Resesyon sürüyor işsizlik artıyor!
16 Eylül 2019 tarihinde TÜİK tarafından açıklanan Haziran 2019 ayına ait son işsizlik rakamları büyük endişe yarattı. Yüzde 13’lük işsizlik oranı, tüm haziran aylarının en yüksek işsizlik oranı maalesef. Bu oran elbette gerçek işsizliği yansıtmıyor. İş aramaktan ümidini kesenler, iş bulabilse hemen çalışabilecekler hesaba katıldığında fiili işsizlik oranının yüzde 20’lere yaklaştığı görülüyor.
Özellikle tarım kesiminde köyüne dönen ve tarımsal nüfusa dahil olduğu için işsizlik rakamlarının hesabında dikkate alınmayan kesimler de dahil edildiğinde tablo daha da kötüleşiyor.
Hiç uzatmadan lafımızı söyleyelim; bir ekonomi, işsizliği arttırıyor ve insanları işsiz bırakıyorsa o ekonomi de o politikaları yürütenler de açık ve kesin bir biçimde başarısızdırlar. Geçmişte, bıçak sırtı dengelerdeki koalisyon hükümetleri döneminde yüzde 6-7 bandında olan resmi işsizlik oranlarının, bugün tek parti döneminde yüzde 13-15 bandına yükselmiş olması, iktidarın ekonomi politikalarının başarısızlığının tescili niteliğindedir.
2003 yılında kaybettiğimiz değerli iktisat hocamız Prof. Dr. Sn. Nusret Ekin’in, “Lord Beveridge”den aktardığı şu cümle işsizliği dramatik bir biçimde tanımlıyor adeta, “... İnsanları işsiz bırakmayın, işsizlik insanlarda değersiz olduğu duygusunu yaratır. ...”
İstihdam yaratıcı politikaların gerek iş barışının, gerekse toplumsal barış ve huzurun sağlanmasında büyük önemi vardır. Ekonomik politika ve kurumları insanı ve toplumsal dokuyu yok sayarak ve soyutlayarak başarılı kılmak mümkün değildir. İşte bizim yıllardan beri, “içinde insan olmayan” bugünkü politika ve programlara yönelik eleştirilerimizin altındaki temel gerçek budur.
Sıcak paraya dayalı, ithalatı ve borçlanarak tüketimi teşvik eden ekonomi politikaları ülkeyi üretimden uzaklaştırmış, katma değer ve istihdam yaratan sermaye yatırımlarını engellemiş, hane halklarını gelirleriyle orantılı olmayan yüksek borçlanmaya sürüklemiş ve giderek kronikleşen ve ağırlaşan büyük işsizliğe sebebiyet vermiştir.
Türkiye’de milli gelire ilave bir katkısı olmayan, geliri yeniden paylaştırmak dışında üretkenliği olmayan, seyyar satıcılık-değnekçilik-simitçilik vb istihdam biçimleri gerçek istihdam olarak görülmemelidir. Eksik istihdam da (haftada 40 saatten az bir süre çalışanlar, gelir yetersizliği nedeniyle iş arayanlar, kendi mesleğinde istihdam edilememe nedeniyle işini değiştirenler ve iş aramaktan umudunu kesenler vb.) dikkate alındığında eksik istihdamın toplam iş gücü olarak yedi milyon kişiye ulaştığı görülmektedir. Bu rakamlara tarım sektöründeki gizli işsizlik ve ücretsiz aile işçi sayısı ilave edildiğinde ortaya çıkan tablo daha da vahim bir hal almaktadır.
Ekonomide yaşanan durgunluk ve kötüleşme nedeniyle kapanan işyerlerinin sayısının artması ve işten çıkarmalarla birlikte özellikle şehirlerdeki işsizlik kaygı verici boyutlara ulaşmıştır. Özellikle eğitimli ve nitelikli işsizler, tam anlamıyla yetişmiş insan gücü ve kapasitesi israfını da beraberinde getirmektedir.
Bugün sokaklarda işsiz ve amaçsız gezen kalabalıkları, sayıları hızla artan sahipsiz sokak çocuklarını, işçi pazarlarında sabahın ilk ışıklarından itibaren iş bulabilmek amacıyla bekleşen insanları ve sayıları milyonları aşan Suriye’li mültecilerin karın tokluğuna her işe razı olan çaresizliklerini gördüğümüzde iktidarın övündüğü ekonomi politikalarının ibretlik ve hazin sonuçlarını açıkça görebiliyoruz.
Bugün giderek artan suç ve ahlak erozyonuna da potansiyel ve zemin oluşturan bu büyük işsizlik sorununun bu iktidar zihniyetiyle çözülmek bir yana, giderek daha da kötüleşeceğini ön görmek maalesef acı ama gerçek.
Son sözümüz, işsiz bırakan-işsizliği arttıran ekonomi politikaları da, iktidarlar da başarısızdır!