24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Rifkin, go home!

Halil Özsaraç

Halil Özsaraç

Gazete Yazarı

A+ A-

3 Aralık 2022’deki CHP vizyon toplantısında tüm Türkiye, Kılıçdaroğlu’nun 78 yaşında ABD’li bir danışmanının olduğunu öğrendi. O tarihe kadar Türkiye’de adı bile duyulmayan Jeremy Rifkin’in, eskiden Merkel ve Xi Jinping’e de danışmanlık yaptığı duyulunca merak uyandırdı. İstanbul’a gelme zahmetine bile katlanmayıp video-konferansçı olarak katıldığı CHP vizyon toplantısında Rifkin’in, “Yenilenebilir Enerji” konusundaki tekdüze anlatımı, CHP’ye ne tür bir danışmanlık hizmeti vereceğini anlamamızı kolaylaştırdı. Bir fosil yakıt düşmanı görünümündeki Rifkin, Türkiye’yi “Yenilenebilir Enerjiye Dayalı Bir Ekonomi”ye dönüştürmeye -tabii ki yüksek bir ücret karşılığında- oldukça hevesli görünüyordu. Türkiye’nin son 12 yıllık yenilenebilir enerjiye geçiş performansı konusunda yeterli bilgisi olmayan herkes, “Ooooo çok güzelmiş! Türkiye ve temiz enerjiye evet” diyebilirler. Bence de “temiz enerjiye evet” ama, Türkiye’nin sanki yenilenebilir temiz enerji dönüşüm karnesi, kötüymüş havasına giren CHP’nin, emperyalist Rifkin’i Türk halkına gururla pazarlamaya çalışmasını -özür diliyorum ama- mantıksız ve gülünç buluyorum. Türk kamuoyunun yeterince farkında olmadığı bu konuda kendi bildiklerimi anlatmak istiyorum.

BM İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ ÇERÇEVE SÖZLEŞMESİ

Öncelikle “Temiz Enerji” meselesinin dünyada nasıl alevlendiğini anlatalım. İnsan kaynaklı sera gazı salınımlarının neden olduğu küresel sıcaklık artışını, uzun vadede kabul edilebilir limitlere çekmek üzere tasarlanan BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi, 2015’te imzalanan Paris Anlaşması ile tüm dünya tarafından uygulamaya alınmıştır. Ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadelede “ortak, fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler” ilkesi çerçevesinde katkıda bulunmasını esas alan bu anlaşma, tüm dünyaya umut aşılamıştır. Neticede; yüksek karbondioksit emisyonlarına yol açan fosil yakıtlarda dışa bağımlılık sarmalından, belimizi büken yüksek faturalardan, hava/su/toprak kirliliklerine bağlı olarak artan sağlık sorunlarından -tüm dünya ile birlikte- kurtulma çabasına girmenin güzel bir fikir olduğunu benimseyen Türkiye, 22 Nisan 2016’da Paris Anlaşması’nı imzalamıştır.

Paris Anlaşması, gelişmiş ülkelerin (yani, emperyalistlerin), en az gelişmiş (yani, mazlum) ülkeler başta olmak üzere, gelişmekte olan (yani, emperyalizmle mücadele ederek gelişme çabasında olan) ülkelere finansman, teknoloji transferi ve kapasite geliştirme (yani, emperyalizme bağımlı kılma) imkânları sağlamalarını öngörmektedir. Bu noktada, yenilenebilir enerji gibi insanlık lehine bir konuda bile emperyalizmin onlarca ülkeye onlarca Rifkincik dağıtmış olduğunu siz de tahmin edebiliyorsunuzdur. İklim değişikliğiyle mücadelede şeffaf ve güncellenebilir hedefler üzerinden yürütülmeye çalışılan Paris Anlaşması’nın -esasında- en önemli kriteri, ülkelerin “Ulusal Katkı Beyanları”dır (Nationally Determined Contributions-NDCs). Özellikle de dünyanın en fazla enerji tüketen ülkeleri durumundaki Çin, ABD, Hindistan ve Japonya’nın yenilenebilir enerji hedeflerini bildirdikleri “Ulusal Katkı Beyanları”nı aksaksız olarak uygulamaları çok önemlidir. Beyanlarına göre; Çin, 2035’e kadar emisyon artışını %60-70 oranında azaltacak ve 2050’de net sıfır emisyona ulaşacakmış; ABD, 2030’a kadar emisyon artışını %50-52 oranında azaltacak, 2035’te %100 olarak elektrik üretimini karbon içermeyen kaynaklarla yapar hâle gelecek ve 2050’de de net sıfır emisyona ulaşacakmış; Hindistan, 2030’a kadar emisyon artışını %45 oranında azaltacak ve 2070’te de net sıfır emisyona ulaşacakmış; Japonya, 2030’a kadar emisyon artışını %46 oranında azaltacak ve 2050’ye kadar da net sıfır emisyona ulaşacakmış. Birazdan Türkiye ile karşılaştırırken bu ülkelerin bunları başarıp başaramayacaklarını anlamış olacaksınız.

RIFKINSİZ TÜRKİYE’NİN OLAĞANÜSTÜ BAŞARISI

20 Eylül 2015’te BM’ye gönderdiği resmî beyana göre Türkiye, 2030’a kadar emisyon artışında %21’lik bir azaltım kararı vermiş; bu oranı 16 Kasım 2022’de yolladığı yeni bir beyan ile %41 olarak güncellemiştir. Ayrıca Türkiye, 2053’e kadar net sıfır-emisyon gibi son derece iddialı bir hedefin de altına imza atarak dikkat çekmiştir.

