Resimlerde aşk (2)
Resimlerden önce geçmişe bir uzanıp, düşünür ve filozoflar aşk için ne demiş, bir bakalım.
Mevlana (1207-1273), sembollerle sonsuz aşkı anlatır. Ona göre “Evren, Tanrı’nın aşkının bir yansımasıdır.” İnsan da bu yansımayla âşık ve âşık olunandır.
Marx üzerindeki etkisi ve hümanist görüşleri ile ünlü Alman filozof Ludwig Feuerbach’a (1804-1872) göre ise Mevlana’nın aksine “Aşk Tanrıların yetersizliğidir.” Şöyle ki; insanlar, ilk önce kendilerinin yansımaları olan Tanrıları yaratmış, ancak Tanrılar dünyanın düzenini bir türlü kuramamışlardır. Feuerbach’a göre bu düzen, ancak insanın başka insanlara karşı duyduğu bağlılıkla kurulabilir ve bu bağlılık en yetkin biçimine de aşkla ulaşır. Aşkta cinsellik ise, duygusal bağlılığın en yoğunlaşmış halidir.
Alman felsefe dünyasının ilklerinden olan Arthur Schopenhauer (1788-1860), Friedrich Nietzsche (1844-1900) ile birlikte aşkı, “insan soyunu sürdürmek amacıyla kurulan bir tuzak” olarak tanımlar.
1949 doğumlu Amerikalı psikolog Robert Sternberg, oluşturduğu “üçgen aşk” kuramına göre, aşkın üç unsurdan meydana geldiğini söyler; bunlar samimiyet, bağlılık ve tutkudur. Sternberg’e göre aşk ilişkilerindeki samimiyet, iki insanın sırlarını ve yaşamlarını birbirleri ile paylaşmalarıdır. Bağlılık ise ilişkinin sonsuza kadar devam etmesine yönelik karşılıklı beklentidir. Aşkın vazgeçilmezi de cinsel çekim ve tutkudur.
İşte ressamlar tüm bu düşünceleri aynen eserlerine yansıtırlar.
İKİ AŞK RESMİ
Yakın döneme ait iki resmi inceleyelim. İşte ilki; Art Nouveau akımının Avusturya’daki temsilcisi Gustav Klimt’in (1862-1918), Beethoven’in 9. senfonisinin son bölümü olan Schiller’in şiiri “Ode to Joy”den (Neşe’ye Kaside) ilham alarak yaptığı başyapıtı, “Beethoven Frieze” tablosu... Ortada bir çiçek bahçesinde gözleri kapalı, el ele, adeta bir kilise korosu düzeninde sıralanmış, kapalı giysiler içindeki kadınlar. Sağ tarafta ayakları iplerle birbirine bağlanmış, çırılçıplak, ay ışığında dalgaların üzerinde sevişen, kendi dünyalarında bir kadın ve bir erkek. Sol tarafta da yine çıplak kadınlar. Klimt ironi yapmaktadır adeta!
Gelelim dışavurumculuk akımının önemli ismi Oskar Kokoschka’nın (18861980) büyük aşkı, ünlü besteci Gustav Mahler’in dul eşi Alma Mahler için yaptığı ikinci resme... Alma ile üç yıl süren fırtınalı ilişkileri ayrılıkla biter. İşte bu dönemde Kokoschka, korkularını yansıtan “The Bride of the Wind” adlı bu ünlü tablosunu yapar. Resimde, fırtınalı denizdeki bir teknede, ay ışığı altında birbirine sarılmış Alma ve Oscar görülür... Düşünceli ve huzursuz adamın bedeni yaralanmış, ruhu ise acı bir yalnızlığa sürüklenmiş gibidir. Yanı başında, ne fırtınanın ne de erkeğinin yalnızlığının farkında olmayan kadın yan dönmüş, erkeğinin göğsünde huzur içinde uyumaktadır. Kokoschka bu resminde -Dante’nin aşıkları Paolo ve Francesca gibi- Dünya Edebiyatı’nın ölümsüz aşıklarına gönderme yapmaktadır aslında.
Haydi rastgele bize aşkı öğreten filozof ve ressamlara!
Gustav Klimt- The Beethoven Frieze
Oskar Kokoschka- The Bride of the Wind