22 Aralık 2024 Pazar
İstanbul
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Robinson Crusoe’nun hezeyanı ve Cuma’nın yeni hayatı

Gözen Esmer

Gözen Esmer

Site Yazarı

A+ A-

Daniel Defoe’nun Robinson Crusoe romanı bizlere hep bir serüven, bir macera romanı olarak sunuldu.

Robinson ve onun “sadık hizmetkârı” Cuma ilişkisi gözlerden uzak tutulur. Cuma ancak yaptığı fedakarlıklarla kendisini var eder. Onun bu hayattaki vazifesi kendisini “medenileştiren” efendisine bağlılıktır. Bu anlayış bugünlere kadar geldi. Defoe, Afrikalıların sömürülmesini sevimlileştirmekten ve kolonicilere rehberlik etmekten bir şey yapmıyor elbette.

17-18.yüzyılda kolonicilik yapan Avrupa için kölecilik gayet doğal bir şeydi. O yüzden bir Avrupalı olan Robinson’un böyle yazılması normal diyebilirsiniz. Ancak ırkçılık bugün bile Batı’da yükseliyor. Çünkü Batı köleci uygarlıktan bugünlere geldi.

Irkçılığın yükselmesiyle birlikte Cuma karakteri de bugün yaşatılıyor.

Ukrayna krizinin başladığında Batı televizyonlarında yapılan o yorumlar geliyor aklıma.

ABD'li televizyon kanalı NBC muhabiri Kelly Cobiella şöyle demiş mesela: Açıkça söylemek gerekirse, bunlar Suriye'den gelen mülteciler değil. Bunlar komşu Ukrayna'dan gelen mülteciler. Bunlar Hristiyanlar, beyazlar. Polonya'da yaşayan insanlara çok benziyorlar.

Fransa merkezli haber kanalı BFM TV yorumcusu, sanki Dünya Savaşlarını Londra’nın, Dresden’in vurulmadığını bilmiyormuş gibi hayretler içinde şu yorumu yapmıştı:

“21'inci yüzyıldayız. Bir Avrupa kentindeyiz ve sanki Irak'ta ya da Afganistan'daymışız gibi seyir füzesi ateşimiz var, hayal edebiliyor musunuz!”

Biraz daha geriye ABD’nin Afganistan’dan kaçtığı günlere dönelim. Köpekleri uçağa koyan Batılılar, Afganistan’da devşirdikleri insanları tekerleklerin altında bırakıp gitmişlerdi. Tıpkı Robinson’un kıtlık nedeniyle bir Afrikalıyı gemiden atması daha sonra diğerini de satması gibi.

Ya da dünyayı sarsan koronavirüs günlerinde ABD’de yaşayan Asyalılara karşı ırkçı kampanyalar başlatılmıştı. Asyalılar bir anda “yarasa yiyen” “medeniyetsiz” insanlar oluvermişti.

Sadık hizmetkâr arkadaş Cuma onlar için Afrikalılar, Asyalılar, Hintliler, Afganlar, Araplar ve Türklerdi.

Ancak şimdi işler değişiyor. Batı’nın getirdiği hukukun ne kadar güvenilmez olduğu Rusya’ya uyguladıkları yaptırımla bir kez daha ortaya çıktı. Öyle ki kutsadıkları özel mülkiyete bile ihanet ettiler.

Şimdi Robinson’lar yasta. Onlarla birlikte Türkiye’deki Robinson heveslileri de yasta. Yabancı düşmanlığı hezeyanı da bu yüzden. Senelerce öyle yada böyle Batı’ya bel bağladıktan sonra yalnız bırakılmak kolay değil. Üstelik dünyanın ekseni değişirken.

Emperyalist Batı’nın barutu tükenmemiş olsa da nefesi tükeniyor. İdeolojik hegemonyası sürse de kurduğu “medeniyet” kan kaybediyor. Yeni olarak vaat edebildikleri hiçbir şey yok. İleri teknolojiyle donatılmasına rağmen ucuz Soğuk Savaş propagandaları bile işe yaramıyor. Milyonlar akıttıkları troll orduları bilinçleri ele geçiremiyor. Ne yapsalar, ne etseler dünyayı fethedemiyorlar.

 Boccaccio “acıları paylaşmak insana özgüdür” der. Emperyalist Batı, acıları, ölümleri bile çalıp kendine saklıyor. 

Öte yandan milyonlarca Türk, Rus, Afgan, İranlı, Arap, Asyalı, Avrupalı, Amerikalı Cuma’lar yeni medeniyetin öncüsü olmak için yollara düşüyor, açık denizlere yelken açıyor, gökyüzünde karlı bulutları aşıyor.

Sanki milyonlarca Cuma, eski ruhlarını gömüp,  yeni bir hayata başlıyor.

“Bütün kara parçalarında

Afrika dahil”