Emisyon azaltma hedeflerine ulaşabilmek, fosil yakıtlar (petrol, doğal gaz, kömür) yerine; güneş, rüzgâr, dalga, jeotermal, hidrolik, biyokütle gibi karbonsuz “Yenilenebilir Enerji” kaynaklarına hangi oranlarda geçilebildiğine bağlı bir meseledir. Öncelikle dünya ekonomilerinde büyüklük olarak 23. sıraya gerilemiş olmasına rağmen, enerji tüketiminde hâlâ dünyada 15. sırada bulunan Türkiye’nin “Yenilenebilir Enerjiye Geçiş Karnesi”ni, Çin, ABD, Hindistan ve Japonya ile karşılaştıralım. Aşağıdaki yüzdelik değerler, Uluslararası Enerji Ajansı’nın (International Energy Agency-IEA) verileri kullanılarak hesaplanmıştır.

Türkiye 2011-2014 arası 4 yıllık dönemde ürettiği elektriğin %26,2’sini “yenilenebilir” kaynaklar kullanarak üretmiştir. Aynı dönemde bu oran; Çin ve Hindistan için bilinmemekle beraber, ABD için %13,3 ve Japonya için %11,2’dir. Anlayacağınız Rifkinsiz Türkiye, Paris Anlaşması’nın henüz mevcut olmadığı 2011-2014 yılları arasında bile, ABD ve Japonya’dan birkaç kat daha iyi durumdaydı.

Paris Anlaşması’nın ilk uygulandığı yıllar olan 2015-2018 arası 4 yıllık dönemde Türkiye, ürettiği elektriğin %32,3’ünü “yenilenebilir” kaynaklar kullanarak üretmiştir. Aynı dönemde bu oran; Çin için %25,7; ABD için %16,3; Hindistan için %17,1 ve Japonya için %16’dır. Gördüğünüz üzere, dünyanın en çok enerji tüketen devletleri, 2015-2018 arasında, temiz enerjide Türkiye’nin oldukça gerisinde kalmaya devam etmişlerdir.

2019-2022 arasında, yani son 4 yıllık dönemde Türkiye, ürettiği elektriğin %41,8’ini “yenilenebilir” kaynaklar kullanarak üretmiştir. Aynı dönemde bu oran; Çin için %29,4; ABD için %20,5; Hindistan için %21,4 ve Japonya için %20,6’dır. Beyan ettiği miktarın bile ötesine koşan başarılı bir Türkiye’nin yanında diğerlerinin durumu oldukça vahim görünüyor.

Yukarıdaki rakam kalabalığını özetlemek gerekirse; Temiz enerji konusunda Rifkinsiz Türkiye, son 8 yılda %26’lardan %42’lere doğru hızlı bir tırmanış sergileyerek dünyanın yıldız ülkesi olmuştur. Rifkinsiz Türkiye’nin, Rifkin’in emperyalist dünyası tarafından hızı kesilmezse 2030 yılına kadar -BM’ye söz vermediği hâlde- %70 düzeylerinde yenilenebilir temiz enerjiye geçmekte zorlanmayacağı anlaşılmaktadır. Bu net veriler, fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye dönüşüm konusunda, Rifkinsiz Türkiye’nin dünyanın en uzmanlaşmış, en becerikli ülkesi olduğunu gösterir.

ABD'NİN DAHA ÇOK İHTİYACI VAR

Son 8 yılda ABD, yenilenebilir enerji konusunda %13’lerden sadece %20’lere ulaşarak çok zayıf bir performans göstermiştir. ABD’nin bu kötü performansla 7 yıl sonrası olan 2030’a kadar bırakın %50-52’lik emisyon azaltma hedefini, %35’e bile ulaşması mümkün gözükmüyor. Ayrıca ABD’nin 2035’e kadar elektrik üretiminde karbon içeren kaynakları tümüyle terk edeceğini beyan ederek yüksekten attığını da görmek gerekir. Sonuç olarak, temiz enerjiye dönüşüm konusunda büyük beceriksizlik gösteren emperyalist ABD ve başkanı Biden, kendi vatandaşı Jeremy Rifkin’i CHP üzerinden Türkiye’ye göndermeye çalışmak yerine, ABD’de danışman olarak kullansa veya G-7’den kankası Japonya’ya gönderse daha iyi eder. Çünkü emisyon azaltma konusunda son 8 yılda %11’lerden sadece %20’lere gelebilen Japonya’nın da 7 yıl içinde söz verdiği %46’ya ulaşması olanaksız gibi duruyor.

ÇİN'İ RIFKIN YAKMIŞ

Emisyon azaltma konusunda %25’lerden %29’lara gelebilen ve 2035’e kadar %60-70’lere gelmeye çalışan Çin’i ise bence Rifkin yakmış. Emisyon azaltımını %17’lerden %21’lere getirebilen ve 2030’a kadar %45’e ulaşmaya çalışan Hindistan’ın karnesi de pek parlak değil. Bence, emisyon azaltma konusunda çok büyük başarılara imza atan Türkiye’nin, geleceğin yenilenebilir enerjili dünyasına geçmekte güçlük ve gecikme yaşayan Asyalı kardeşlerimiz, Çin ve Hindistan’a danışmanlık hizmeti vermesi iyi olabilir.

Peki, CHP’nin Rifkin’i ne olacak? Sizce Türkiye’nin Rifkin’e ihtiyacı var mı? Benim kanaatime göre, işimizi bozmaya geldiğine göre: “Rifkin, go home!”