Sağlıkta aşı, ekonomi de aşı
Kovid-19 virüsü tüm dünyaya aşının insanların sağlığı, toplum düzeni, ekonomik yaşamı için ne kadar önemli olduğunu gösterdi. Aşısı olmayan veya kısa sürede bulunamayan salgın hastalıklar nükleer silahtan daha etkili. Gelişmiş-gelişmemiş ülke, zengin-fakir, sağlıklı-sağlıksız, sportmen-spor yapmayan, dinlemiyor. Koronavirüs dünyayı her yönden felç etti. Bir kez daha anladık salgın virüslerde aşı yapmak, yeni aşı bulmak hayati önemde.
Tıp ve tarih kaynaklarından derlediğimiz aşının dünyada ve ülkemizdeki gelişimine sizi sıkmadan bir bakalım.
AŞI NEDİR?
Aşılar vücudu hastalığa karşı savaşmak için hazırlar. Genellikle, hastalığın kendisinin daha düşük şekilleri olan, ya zayıflatılmış ya da ölü bakterilerden oluşur. Bağışıklık sistemi, zayıflatılmış bakterilerle karşılaşınca hastalığı yenen özelleşmiş antikorları (çok hücreli hayvansal organizmaların bağışıklık sistemi tarafından kendi organizmalarına ait olmayan organik yapılara karşı geliştirilen glikoproteinin yapısındaki moleküller) yapar. Sonrasında eğer vücut gerçek hastalıkla karşılaşırsa, daha önce yapılan bu antikorları hatırlar ve hastalıkla daha iyi savaşır.
AŞININ İCADI
Aşı, 1796 tarihinde Avrupa’da çiçek hastalığı zirve yaptığı sırada İngiliz kırsal doktoru Edward Jenner (1749-1823) tarafından bulundu.
Doktor bir gün sütçü kızların sığırlara elle dokunmalarından dolayı sığı çiçeği hastalığına yakalandığını fark etti. Bunun üzerine sütçü kızın elindeki enfeksiyonlu sıvıyı aldı ve sekiz yaşındaki çiftlik çocuğuna enjekte etti. Çocuk hemen hastalandı ama çabucak iyileşti. Daha sonra çocuğa çiçek hastalığı enjekte etti ama çocuk bu sefer hastalanmadı. Sonunda sığır çiçek hastalığının çiçek hastalığını iyileştirdiğini bulmuş oldu. Yani ilk aşı, sığır hastalığı virüsü idi. Zaten aşının ismi Latince'de sığır olan “vacca” kelimesinden gelir.
SÜRÜ BAĞIŞIKLIĞI
Aşılar insanları kızamık, kabakulak, verem, boğmaca ve çiçek gibi ölümcül hastalıklardan korumaktadır. Ancak tıp bilimi hastalıktan korunmak için herkesin aşı olmasına gerek olmadığını da keşfetmiştir. Bu da sürü bağışıklığıdır. Sürü bağışıklığı, toplumda yeteri kadar insan aşı olmuşsa, hastalığın yayılmasını önleyecektir. Geri kalanın aşı olmasına gerek yoktur.
Hatırlayalım Trump ve Boris Johnson koronavirüsü yayılmaya başladığında sürü bağışıklığından medet ummuşlardı. Ama onların tutumu aşısız bir sürü bağışıklığı idi. Ölen ölsün kalan sağlar bize kalsın anlamında idi. Ama bunun yanlış olduğu ortaya çıktı.
Tıp bu konuda bir sayı önermesi yapmıştır. Bir topluluktaki (Türkiye) insanların yüzde 90’nın aşı olması dünya topluluğunun tamamının aşı olmasına eşdeğerdir.
AŞININ TARİHSEL GELİŞİMİ
Tarihte aşı konusunda ilk uygulama, M.Ö. 590 yılında Çin'de Sung Hanedanı döneminde çiçek hastalığından korunmak için, ciltteki iltihaplı maddenin sağlıklı kişilerin burnuna verilmesi olarak bilinmektedir.
Bulunan aşıların tablosunu https://www.ttb.org.tr/eweb/asi_brosur/tarih.htm) adresinden detaylı inceleyebilirsiniz.
Biz önemli birkaçını sayalım:
TÜRKİYE’DE AŞI
Sağlık Bakanlığı kaynaklarına göre Türkiye’de aşı üretimi Osmanlı döneminde başlamıştır.
1721 yılında İngiltere Büyükelçisinin eşi Lady Mary Montagu ülkesine yazdığı bir mektupta İstanbul’da çiçek hastalığına karşı “aşı denilen bir şey” (varilasyon metodu) yapıldığını hayretle bildirmektedir
Aşı üretim çalışmalarını yürütmekte olan Pasteur, çalışmalarını sürdürebilmek için dönemin devlet başkanlarına maddi katkı için yazı yazar, yazılardan birinin 2. Abdülhamit’e ulaşması sonrasında, 2. Abdülhamit yardım yapabileceğini ancak çalışmalarını İstanbul’da sürdürmesini ister, bu teklif Pasteur tarafından kabul görmeyince ikinci teklif oluşturulur, Pasteur’a Mecidiye Nişanı ile birlikte 10 bin altın (bazı kaynaklarda 800 lira olarak geçiyor, ama baktığınızda dönemin İstanbul’unda yaklaşık 180-200 ev parası karşılığı) yollanır, aynı zamanda Osmanlı’dan üç kişinin de yanına asistan olarak yetiştirilmesi istenir.
1885'te dünyada ilk defa çiçek aşısı uygulaması için Osmanlı’da kanun çıkarılmasından itibaren Türkiye topraklarında aşı konusuna önem verilmiştir. Birçok müessese kurulmuş ve ciddi araştırma çalışmaları yapılmıştır.
Ülkemizde aşı üretimi 1996’da DBT ve kuduz aşısı, 1997’de BCG aşı üretiminin kesilmesi ile sona ermiştir.
Aşı üretiminin sona ermesi ile aşılar ithal edilmiş ve edilmektedir
İki binli yıllarda aşıların Türkiye’de üretimi konusunda tekrar çalışmalar başlamıştır.
Sağlık için aşının ve toplum sağlığının ekonomiler için ne kadar hayati önemde olduğu koronavirüs sayesinde anlamış olmayı diliyoruz.