24 Kasım 2024 Pazar
İstanbul
  • İçel
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Sakarya, Türk, millet, ümmet!

Soner Polat

Soner Polat

Eski Yazar

A+ A-

Geri çekilme kararı hiç de kolay değildi! Dumlupınar’dan Sakarya nehrinin doğusuna kadar 100 kilometrelik bir alan düşmana terk edilecekti… Ricat bölgesinde Kütahya, Eskişehir gibi önemli merkezler de bulunuyordu. Ankara’dan önceki son savunma hattı çekilecekti. Ara bölgede stratejik savunma yapmaya izin veren uygun arazi kesimi yoktu. Kalan yıpranmış birlikler de imha edilebilirdi!

Bu karar sonrasında Türk yurdu, Ankara ve TBMM ayağa kalkacak ve belki de büyük bir manevi çöküntü yaşanacaktı. Mustafa Kemal Paşa’dan başka bu kararı alabilecek dünyada ikinci bir kişi yoktu. Cephe Komutanı İsmet Paşa’ya verdiği emir askeri tarihin en önemli belgeleri içerisinde yer alır: “Askerliğin icabını tereddütsüz tatbik edelim! Diğer tüm sakıncalara mukavemet ederiz…”

HATTI MÜDAFAA YOKTUR…

Harp psikolojisine uygun olarak ulusun kalbine ve ruhuna seslenerek önce beyinlerde direnme azmini kamçıladı: “Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır.Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz!” Daha sonra lojistik merkezlerinden uzaklaşan düşmanın taarruz yeteneğini kademe kademe düşürdü. Sonuçta Yunan ordularına ağır bir darbe indirdi.

Batı Cephesi Kurmay Başkanı Albay Asım (Gündüz) bu savaşı şöyle betimler: “Bu savaş bir ölüm-kalım savaşı, bir subay savaşıydı. Onlar, Rum Patrik’inin beyannameleri ve Kral Hıristosmos’un kutsal asası ile Sakarya önlerinde iken, bizim Padişahımız ve Halifemiz ise son vatan topraklarını savunanlara, “Celali” deyiminden iki harfi değiştirerek, “Kemâli” diyor ve hepimizi ölüme mahkûm ediyordu…”

SAKARYA İLE TÜRK SAHNEYE ÇIKMIŞTIR

Sakarya’yı sıradan bir savaş zannedenler şiddetle yanılır. Sakarya, Türk tarihinde çok önemli bir dönüm noktasıdır. İsterseniz, biz Türklerin pek de fark edemediği bir önemli gerçeği dünya çapında bir tarihçi olan Joseph Arnold Toynbee’nin Türkiye adlı eserinden aktaralım: “Türk zaferi Yakın ve Ortadoğu’nun siyasal yüzünü değiştirmiştir. İki yüzyıldan beri Batı, ihtiyar Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalamaya çalışıyordu. Fakat Sakarya’da Türk’ün kendisi ile karşılaştı ve ona dokunduğu anda tarihin yönü değişti.Tarih bir gün, Sakarya kıyılarında cereyan eden ve çok kimsenin bilmediği bu savaşı devrimizin en büyük olaylarından biri olarak kaydedecektir.”

Gerçekten de Osmanlı ya da ümmet değil, milli bir unsur olan Türk, Viyana kapılarından beri süregelen geri çekilmeyi durdurdu ve yeniden atağa geçti. Türk ileri doğru yürümeye başladı: “Ordular, ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!” Elin oğlu buradaki kilit kelimeyi ne de güzel yakalamış: “TÜRK!” Ve Türk’e dokununca kıyametin kopacağını dünyaya anlatıyor!

YENİDEN RİCAT MI?

Türkler Anadolu’nun içine sıkıştırılmış, orduları tasfiye edilmişti. Yaşam hakkı ellerinden alınmıştı. Sakarya ile yürüyüş başladı. Milli bir devlet kuran Türk milleti Lozan’dan sonra da Montrö, Hatay, Kıbrıs’ta emin adımlarla ilerledi. Kardak saldırısını silahlı gücünü kullanmadan püskürttü ama savaşa da hazırdı!

Ancak Avrupa Birliği (AB) süreci ile birlikte Türk ismini sulandırma girişimleri hız kazandı. Egemenliği Avrupa’ya devretmeye hazır AB muhipleri boy göstermeye başladı. Ve göğsünü gere gere “Türk” olduğunu söyleyemeyen kişiler siyasi partilerin başına geçirildi. İktidar Partisi ile Ana Muhalefet Partisi’nin tepesindeki kişilerin kendilerini “Türk” olarak tanımlamaktan kaçındıkları bir gerçeklik ile karşı karşıya kaldık. Bir kesim siyasi İslam, ümmet ekseninde arayışlar içerisine girerken, diğer kesim dünya vatandaşlığı, milletsiz devlet gibi hedefler peşinde koştu…

Altın kural bozuldu. “Türk” ve “Milli” kelimeleri DNA’nın çift sarmalı gibi iç içe geçmiştir. Ne yaparsanız yapın birbirinden ayıramazsınız! Türk’ü çıkarırsanız, “Milli” olamazsanız! Ve de kaçınılmaz olarak ricat yeniden başlar. Başladı da! İşte Ege’de işgal edilen adalarımız ve onlara bağlı mavi vatanımız. İşte Süleyman Şah Türbesi! Doğu Akdeniz yağmalanıyor… Kıbrıs? Türklük ve millilik yerine etnikçilik ve mezhepçilik yapmaktan kaynaklanan ağır bir dış politika faturası!

Milli devlet, milli ordu direnir, diğerleri diz çöker. Türk’ün yeniden idareyi ele alacağı milli bir hükümete hızla yaklaşıyoruz…