ŞAKA GİBİ…
Hani... Bazen garip bir olayla karşılaştığımızda “güler misin, ağlar mısın” deriz ya. İşte öyle bir şey...
Daha doğrusu, belki de dünyada benzerine yalnızca bizim coğrafyamızda rastlanacak bir durum....
Kısası “şaka” gibi…
Uzatmayalım...Yorum yapmayacağım... Yalnızca tarih sırasına göre, ancak geçmişten günümüze değil de tam tersi, günümüzden geçmişe doğru giderek Sıvas’ın Asarcık köyünün sorununu dile getireceğim.
Tarih: 8 Temmuz 2023. Çok izlenen muhalif kanallardan birinin ana haberlerinde yar alan bir haber:
Köylüler uzun yıllar önce yapılan sağlık ocaklarına bugüne dek hiçbir sağlıkçının gönderilmediğinden şikâyetçi. Bir hastabakıcıya bile razılar. Ancak yaptıkları tüm müracaatlar yanıtsız kalıp bir türlü yapılan bu yeri açamıyorlar. En küçük bir sağlık sorunlarında bile yaz kış demeden merkeze (Sıvas) gitmek zorunda kalan köylüler Asarcık’ın yıllar süren bu çilesine son verilmesini istiyorlar.
Tarih: 3 Ağustos 2014. Gazete sayfalarında yer alan bir haber:
“Sivas’ta sekiz köyün ortak kullanabileceği Sağlık Evi’ne Sağlık Bakanlığı personel görevlendirmediği için 29 yıldır köyler sağlık hizmetine erişemiyor. 1985 yılında Sivas merkeze bağlı Asarcık köyüne yapılan sağlık ocağına Bakanlığın sağlık personeli görevlendirmemesi nedeniyle Sağlık Evi’ne yürüme mesafesinde olan 8 köyde de en büyük sorun sağlık hizmetine ulaşmak olur.”
Tarih: 1952. Yer: Sivas’ın bir köyü olan Sivrialan.
Metin Erksan bu tarihte bu köyde, senaryosunu Bedri Rahmi Eyyüboğlu’nun yazdığı ilk filmi “Karanlık Dünya” ya da diğer adıyla “Aşık Veysel’in Hayatı” filminin başına gelenleri anlatır:
“Filmin gösterimi ancak, sansür nedeniyle bir yıl sonra, onların istekleri yerine getirildikten sonra gerçekleşti. Ama neler değiştirildi, neler. Mesela filme göre Veysel’in gözleri çiçek hastalığından dolmayı çocukken kör oluyor ki, gerçekten de öyle. Ama sansür kurulu; “Ne demek canım kasabada doktor mu yokmuş. Türkiye’nin aleyhine olur, ülkemizde sağlık sorunu var zannedilir” gerekçesiyle bu sahneye kaldırdı ve yerine hemşirelerin, doktorların bolca olduğu bir sahne eklediler. Hatta filmdeki hastane, Sivrialan Devlet Hastanesi adını aldı. Halbuki böyle bir hastane o yıllarda yoktu. Bu arada filmdeki doktorlar ‘artık köyümüzde çiçek hastalığı olmayacak’ diye konuşturulurdu. Bu arada benim çektiğim sahnelerin birinde yine Veysel’in bir tarlada yürüme sahnesi vardır. Fonda buğdaylar görülmektedir. Ama sansür kurulu; ‘30 santimetrelik buğday çekmişiniz. Sanki ülkemizde tarım çok geriymiş gibi bir anlam çıkar. Bu sahneyi de çıkarın der’ der. Yerine Amerikan filmlerinden alınmış bir metre uzunluğunda buğdayların göründüğü ve beş on tane biçerdöver makinesinin bulunduğu bir sahne eklerler. Ve film, bir yıl sonra benim çektiğimin tamamen dışında bir başka şekilde gösterime sokulur.”
Haddim değil, ama Asarcık Köyü Sosyal Kalkındırma Derneği Bakanlığına küçük bir tavsiyem var. Ne yapıp ne edip rahmetli Metin Erksan’ın ünlü halk şairimizin yaşamını konu alan bu filmini bulup yedi köyün sakinlerine göstersinler. Belki onların yıllar süren çilesini hafifletmez, ama en azından “bir zamanlar bizim buralar neymiş” dercesine morallerini düzeltir biraz...
Kısacası “Bir başkadır benim memleketim... Geleceğe koşarken çelme takılıp da hep geçmişlere düşer... Nostaljiden değil de çaresizlikten...