Rüçhan adlı arşivinden GS borç belgeleri
Galatasaray, nasıl altından kalkılacağı konusunda kimsenin fikir yürütemediği, yüz milyonlarca dolarlık borcun altında. Bugünkü borç, geçmiş dönemlere uzanan ve sarmalanarak katlanan, dolayısıyla sadece ateşte oturup da “Yanmıyorum” havası estiren son başkana yıkılamayacak bir olgu. “Galatasaray’ın Kemal Derviş’i” Ünal Aysal, beceriksizliğine eklediği hovardalığıyla, geçmişten gelen yükü katmerleyip, üstüne de tüy dikti çilek niyetine ve kaçıp gitti.
Geçenlerde ulaştığım, Rüçhan Adlı arşivindeki belgeler, savurganlık ve umursamazlığın 50 yıl önce de Galatasaray’ın yakasında olduğunu; kulübün kurumsal imajından yararlanılması ve amaç dışı faaliyetlerle borçlandırılması konusundaki pişkin tavırların bugünden pek farklı olmadığını gösteriyor.
Önce, Rüçhan Adlı’yı tanımayanlar için kısa bilgi vereyim. Adlı(1923-1995), Galatasaray’ın eski yöneticilerinden. Ali Sami Yen Stadı’nın tapusunda imzası olan 2 isimden biri olarak biliniyor. Otomotiv yan sanayi ürünlerinin ithalat ve satışıyla uğraşan bir iş adamı. Ancak esas, Türkan Şoray’la yaşadığı 20 yıllık ilişkiyle hatırlanıyor.
TURİSTİK GEZİ METİN’DEN PAHALI
Lafı uzatmadan, Galatasaray Spor Kulübü Reisi Suphi Batur imzasıyla, Rüçhan Adlı’ya hitaben daktilo edilen 26 Kasım 1965 tarih ve 384 sayılı yazının önemli kısmını aynen aktarıyorum:
“1-Denizcilik Bankası ile Akdeniz (Turistik)Seyahati dolayısıyla devam etmekte olan davamız, sulh yoluyla sonuçlanmış ve Kulübümüz anlaşma şartlarına uygun olarak bankaya 250.000.-TL ödemiştir.
2-Malum olduğu üzere dava 300.000.-TL borç dolayısıyla açılmıştır. Kaybedeceğimiz muhakkak olan bu dava devam etseydi, sonunda mahkum olacak ve 550.000.-TL civarında bir tazminat ödemek zorunda kalacaktık.
3-Sulh yoluna başvurmadan önce, bu işte zamanın idare heyetinde bulunan siz üyemize 1-7-1965 günlü ihtarnamemizle durumu anlatmış, eğer sulh yolu ile anlaşmaya kabul etmiyorsanız davaya devam edilebileceğini bildirmiştik.
4-Yine malumunuz olduğu üzere, Akdeniz seyahati dolayısıyla Kulübün uğradığı maddi zararların müsebbiblere ödetilmesi 6 Ocak 1962 tarihli kongrede kararlaştırılmış ve bu karar 27 Mart 1965 günlü kongrede teyid edilmiştir.
5-Sizin bu olayda, seyahati tertip eden idare heyeti üyesi olmanız aynı zamanda Yes Turizm Şirketinden olan alacağımızı tahsil için gereken tedbirleri almayan idare heyeti azası bulunmanız dolayısıyla mesuliyetiniz bulunduğu görülmektedir.”
“HAN-I YAĞMA”
Öncelikle, ödenen 250 bin liranın o tarihte ifade ettiği değeri örnekleyeyim. Dönemin en kıymetli futbolcusu, gol kralı ve 19 kişilik Galatasaray kadrosunun en pahalısı Metin Oktay’a, 1.7.1962-31.7.1964 tarihleri arasında ödenen 2 yıllık, transfer, brüt maaş ve primlerin toplam tutarı, 200 bin 390 TL. Yani, hiç de hafife alınacak bir para değil bu seyahat zararı...
Geçelim “Rey Pusulası” başlıklı, Sicil Heyeti damgalı 2.belgeye.
