Rusya-Ukrayna krizinde Türkiye ne yapmalı
Başlıkta Rusya-Ukrayna krizi dedik ama aslında ortada bir Rusya-ABD krizi var. Ukrayna ABD açısından bir kukla devlet. Hatta bir Rusya-ABD krizinden de öte Avrasya-Atlantik gerilimi söz konusu.
ABD Ukrayna’yı, başından beri Rusya’yı kuşatma siyaseti açısından değerlendirmek istedi. Tıpkı Gürcistan, Romanya, Polonya ve Baltık ülkeleri gibi. Bu nedenle Ukrayna, Soros fonlamalı turuncu darbelerin ilk görüldüğü Doğu Avrupa ülkelerinden biri oldu.
2004 TURUNCU DARBESİ
2004’te komşusu Rusya ile iyi ilişkiler kurulmasından yana olan Viktor Yanukoviç cumhurbaşkanı seçildi. Ancak sokaklar seçim sonuçları açıklanır açıklanmaz hareketlendirildi. Daha sonra aynı coğrafyadaki birçok ülkede örneğini göreceğimiz “seçime müdahale edildi, hile var” temalı turuncu darbe başlatıldı. En son geçtiğimiz yıl Belarus seçimlerinde gördüğümüz bu yöntem, Batı için hala kullanışlı.
Yanukoviç indirildi ve yerine Amerikancı Yuşçenko geldi. Yanukoviç bu kez 2006 yılında genel seçimlere katıldı, kazandı ve Yuşçenko’nun Cumhurbaşkanı olduğu ülkede başbakan oldu. Tabii yürümedi. 2007’de yapılan erken seçimde Yanukoviç’in partisi birinci olsa da muhalefet birleşerek bir başka Amerikancı’yı, Timoşenko’yu başbakan yaptı.
2014 NEO-NAZİ TURUNCU DARBESİ
Ukrayna halkı 2010’da yeniden sandık başına gitti. Yanukoviç ve Timoşenko’nun yarıştığı Cumhurbaşkanlığı seçimini yine Yanukoviç kazandı. ABD’nin turuncu darbecileri bu kez 3 yıl beklemek zorunda kaldılar. 2013 yılında sokaklar yeniden aynı fonlu STK’lar ve onlara ek olarak Avrupa’nın çeşitli ülkelerinden gelen Neo Nazi örgütler tarafından hareketlendirildi. Birkaç ay süren çatışmaların ardından 2014 Şubatında Yanukoviç görevini bırakmak zorunda kaldı.
ABD DARBELERİNE BAŞKALDIRI
Bu durum Ukrayna’nın doğu bölgelerinde ve güneydeki Kırım’da hâkim unsur olan etnik Rusları ve Rusya ile iyi ilişkilerden yana olan Ukraynalıları harekete geçirdi. Her seçimde iradelerinin gasp edildiğini düşünen Ruslar bir de Neo Nazi saldırılarına hedef olmaya başladı. Bu gelişmeler üzerine nüfusunun yaklaşık yüzde 60’ı Rus olan Kırım’da, Kırımlıların % 85’in katılımıyla referandum yapıldı ve yüzde 95 oyla Kırım bağımsızlığını ilan etti. Ardından Rusya’ya bağlanma kararı aldı. Kimileri Kırım nüfusunun yaklaşık yüzde 13’ünü oluşturan Tatarların referandumu boykot ettiğini söylese de bazı kaynaklar en az yarısının sandığa gittiğini belirtiyor. Böylece aslında fiilen hiçbir zaman tam olarak Ukrayna denetimine girmemiş olan Kırım, nüfusun yüzde 95’inin iradesiyle Rusya’ya bağlanmış oldu.
Oy verdikleri Yanukoviç’in ikinci kez indirilmesinin, bölgelerine seçilmemiş yöneticilerin atanmasının ve merkezi hükümetin ve Neonazi çetelerin uyguladığı etnik şiddetin ardından, ülkenin doğusunda Rusya sınırında bulunan Donetsk ve Lugansk bölgelerinde karşı ayaklanmalar başladı. Savaş denilebilecek çatışmalarından ardından referandumlar yapıldı ve yine yüzde 95 gibi ezici sonuçlarla Donetsk Halk Cumhuriyeti ve Lugansk Halk Cumhuriyeti ilan edildi.
