Şair Savaş Meydanında-II
BOYUN EĞMEYEN ŞİİRLER
ŞAİR SAVAŞ MEYDANINDA
Şair savaş meydanında, kendi ikametgâhında yaşıyor:
Orada savaşıyor, uzun zamandan beri, yoldaşlarıyla,
Söylüyor bize Köroğlu’nun Çamlıbel ülküsünü.
Yunus’la, Pir Sultan’la, Nazım’la aynı erlik ocağında,
Gece gündüz nöbettedir, Çanakkale’den Umman’a,
Söyler türküsünü zaferin, aydınlanan Asya bahtının.
Aldanış kâbusundan isyan uyanışına canla atılıyor:
Dağılıp gidiyor kaygı yaz bulutları gibi atlasta,
Arkada bırakıyor akıl tutulmasını, kafa karışıklığını.
Çürüyene karşı, yeşerip gelenin neşesiyle koşuyor,
İleri atılıyor dokuz koldan, dere tepe alaylar halinde:
Dağın eteğinden dolanmaz, doruğundan aşıp geçerler.
Demokrasi narkozundan kurtuluyor millet maddesi,
Uyanıyor büyük hakikatin devrim neferleri, daha ileri.
Erzurum dağları silkiniyor uykusundan, daha hızlı,
Tırmanır Urfa şehitleri Ülker yıldızını aşıp, daha yukarı.
Ne Fırat’ın doğusunda, ne müdafaa sathında,
Fıtratında mecburiyet var, tutamaz, durduramazsın.
Aldatılan, aç bırakılan mübarek emekçi haklarıdır:
Büyük hükümle yaratıldı, ön cephede siper olan kolları,
İsyanın kalbinde gürleyen vadiler direnişe yurt oldu.
Şairleri dik duramayan milletler yok olur, yıkılır,
Özgürlüğün hamuruyla karıldı, mayalandı ruhları:
İçiniz rahat olsun, şair adımlıyor mayınlanmış yolları.
Doğurdu ana vatan şair oğlunu, destanlarla yoğurdu,
Aydınlatsın karanlık gerçeği, yalanı, yıksın talanı.
Bir elinde kızıl gül açmış, yüz bin yılın gönül çiçeği,
Öbür elinde hak kılıcı, emir almış dört kitaptan,
Çeliği Oğuz derelerinden içirilmiş şiir kılıcı parlıyor:
Kâbe duvarında kelimeyi şahadet nasıl parlarsa.
30/12/2024