Sahaya bakıp dedi ki...
Olumsuz hava ve saha koşulları nedeniyle 10 Aralık'ta başlayan Galatasaray-Juventus Şampiyonlar Ligi grup son karşılaşması, 11 Aralık'ta tamamlandı. İkinci gün sahanın hali, ilk günden beterdi.
15 Ocak 2011'de protestolar altında Başbakan tarafından açılan ve henüz 3 yaşını doldurmayan Türk Telekom Arena'nın başına gelen ilk felaket bu değil. Geçen yıl 23 Ekim'de, Galatasaray'ın Cluj'la oynadığı Şampiyonlar Ligi maçında da yağmur, zemini göl haline getirmiş ve 1-1 biten maçtan sonra, uzun tartışmalar yaşanmıştı.
Kış koşullarının çok daha ağır olduğu Kuzey Avrupa ülkelerinde, her daim mükemmel olan saha zeminleri, teknik olarak bunun mümkün olduğunun kanıtı. İyi bir drenaj ve ısıtma sistemiyle kaliteli çim yeterli.
Galatasaray'ın stadını projelendiren Alman firmasının bu işin uzmanı olduğunu dikkate alırsak, sorunun, inşaa aşamasındaki tercih yanlışlarında olduğu ortaya çıkıyor.
Bilindiği gibi stadın inşasını, şimdiki Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar'ın, o dönem başında olduğu TOKİ tamamlamıştı. Yine, dönemin Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek'in açıkladığı maliyet, 191,5 milyon liraydı. Yol, metro bağlantıları ve çevre düzenlemeleriyle toplam maliyet, 700 milyon lirayı aşıyordu.
Oysa takas protokolüyle Galatasaray'dan alınan Ali Sami Yen arazisinin satışından devletin kazancı tam 1 milyar 25 milyon liraydı. Devleti "tüccar kafasıyla" yönetmeye alışkın olanlar, bu hazır kaynağa karşın, ne stadın üzerini kapattılar, ne doğru dürüst bir saha yaptılar.
Ve 10 dakikalık yağışla tanınmaz hâle gelen zeminin baş sorumlularından Spor Bakanı Suat Kılıç, sahaya bakıp şu tvitleri attı: "Zemin, top için olmasa da kartopu için uygun"..."Stadın üstü kapalı olsa, bu güzellik olmazdı"...