GERÇEKLERE DAYANARAK SİYASET YAPMALIYIZ
Hem Kırım’ın hem de Donbass bölgesinin tarihi ve siyasi olarak Ukrayna ile yeniden birleşmesi mümkün değildir. Tatarlar da Ukrayna döneminde gördükleri milli baskıdan kurtuldukları, siyasi ve kültürel haklarına kavuştukları ve bölge ekonomik olarak canlandığı için yeni durumdan büyük oranda memnundurlar. Kırım’da yaşamayan ABD güdümündeki dernek ve çevreler aleyhte yalan propaganda yapsalar da durum budur. Kırımla teması olan herkes bu durumu bilir.
Türkiye bu gerçekleri bilerek siyaset üretmek zorundadır. ABD Ukrayna hükümetine her türlü desteği vereceğini söylese de hem bölge nüfusunun yoğun Rus yapısı hem de Ukrayna’nın Rusya karşısındaki askeri zayıflığı, sonucu bize şimdiden göstermektedir. Putin ve Lavrov’un olası bir savaş için “Ukrayna’nın yıkımı olur” demesi boşuna değildir. Ukrayna’nın doğu ve güneyinde Rus çoğunluğun yaşadığı başka bölgeler de ayrılmak için fırsat kolluyorlar. Yani olası bir savaş Ukrayna’yı büyütmeyecek tersine küçültecektir.
RUSYA BU GERİLİMDE ZAYIFLAR MI
Hükümete yakın kimi yazarların “Bu krizde Rusya’nın zayıflaması Türkiye için iyi olur” değerlendirmeleri yaptığını şaşkınlıkla okuyoruz. Öncelikle bu krizde Rusya’nın zayıflama ihtimali yok. Ukrayna ve Gürcistan’da daha önce çıkan ABD destekli bütün krizlerden Rusya güçlenerek çıktı. Rusya 2014’te Ukrayna’da zafer kazandığı gibi 2015’te hükümetin daveti üzerine Suriye savaşına müdahale etti ve savaşın seyri değişti. Batı’ya oradan da cevap verdi. Rusya’nın bu savaşta kaybetme ihtimali yok, zayıflama ihtimali de yok.
'ZAYIF RUSYA' DEMEK 'GÜÇLÜ AMERİKA' DEMEK
Dahası Rusya’nın zayıflaması neden Türkiye’nin çıkarına olacak? Yunanistan, Suriye ve Irak’ta ABD askeri varlığı ortadayken, Doğu Akdeniz’de Girit’te Kıbrıs’ta ABD üsleri kurulmuş, namlular bize dönmüşken, Batının ekonomik tehditleri artmışken en çok ihtiyaç duyacağımız şey ABD karşısında zayıf değil güçlü müttefiklere sahip olmak. Bu anlayış 1920 Ankarası’nda yönetimde olsaydı yine “Zayıf Rusya” mı isteyecekti? Güçlü bir Sovyet Rusya olduğu ve onunla ittifak kurduğumuz için ülkemizdeki emperyalist işgali bitirmenin maddi koşullarını yaratabildik. “Zayıf Rusya” siyaseti maskelenmiş “Güçlü Amerika” özleminden başka bir şey değildir. Bu tavrın Türkiyeci olma şansı yoktur.
Üstelik Türkiye, Rusya ile güvenlik, enerji, tarım, sanayi, turizm gibi alanlarda karşılıklı çok ciddi ilişkiler kurmuştur. Bütün bunları okyanus ötesindeki ABD istedi diye bir kenara mı atacağız? Ukrayna ise 2018’de ABD ile birlikte Türk Akımı projesini engellemek için çalışacağını resmen ilan etmişti. Rusya, diğer NATO ülkelerinin değil ama bizim komşumuzdur. Türkiye, ABD ve NATO’nun başarısızlığa mahkûm “Rusya’yı çevreleme” siyasetinin içerisinde olmayacaktır. Çünkü Türkiye’nin bu maceraya girecek nesnelliği yoktur. Çünkü Türkiye’nin güvenlik ihtiyaçları ve ekonomik menfaatleri komşularıyla dostluğu ve birlikte gelişmeyi zorunlu kılmaktadır. Çünkü Türkiye ABD’nin karakolu olmaktan çoktan vazgeçmiştir.. Çünkü Türkiye, Rusya’yı çevrelemek isteyen gücün kendisini de çevrelediğini fark etmiştir.