29 Eylül 2024 Pazar
İstanbul 25°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Recep Tayyip Erdoğan’dan seçmeler (4) -(TAMAMI)

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

1948-1949 ders yılında Mersin Lisesi’nin orta kısmının 1-A sınıfında okuyordum. Göbek Emmi lâkaplı çok sevimli bir Türkçe öğretmenimiz vardı. Yaşlıydı, babacandı, hoşgörülüydü, çocuk ve öğrenci severdi ama kafası atınca bol bol döverdi. Lâ, bu hırgür içinde öğrenmemiz gereken ne varsa hepsini öğretirdi.

Sınıfta kimin kim olduğunu bilmezdi. Bir gün, sınıfın bıçkınlarından, bizden iri ve yaşlı olduğu için İzzet Dayı dediğimiz birini tahtaya kaldırdı. İzzet Dayı soruların hiçbirini bilemedi, “mütemmimli cümle” bile diyemedi. Göbek Emmi, hiç kızmadı sadece “Senin adın ve nümöron nedir?” diye sordu. İzzet Dayı, hasta olduğu için epeydir okula gelmeyen çalışkan bir öğrencinin adını ve numarasını söyledi. Göbek Emmi, sabit kalemini çıkartarak “Sana zıfır nümöro vermişim” dedi.

Bundan sonra, tahtaya kalkıp beceremeyen öğrenciler hep o öğrencinin adını ve numarasını söyledi. Göbek Emmi durmadan sıfır verdi ve verdikçe kızdı. Sonra birgün o çocuk iyileşip okula geldi. Göbek Emmi, onu fark etti, sorular sordu, sonunda değerlendirmek için tahtaya kaldırdı. Çocuk Göbek Emmi’nin sorduğu bütün soruları bildi. Neşelenen Göbek emmi çocuğa adını ve numarasını sordu. Çocuk söyledi. Göbek Emmi not defterinde öğrencinin adının bulunduğu sayfayı açtı, gözleri fal taşı gibi açıldı. “Te ben sana yigirmi tene zıfır vermişem ama şimdi 10 verirem” dedi ve sabit kalemini çıkartıp bütün sıfırların önüne bir “1” yazarak hepsini 10 yaptı.

Kemalizm

Kimileri için Kemalizm de o hesap! Herkes bütün pislikleri(ni) Kemalizm defterine yazdırıyor. Tarımdan, madencilikten futbola kadar...

Yakında bakmaya başlayacağım “Sol Kemalizme Bakıyor” (1991) adlı kitaba bakacak olursak: Sadece solcular değil, İslamcılar, sağcılar, liberaller, Kürtçüler, Yeni Osmanlıcılar, post-modernler, Soroscular, sefil toplum örgütleri ve belki de Kanarya Yetiştirenler Derneği, ipini koparan herkes, Kemalizmle hesaplaşmak istiyor, onu yerden yere vuruyor; ülke sathındaki her kötülüğün kaynağında onu arıyor, onu suçluyor. Ama Kemalizm neyin nesidir hiçbiri bir tanım yapamıyor. Kimileri var ki, onlar da “Kemalizm = Resmi İdeoloji” diyor ama bu kez resmi ideolojiyi tarif edemiyor.

“Doğu, bizdeki Kemalistler gibi, kendini fetheden, tecavüzcüsü olan, onu tartışmasız yenen ve cenneti adeta yeryüzüne indiren Batı’ya büyük bir hayranlık besliyordu. Nefret ve aşk ilişkisi.” (Markar Eseyan, Taraf, 17.09.12)

“Kemalist laikçilerin din konusundaki tavırları gibi, Türkiye’de Kürt kimliği özel alanda kalsın, kamu alanında gözükmesin mi istiyor?” (Ahmet İnsel, Radikal, 18.09.12)

Tam anlamıyla “laf söyledi bal kabağı” durumu. Bu iki adam içinde Kemalizm olmadan bu cümleleri kuramazlar mıydı, düşünceleri eksik mi kalırdı? Sıkıştıkları anda ellerinde bir maymuncuk, bir “Vur abalıya!” var. AKP’yi eleştirirken bu iki sözcüğü kullanmak zavallılıktır, korkaklıktır. AKP, Kemalist olsaydı, Suriye sınırında kabadayılık yapmazdı: Fiyaka yapmak için 100 bin Suriyeli’yi yerinden yurdundan etmezdi. AKP olsa olsa Kemalizmin tersi olur.

