bu Ramazan ayının onuna kadar çözülmezse bu bilmeceyi asan kişiye ödül verilirdi.

Kısacası semai kahvehaneleri her mahallenin bir çeşit kültür-sanat merkeziydi. Her sınıf ve kültürden kişi gelir tüm programı baştan sona bir sinema/tiyatro izler gibi büyük bir heyecan ve keyifle izlerdi.

Bu kahvehaneler hakkındaki tüm bilgileri zamanında bu kahvehaneleri işletmiş olan Üsküdarlı Vasıf Hiç’den edindik. O olmasaydı, belki de Ramazan aylarının kültür/sanat/eğlence ayağını oluşturan ve yalnızca o aylara özgü bu kahvehaneler de tarihe karışıp gidecekti…

Bazen anımsamak, hüzün verse de, filmlerdeki gibi yaşamın on dakika arası oluyor… Ama ne var ki filmlerdeki gibi anımsamaların geri dönüşleri hiç ama hiç olmuyor…

Ramazan