Reyhanlı olayının gizemi -(TAMAMI)
Sansürlense de yasaklansa da en azından özgür birkaç TV kanalı ve birkaç gazete gündeminin başını “Reyhanlı patlamaları” almakta. Reyhanlı’dan TV ekranlarına çıkıp konuşmaya cesaret eden yurttaşlar, 50’yi aşkın insanımızın yaşamına, bir o kadar kısmının da yaralanmasına sebep olan patlamaların nedenlerini görgü tanıkları olarak açık açık anlatıyorlar.
Bu korkunç felaketi kalın bir şalla örtmek yerine, örneğin sayın Başbakan’ın ABD gezisinden önce sorunun anhasını minhasını halkına anlatması ve birlik beraberlik çağrısı yapması gerekmez miydi?
Başbakanımız böyle zamanlarda Obama’yla konuşmadan önce halkı tatmin edecek bir açıklamada bulunmuyor, bulunamıyor!
Bunu bir demokrasi ve halka saygı kusuru olarak bir kenara yazınız. Reyhanlı sokaklarının kana bulanmasından bir saat sonra Dışişleri Bakanı’nın Almanya’dan konuşması ve aba altından sopa göstererek Suriye’yi suçlu ilan etmesi, aynı gün bölgeye giden İçişleri Bakanı’nın, katliamdan bir gün sonra Başbakan Yardımcısı’yla birlikte basın toplantısı yapması ilginç zamanlama rastlantıları sayılamaz mı? Dünyanın hiçbir polis örgütünün veya gizli haber alma servislerinin bir katliam hakkında bu kadar çabuk bilgi sahibi olması pek de mümkün değildir.
Sınır yol geçen hanı
MİT ve Emniyet’in en azından muhtemel giriş çıkışlara sınır kapılarından başlayarak tedbir koyması gerekmez miydi? İlginç olan devletin bu tür bir saldırıya karşı hazırlıklı olması gerekirken önemsemez davranması. Suriye ile Türkiye arasındaki sınırın 9 bin kilometreyi aşmış olması bile yol geçen hanına dönen sınır kapılarının kapatılması için bir nedendi.
Suriye’yi bilirim, Reyhanlı’yı da bilirim. Birkaç kez Cilvegözü Sınır Kapısı’ndan otomobille çıkarak Suriye topraklarına geçmişimdir. İki taraftaki akrabaların belli zamanlarda birbirlerini görmek için geçtikleri bir kapıdır Cilvegözü. Suriye ile dost olduğumuz günlerde ve iki ülke arasında ticaret yapıldığı zamanlarda şöyle denirdi:
“Reyhanlı sınırı çevresinde oturan her evin kapısı arka taraftan Suriye’ye açılabilir!” Tabii bir ironi ama gerçek. Meseleye o bakımdan çok daha dikkatli bakmamız gerekirdi. Yıllarca dostluk ettiğimiz Suriye ile birden düşman kesilmemiz ne kadar garipse, bu insanlık suçu saldırının iyice incelenmeden Suriye’den kaynaklandığının açıklanması da o kadar garip. Bana pek inandırıcı gelmiyor. Suriye hükümetinin saldırıyı, Türkiye’nin askeri müdahalesini tahrik için yaptırmış olabileceğini yani muhalif güçlerin ekmeklerine yağ süreceğini düşünmek de garip.
‘Türkiye savaşa çekilmek isteniyor’
Galiba ve esefle söyleyelim. Bir zamanlar Sayın Demirel’in “bu bölgede bir darül harp yaratılmasına izin vermem” dediği marifeti birileri çomaklıyor. Türkiye’nin Dışişleri Bakanı ve Başbakanı’nın götürdüğü dış politikayla Türk ordusunun Suriye’ye saldırmasına zemin hazırladığını biz söylemiyoruz. İngiliz basınındaki gazeteler yazıyor, yorumluyor ve diyorlar ki: “Türkiye Suriye iç savaşının içine çekilmek isteniyor.” Reyhanlı’nın seçilmesi Reyhanlı’da duyarlı mezhep gruplarının varlığından ileri geliyor.
Suriye muhalifi paralı askerler Reyhanlı’da konuşlanıp cirit atabiliyorlarsa, Reyhanlı halkını bir yana iterek nüfus hareketlerini altüst ediyorlarsa, her yerde olaylar çıkarabiliyorlarsa orada Türkiye Cumhuriyeti’nin yasaları artık geçerli sayılmıyor demektir.
Suriye’de Nusayriler var, selefiler var, cihatcılar var PKK, PYD var, Özgür Suriye Ordusu var. Gündüz konakladıkları kamplardan çıkıp savaştıktan sonra geri dönüp kamplarına ulaşanlar var. Hangi ihtimal olursa olsun olayın adı değişmez: Terör. İyi terörist kötü terörist yoktur. Terörü muhatap alır onunla müzakereye girişirseniz başka terör örgütleri bunu örnek alabilirler. PKK terörünün yaptığı neydi? Adam öldürmek değil mi? Reyhanlı’da 50 kişi hayatını kaybetti. PKK saldırıları sonucunda 35 bin kişi öldürüldü. Elinden silahı bırakmayan ve iktidara silah zoruyla siyasi çözüm dayatmaya çalışan terör örgütleriyle müzakereye başlanırsa bir gerçek bir kere daha ortaya çıkar: “Terörle müzakere değil mücadele edilir”