RTE'nin propaganda 'elemanı' FT!
Herhalde tarihte örneği yoktur; bir mahalle maçının televizyonlardan naklen yayınlandığı, onlarca kanal ve sitede haberleştirildiği, sosyal medyada zirve yaptığı, şekilde görüldüğü gibi basında yorumlara konu olduğu ve yepyeni, siftahı olmayan bir statta oynandığının...
Gerçekte mütevazı bir mahalle maçıydı. Üsküdar Kısıklı'dan Tayyip Bey'le öz ve kâim mahdumlarından oluşan aile efradı, ahbapları ve sıkı yandaşlarının yanı sıra zorunlu katılımcılardan oluşan zevat, kendi arasında sahur çorbasına maç etmek için şehrin diğer yakasında biraraya gelmişlerdi. Ancak iş ulusal gösteriye, sosyal fenomene evriliverdi.
Küçümsemek için kullanmıyorum "mahalle maçı" deyimini; televizyonda gördüğümüz, turunculularla beyazlılar arasındaki oyun, 2.sınıf mahalle maçıydı. Hani topun sahibi olan çocuğa torpil yapılan, küsüp, kızıp da topunu alıp gitmesin diye "gol attırılan" türden...
'BAŞBAKAN GOL OLDU YAĞDI'
Nitekim, topun, sahanın, stadın hatta ülkenin sahibi olan turunculu oyuncuya, gol koridorları önce duble yol, olmadı otoban genişliğinde açıldı, o da klasını konuşturdu(!) tabii... Attığı her golden sonra yüzüne yansıyan mutluluğa, sadece Suudi Kralı'yla beraberliğinde tanık olmuştuk. Durumu en iyi özetleyen de Radikal'in başlığıydı: "Başbakan Erdoğan gol oldu yağdı"
Başbakan eskiden futbol oynamış, amatör kümede. Takımda ona "İmam Beckenbauer" dendiğini yazmıştı gazeteler yıllar önce. Ancak bunu da "yakışıksız" bulmuş olacaklar ki, maçı anlatan yandaş çocuk, "Beckenbauer Tayyip"e çevirdi lakabını. Yayındaki yağcılığın boyutu şu cümleyle tavan yaptı: "1976-78 yıllarında Fenerbahçe teknik direktörü Kaloperoviç, ısrarla Tayyip'i istiyorum diyordu" Sadece istemiyor, ısrarla istiyormuş! Breh breh...
Bu "bilgi"nin kaynağı kim olabilir, Kaloperoviç olmadığına göre... Anılarıyla, tarihlerle sorunu olan Başbakan olabilir mi? Daha geçen gün ortaya çıktı; o tarihte henüz doğmamış kızının, oda kapısına not yazdığına ilişkin anısı... Halüsine mi oluyor bazen nedir; başörtülü bacısına saldıranların görüntülerinden bahsediyor mesela, 1 yıldır Omurgasız İsmet'le kendisinden başka gören yok o görüntüyü.
FENERBAHÇE Mİ, SÜLEYMANİYE Mİ?
Bu Fenerbahçe işi de ona benziyor bence. Şifo Mehmet de topu bırakalı yıllar oldu ama, duruşu, topla ilişkisi "Ben futbolcuyum" diyor. Bizim Beckenbauer'in ayağına yakışmıyor top, onu transfer etmek isteyen, Fenerbahçe değil de, Çapa, Süleymaniye Sirkeci veya Tophane Tayfun olabilir ki, onlar da bir dönemin profesyonel lig takımlarıydı.
Maçı anlatan yandaş, akşamları evde çalışıp bulduğu, yarattığı "Messi... Bu adam neyin nesi?" gibi eşsiz sloganları, ertesi gün maç anlatırken doğaçlamaymışcasına kullanarak, özgün spikerliğin örneklerini sunan çocuk. Serde yandaşlık var ya; başbakanının, ayağının ucuna takılıp kepçelenen top kaleye girince coşuyor mikrofonda: "Hagi vâri bi gooolll!!!"
Gerçek yeri Kırkpınar falan olmalı bunların, yağa bulanmayı bu kadar çok sevenlerin... Erke tapınmaktan fırsat bulup, dünyaya bakamıyor çoğu, bu çocuk da onlardan birisi. Bir başbakanın sahaya çıkmasını, "Dünya futbolunda eşine az rastlanan bir olay" diye anlatıyor. Millet de sahi sanıyordur, ne bilsin? Sınırsız yalan, sınırsız palavra...
