28 Eylül 2024 Cumartesi
İstanbul 27°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Rüşvet, irtikap, ihale

Özdemir İnce

Özdemir İnce

Eski Yazar

A+ A-

Osmanlı döneminde kız istemeye giden analar oğullarını methetmek için "Kuzumun ne içkisi, ne sigarası, ne kumarı (ve genelevi kastederek) ne de başka kötü alışkanlıkları var. Maaşı şu kadar rüşveti bu kadar!" derlerdi.

Rüşvet işte böylesine Osmanlı'nın kanına işlemişti.

Taa geçen yıldan bu yana bir fırsatını bulup sözü Prof. Dr. Ahmet Mumcu'nun "Tarih İçindeki Gelişimiyle Birlikte OSMANLI DEVLETİNDE RÜŞVET (Özellikle Adlî Rüşvet) adlı kitabına getirmek istiyordum.

Osmanlı'nın sadece kadıları, subaşıları, sübyan mektebi hocaları, tarikat şeyhleri, müftüleri, şeyhülislamları, vezirleri, sadrazamları değil, padişahları bile rüşvet alırdı, rüşvet yerdi.

Osmanlı'da ve Müslüman âleminde "Kursağımıza haram lokma girmemiştir!" böbürlenmesi bir kuyruklu yalandan ibarettir.

Avrupalı seyyahların kaleme aldığı Osmanlı'yla ilgili bütün kitaplarda, rüşvete ayrılmış özel bir bölüm mutlaka vardır.

26 Aralık günü yayınlanan ve Damat Rüstem Paşa'nın tevatür servetinin dökümünü aktardığım "Bir 16. Asır Vezirinin Serveti Ne İdi?" başlıklı yazımı anımsamanızı rica edeceğim.

Çoğu padişah, kendilerine de pay ayıracaklarını (haraç ödeyeceklerini) bildikleri için sadrazamların, vezirlerin rüşvet almalarına göz yumarlardı. Bu yönden hiç kaygıları yoktu: Nasıl olsa boyunlarını vurdurdukları zaman servetlerine de el koyuyorlardı.

Valide Sultanlar, Hanım Sultanlar, Hasekiler masekiler de rüşvet alırlardı. Ve asıl korkuncu, XVII yüzyıldan itibaren silahtar, mirahor, bostancıbaşı ve kapıcıbaşından oluşan "mansıp, rüşvet ve iltizam ticareti saltanatı" idi.

Osmanlı döneminde sadrazamların, vezirlerin, padişah analarının, karılarının, hemşirelerin yaptırdığı camilerin, hastanelerin, medreselerin, hayratların temel harcında mutlaka rüşvet olarak haram paraları vardır. Osmanlı Dönemin'de rüşvet neredeyse "Helal" mertebesindedir.

Günümüze gelmeden önce yazının başlığında yer alan sözcüklerden "Rüşvet"in anlamına bakalım:

***

RÜŞVET: Resmi işlerde kayırma karşılığında bedel alma ya da verme. Türk Ceza Kanunu'na göre suçun oluşması için rüşvet alanla verenin anlaşması, iki kişinin iradesinin birleşmesi gerekir.

17 Aralık 2013 tarihinde patlak veren rüşvet skandalında, görünüşe göre, alan da veren de belli. Olayda, Uganda ya da Vanvatu gibi "dış mihrak" parmağını ancak Başbakan'ın imam-hatip kafası arayabilir.