“Aşağıda sırasıyla gösterilen kulüp zararlarının, alakalılarına tazmin ettirilmesi için hukuki teşebbüs yapılmalı mıdır?” başlığı altında, tek tek bedellendirilen 7 madde sıralanmış. İlk 3’ü, Metin Oktay ve Ergun Ercins’in transfer ücretlerinden doğan zararlarla ilgili. Örneğin, zaten mukavelesi olan Ercins’e, fazladan 82 bin lira daha ödeniyor. Ayrıca, “nizamnameye aykırı... genel kurul kararına rağmen... geciktirilen ödemeler nedeniyle...” gibi gerekçelerle oluşan ve Galatasaray’ın sırtına yüklenen borç/zarar toplamı, 997 bin 3 lira olarak belirtilmiş.
Galatasaray, geleneklerin kulübüdür. Geçmişine, tarihine değer verir Galatasaraylılar; onun için 50 yıl önceki bu bilgilerin taşıdığı anlamı en iyi onlar bilir. Bu satırları okuyunca, 1888’li ağabeyleri, müdürleri, “hami başkan”ları Tevfik Fikret’i anımsar belki bazıları. Fikret’i ve onun “Han-ı Yağma” şiirini...
İSMAİL HOCA, GEL FENERLİLİK SENDE KALSIN!
Son şampiyon ve şampiyon adayı(!) Fenerbahçe sahada sallanıyor, yıkılması an meselesi. Ligde son 2 haftayı hak ettiği yenilgiler yerine beraberliklerle kapattıysa, rakiplerinin beceriksizliği ve hakem lütfudur sebebi.
Peki neden böyle, her şey geçen yılla aynıyken? Yönetim, futbolcu kadrosu aynı ama hoca değişti. Bu da yeter sebep. Çünkü öyle bir hoca getirdi ki çok bilmiş başkan, sahada ağlarken futbolcuları kafasını okşayıp teselli ediyorlar adamı. Aradaki hiyerarşi sıfır belli ki; arkadaşlar, kankalar hatta...
Belli ki “çok seviyorlar” birbirlerini. Sevgi çok fazlaysa, saygıdan çalıyor maalesef. Halbuki saygı daha önemli sosyal yapılarda. Futbolcu milleti, birilerini “çok” seviyor, hele de bunu dışa vuruyorsa tehlike çanları çalar. Bu çok sevilen, Fenerbahçe’nin başkanı gibi “eli sopalı” birisi değil de, hocası gibi yufka yürekli biriyse, sonuç Fenerbahçe’deki gibi olur. Herkes bildiğini okur.
“FAZLA FENERLİ” OLUNCA...
Bir hafta oyundan alınan postasını koyar çıkarken, öbür hafta bir başkası nereye saldıracağını bilmez haldeyken oyundan atılır. Kimisi, koşacak mecali olmadığından yürüyerek oynar. Oynamaya niyeti olanlar, nasıl oynanacağını hocaları bile bilmediğinden oynayamazlar. Utanılacak, kınanacak şeyler savunulur.
Bizim gibi kuralı-yaptırımı esnek; eğitimi düşük, duygusu yüksek insanların ülkesinde dikey hiyerarşinin önemi yadsınabilir mi? Burası, bilmem nerenin kılı, bilmem kimin kulu olmayı utanmadan ilan eden yurttaş(!) kalabalıklarının yaşadığı yer nihayetinde.
Fenerbahçe, en çok “fazla Fenerli” olanlardan çekiyor. Yıldırım gibi, Emre gibi, Volkan gibi, amigo bilmem kim gibi... Markayı, kendi meşreplerince sahiplenmelerinden kaynaklanıyor arızalar. Üstelik en büyük maddi/manevi menfaati elde edenler de yine onlar.
SEVEREK AYRILIN!
Bu anlamda İsmail Kartal da sınırda duruyor. Yıllardır çalıştığı kulübün canlı-cansız her varlığını ezberlemiş, aylardır da takımda söz sahibi birisi olarak, hangi mazereti kabul edilebilir yetersizliğinden başka. Hem sevk ve idarede, hem teknik anlamda yetersizlikten söz ediyorum.
İsmail Hoca, çok seviyorsan Fenerbahçe’yi, bırak! Severek ayrılın...
Çünkü bu şartlar sana, sen şartlara uygun değilsin. Görünen o ki; ne kongre üyeleri peşine takıldıkları başkandan hesap sorabilir, ne çok bilmiş başkan seni gönderir.
Sana inancından değil, egosundan, inadından! İş inada bindikçe, zaman geçtikçe de kaybeden Fenerbahçe olur. Gel Hoca, delikanlılık sende kalsın!