Bolivya'nın sosyalist cumhurbaşkanı Evo Morales, ülkesinin 1. Lig takımı Sport Boys'la futbolcu olarak mukavele imzaladı, 54 yaşında... Daha 2 ay önce... Programının uygun olduğu belli maçlarda çıkıp oynayacak. Kazancı da belli, 214 dolar, yani asgari ücret. Ya haberi yok bizim oğlanın, ya yandaş doz aşımının etkisinde.
ERDOĞAN KARDEŞLİĞİ!
Rıdvan Dilmen, Acun Ilıcalı, Hidayet Türkoğlu gibi isimlerin kadroda olması kimseleri rahatsız etmemişti de, Yılmaz Erdoğan'a takılmıştı sosyal medyadakiler. Berkin Elvan'ın ardından dramatik cümleler sarf eden Küçük Erdoğan'ın, "Berkin'in katili" olarak niteledikleri, annesini binlerce kişiye yuhalatan Büyük Erdoğan'la top oynamasını içlerine sindirememişlerdi.
Oysa, Âkil İnsan'ı değil miydi küçük, büyüğün? Küçük E., Hakkarili orta alt sınıf ailesinin mensubiyetiyle beraber dünya görüşünü de, konumlanmasını da değiştireli yıllar olmuştu. İkisi de birer "Erdoğan"dı artık, küçüklü-büyüklü...
Eskiden hemen her takımda olurdu böyle, Büyük-Küçük Mehmetler, Aliler falan; işte bunlar da AKP takımınınkilerdi.
AYKUT HOCA ŞAŞIRTTI
Tepki görenlerden birisi de Aykut Kocaman'dı. Kimisi, hatıra fotoğrafında kadraj dışı kalacak kadar patrona uzak durmasıyla, zorâki konuk olduğunu açıklamaya çalışıyor, kimisiyse affetmiyordu orada bulunmasını. "Ayağı kopsa da" başbakanı için oynamaya can atan nitekim sahada birkaç dakika kalabilen Rıdvan'ları bağrından çıkarmış Fenerbahçe'nin yüzakıdır elbette Kocaman.
Yeni stadın gerçek sahibi sayılacak "Boz Baykuşlar" taraftar grubu bile törene katılmayacağını açıklayınca; Aykut Hoca'nın sevenleri de, hiç olmazsa "ayağım ağrıyor, bacağım çekiyor, ishalim" falan deyip, gitmeseydi oraya diyorlar. Ama bilmedikleri-bilmediğimiz şeyler olabilir. Bunların, yani egemen tayfanın; hedefledikleri insana, kurguladıkları rolü oynatabilmek için yapamayacakları şey yoktur. Bu işin ustasıdırlar. Her türlü, iyi / kötü yaptırım yollarını, maddi-manevi baskıyı, ellerindeki bütün güç ve imkanları kullanmakta mahirdiler.
Deniz Baykal'a veya MHP'lilere yapılanları anımsayınız, ekip farklı da olsa kafa "paralel", aynı tornanın ürünü... Şahsen Kocaman'ın o akşam orada olmaktan hiç mutlu olmadığına inanıyorum ki, beden dili ve mimikleri de bunu anlatıyordu. Ancak hangi koşullarda, hangi açmazlarla oraya sürüklendiğini tahmin etmek zor değil.
YENİ ELEMAN, YİNE ELEMAN...
Gelelim "Türkiye Futbol Herşeyi" Fatih'e... Başbakanı, stadın adını değiştirip, onun adını verdi bir hamlede. Olağan, daha önce de ismini beğenmeyip değiştirdiği yerler olmuştu, yukarda zikrettik ülkenin sahibi olduğunu, istediğini yapar. Hatırlarsınız, Ocak ayında da Adana 5 Ocak Stadı'na "Fatih Terim" adı verilmişti.
Bu gidişle, her şehirde bir stadı olacak RTE'nin himayesindeki FT'nin. Benim önerim, Atatürk ve İnönü stadlarının adını değiştirerek işe hız vermeleri, bir taşla iki kuş vurmuş olurlar. Bu ara pek sıkı fıkılar, RTE ile FT; geçenlerde de Riva tesislerini açmışlardı elele... E, önümüzde cumhurbaşkanlığı seçimi var, RTE'ye destek lazım, şöhretli elemanlar lazım. Fatih'ten iyisini mi bulacak?
Otoritenin önünde diz çökmeden yaşamak onurlu ama zor bir iştir. Herkes beceremez! Galatasaray Başkanı'nın, kendisine 108 yıllık kulübün "elemanı" demesi çok zoruna gitmişti Fatih'in. Hatta kulüple bağları kopma noktasına gelmişti. Bu defa, RTE'nin propaganda elemanı oldu, bile-isteye... Ne denir buna?..