***

26 Aralık 2013 tarihli yazımın Damat Rüstem Paşa'sını anımsayalım: "Kısa dönemde devlet hazinenin doldurulmasına önem vermiş, bunun uzun dönemde nelere sebep olacağını düşünememiştir. Örneğin önce hass-ı hümayun ve sonra diğer hasları iltizam suretiyle işletmesi hazineye büyük gelir sağlamıştır; ama bu, toprakları işleten mültezimlerin toprakların verimliğini artırmak hatta aynı seviyede tutmak için yatırım yapmamalarına ve böylece zamanla tarım topraklarınin verimliğinin kaybolmasına neden olmuştur. İltizam satışlarında bir rüşvet şekli olan komisyon verilmesinin yaygınlaşması; hazineyi doldurmak için bahşiş, peşkeş vb. isimler takılan bir çeşit rüşvet alıp ve verilmesi usul haline getirmiştir. Bu türlü yolsuz kazanç kazanma ile kendi şahsi servetini de büyük miktarlara yükseltmiştir. Bu yolsuz kazancın yaygınlaşıp alışılır görenek haline girmesi, devlet kademesinde rüşvetin yaygınlaştırılması Osmanlı İmparatorluğu'nun içine bozulma tohumlarını atmıştır. Biri Tekirdağ'da, diğeri İstanbul'da kendi adına yaptırdığı 2 adet camii vardır. Edirne' de Mimar Sinan'a Rüstem Paşa Kervansarayı'nı yaptırmıştır. Ayrıca Kütahya'da Anadolu Beylerbeyliği yaptığı sırada bir medrese ve bir hamam yaptırmıştır. Kütahya'daki bu eserlerden hamam günümüze kadar gelmiş; taç kapısının bir bölümü hariç yıkılan medrese ise orjinaline uygun olarak yeniden yapılmıştır."

Biraz önce, "Osmanlı döneminde sadrazamların, vezirlerin, padişah analarının, karılarının, hemşirelerin yaptırdığı camilerin, hastanelerin, medreselerin, hayratların temel harcında mutlaka rüşvet paraları vardır" diye yazmamış mıydım? Alın size çarpıcı bir örnek!

***

Bu rüşvet işi, hem İslamcı hemi de Osmanlı meftunu yazıcıları zor durumda bırakır. Özellikle de İslamcı olanları. Yukarı tükürse bıyık, aşağı tükürse sakal!

Adı İslam âlimine çıkmış Hayrettin Karaman Hoca "Rüşvet ve İslam" konusunu irdelediği aynı başlıklı yazısında (www.hayrettinkaraman.net), "Yapılan hesaplamalara göre, Türkiye son 20 yılda rüşvet ve yolsuzluktan dolayı 300 milyar dolar kayba uğramış, bunun sebebi nedir?" sorusuna şöyle cevap veriyor:

"Günümüzde okullarda az çok din bilgisi verilmekle beraber din ve ahlak eğitimi verilmemektedir Türkiye'deki çarpık, radikal, modası geçmiş laiklik anlayışı, okullarda din ve ahlak eğitimine engel olmaktadır."

İlahi Karaman Hoca, milyonlarca doları ayakkabı kutularına istif eden Halk Bankası Genel Müdürü imam-hatip mezunu değil mi?

Çarpık düzeni daha da çarpıtan "İstanbul İmamı" Erdoğan, hangi okuldan mezun? Osmanlı döneminin en yetenekli rüşvetçileri senin kadılar değil miydi? Yeni Adalet Bakanı da "İmam" değil mi?

Açtırma kutuyu söyletme kötüyü!

***

Osmanlı meftunlarından Mustafa Armağan bile suçu Cumhuriyet'e ve kurucularına atmayıp gerçeği itiraf etmektedir:

"Osmanlılar rüşveti bizim bildiğimizden farklı anlıyordu. Rüşvet, aslında Osmanlı bürokrasisinde meşru bir kazanç kapısıydı. Bir makama atanmak isteyen herkes, bir üstündeki makamı işgal eden şahsa onu memnun etmek için rüşvet verir ve hatta rüşvet karşılığında makamlar alınıp satılırdı. Mesela Sadrazam Padişaha rüşvet verirdi, Reisülküttab ise Sadrazama vs; bu zincir aşağıya doğru inerdi. Şaşırdınız, biliyorum; ama bunda Osmanlı mantığı açısından herhangi bir gariplik yoktu. Çünkü bir nevi hava parasıydı verilen." (Zaman, 06.05.06)

***

Rüşvet skandalını dış güçlere, paralel devlete ciro eden R.T.Erdoğan'ın, neden rüşvetin kendisinden söz etmediğini anladınız mı şimdi? Adamlar hava verip karşılığında civa alıyorlar!