RTE ve Kemalizm

RTE diyor ki: “Türkiye’nin yarınında artık Kemalizm’e veya başkaca herhangi bir resmi ideolojiye yer yoktur. Kemalizm’in yeniden kendini üretmesi söz konusu değildir. Çünkü böyle bir alt yapıya ve argümanlara sahip değildir. Aradan 70 yıl geçti. Artık, militarist ve sivil bürokrasi ‘devleti biz kurduk, korumak ve kollamak görevi de bizimdir’ diyemez. Çünkü insanlar böyle bir devleti istemiyor. En önemlisi de bu düşüncelerini açıkca dile getiriyorlar.

Bu bağlamda Kemalizm’in kendini yeniden üretmesi söz konusu değildir. 2000’li yılların dünyasında ve büyük dünya ailesinin bir birimi olan Türkiye’de artık Kemalizm’e ve Kemalizm benzeri rejimlere, sistemlere yer yoktur.” (s.425)

***

Refah Partisi İstanbul İl Başkanı R.T. Erdoğan’ın ne demek istediğini anlamakta güçlük çekiyorsanız “Kemalizm” sözcüğünü kaldırıp yerine “Laik Cumhuriyet” ya da “1923 Cumhuriyeti” yazın demek istediğini hemen anlarsınız. Günümüz Başbakan’ı 1993 yılının İl Başkanı’nın düşüncelerini uygulamaktadır. Deri haline geldiği için üzerindeki gömleği çıkartmamıştır.

1923’ün laik Cumhuriyeti’ne karşı olan “bir kısım” Batı bu nedenle AKP’yi desteklemiştir, desteklemektedir. Müflis ve dönek solcular, liberaller, “Yetmez ama evet”çiler, İslamcılar, Fethullahçılar, Kürtçüler bu nedenle AKP’yi desteklemişler ve son Anayasa referandumunda ona oy vermişlerdir.

1923 Cumhuriyeti, 3 Mart 1924 tarihinde, Şer’iye ve Evkaf Vekâile Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Vekâleti’ni (Genel Kurmay Başkanlığı Bakanlığı’nı) kaldırmak suretiyle, Din ve TSK’yı hükümet ve dolayısıyla siyaset dışına çıkarmıştır. CHP’nin tek parti iktidarını bir yana bırakalım, 1950-2002 arasının iktidarları neden “Kemalist” kalmıştır, kalmış mıdır?

3 Mart 1924 tarihli yasanın ruhuna uygun olarak Askeri Vesayet’e karşı olan AKP iktidarı, bu yasaya aykırı olarak neden din vesayeti kurmaktadır? Sözde Kemalizm karşıtlarının bu soruyu yanıtlamaları gerekmektedir.

Bu ne çelişki ah bu ne ıstırap!

Refah Partisi İstanbul İl Başkanı RTE, “Halka rağmen iktidar olunmaz. Tarihe baktığımız zaman totaliter rejimlerin halk tarafından yıkıldığını görürüz. Eğer halk totaliter rejimi istiyorsa buna saygı duymalıyız. Ama rejim geldi ve halk bundan memnun değil, bunu değiştirecek olan yine halktır.” (s.420) diyor.

Halk, Cumhuriyet’in sözde totaliter (!) rejimini yıkarsa iyi! Ama aynı halk AKP’nin kurduğu totaliter rejimi isterse, bu daha iyi! Yani “Rab bana, hep bana!” durumu. Aferin vallahi!