23 Kasım 2024 Cumartesi
İstanbul 19°
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Rusya-Çin bildirisi ve Türkiye’nin safı

Fikret Akfırat

Fikret Akfırat

Gazete Yazarı

A+ A-

Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Pekin ziyareti sırasında Çin Devlet Başkanı Xi Jinping ile görüşmesinden sonra açıklanan ortak bildiri, yeni bir dönemin başlangıcı. Bu bildiri, 1990’ların ortasından itibaren tartışılan, 2000’lerin başından itibaren ise yükselen Atlantik’e karşı Avrasya Ortaklığı’nın en somut ve içi doldurulmuş haliyle dünyaya ilanı oldu. Bildiriyle, Atlantik sistemine karşı Avrasya Ortaklığı’nın ülkelere ve o ülkelerin halklara sunduğu ve sunacağı imkanlar berrak bir şekilde ortaya konmuş oldu.

Rusya ve Çin, gelişen dünya ülkeleri başta olmak üzere Atlantik sisteminin patronları dışında dünyanın genelinin talebi haline gelen hegemonyacılığa karşı ülkeler arasında yeni tip bir işbirliğini içeren bir uluslararası düzen için mücadele edeceğini ilan etti. Aynı zamanda bu iki ülke Kuşak ve Yol Girişimi ile paralel olarak “Büyük Avrasya Ortaklığı” kurma iradelerini ortaya koydu.

Şimdiye kadar Rusya ya da Çin ABD’nin hamlelerine karşı ayrı ayrı bu içerikte tepkiler veriyorlardı. Ama bu bildiriyle, şimdiye kadar görülmemiş ölçüde ABD ve NATO’ya karşı iki ülke ortak bir şekilde açık tutum alıyor. Bu bildiriyi, ABD ataklarına karşı gösterilen bir tepki diye değil, çöken Atlantik sistemine alternatif düzenin ilanı olarak okumak daha doğru olacaktır.

BUNLARA KİM KARŞI ÇIKAR

Bildiride yer alan şu vurgular, ne demek istediğimizi daha açık ortaya koyacaktır:

“Çok kutupluluğun ilerletilmesi, uluslararası ilişkilerin demokratikleşmesi, daha müreffeh, istikrarlı ve adil bir dünya yaratmak için yeni tip bir uluslararası ilişkiler inşa edilmesi için çalışacağız”, “Bir ulus, toplumsal ve siyasal sistemine, tarihsel geçmişine, geleneklerine ve benzersiz kültürel özelliklerine dayanarak kendi durumuna en uygun demokrasiyi uygulama biçimlerini ve yöntemlerini seçebilir. Devletinin demokratik olup olmadığına karar vermek sadece ülke halkının elindedir”, “Demokrasi ve insan hakları savunuculuğunun diğer ülkeler üzerinde baskı oluşturmak için kullanılmaması gerekir”, “Dış güçlerin ortak komşu bölgelerinde güvenlik ve istikrarı baltalama girişimlerine, dış güçlerin herhangi bir bahaneyle egemen ülkelerin iç işlerine müdahalesine ve renkli devrimlere karşı çıkmaktayız”, “Demokrasiyi ve insan haklarını koruma bahanesiyle demokratik değerlerin kötüye kullanılmasına, egemen devletlerin iç işlerine müdahale edilmesine ve dünyadaki her türlü bölünme ve çatışmayı kışkırtma girişimlerine karşı çıkmaktayız”, “Uluslararası sorunların, dolaylı olarak ve fikir birliği (konsensus) olmadan ele alınmasına, güç politikalarına, zorbalığa, tek taraflı yaptırımlara ve bir ülkenin yargı yetkisini kendi sınırları dışında uygulamaya kalkmasına karşı çıkıyoruz”, “Gelişmiş ülkeleri kalkınma yardımı konusundaki resmi taahhütlerini iyi niyetle yerine getirmeye, gelişmekte olan ülkelere daha fazla kaynak sağlamaya, devletlerin eşitsiz gelişimini ele almaya davet, devletler içindeki bu tür dengesizlikleri dengelemek için çalışmaya ve küresel ve uluslararası kalkınma işbirliğini ilerletmek”, “Uluslararası toplumda bölünmenin değil, birleşmenin; çatışmanın değil işbirliğinin gerekliliği”, “Uluslararası ilişkilerin, zayıfların güçlülerin eline düştüğü büyük güçler arasındaki bir çatışma durumuna dönmesine karşı çıkıyoruz”.

Bu talep ve yaklaşımlara kim karşı çıkabilir? Bir tek ABD.

Türkiye başta olmak üzere gelişen dünya ülkelerinin ortak talepleridir bunlar.

TARAF OLMAYAN BERTARAF OLUR

ABD’nin “demokrasi ve insan hakları” bahanesiyle ülkelerin içişlerine müdahale etmesi başta Türkiye olmak üzere tüm gelişen dünyanın muzdarip olduğu bir sorun. Hegemonyacılığa karşı ülkeler arasında eşitliği temel alan uluslararası düzen, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “dünya beşten büyüktür” söylemiyle paralel değil mi?

Şunu bir kez daha vurgulayalım: Türkiye, 1990’ların başından itibaren Atlantik’in içinde Atlantik’in yıkıcı eylemlerine karşı mücadele etmeye çalışmaktadır. Bu durum sürdürülebilir değildir. “Denge politikası” ya da başka adlar altında devam ettirilen politika Türkiye’nin yararına değildir. Tam tersine, daha fazla zarar vermektedir.

Rusya ve Çin bildirisinin de ortaya koyduğu gerçek şudur: Şartlar elverişlidir. Türkiye Atlantik’te boğulmaktan, Rusya ve Çin ortak bildirisinde ilan edilen programın öncüsü olan ülkelerden biri olarak kurtulabilir. Bu, bugün olmazsa yarın olacaktır.