Saltanattan Cumhuriyete -(TAMAMI)
10 Kasım 2012 tarihinde Anıtkabir’de gerçekleşen Atatürk’e saygı toplantısında bir araya gelen yüz binlerce insan hiç kuşku yoktur ki devrimin ilk kuşaklarının bildikleri, inandıkları ve gönül verdikleri Cumhuriyete karşı başlatılan “karşı devrime” güçlü ve eylemli bir yanıttı. O yanıt şudur:
“Cumhuriyeti size ezdirmeyiz. Atatürk’ü bilinçlerimizden silmeyi başaramazsınız.”
Aydınlık Gazetesi’nde birkaç gündür üst üste yazdığı yazılarla Doğu Perinçek bu cümlede açıklamaya çalıştığım halk uyanışının sonrasının yapısının hangi taşlarla döşenmesi gerektiğini enine boyuna anlatıyor. Mustafa Kemal’in daha 1907’de başlayan ulusal şahlanışa zemin hazırlayacak örgütlenmenin ne kadar önemli olduğunu vurguluyor.
Atatürk daha genç bir subayken, İttihat Terakki Derneği’nin bir an önce örgütlü bir siyasi hareket olmasının özlemini çekiyor ve bunun için daha o günden Misak-ı Milli sınırları içerisinde yeni bir Türk Devleti nasıl kurulur onun heyecanıyla yanıyordu.
O daha 1908’de 2. Abdülhamit’in İttihatçıların zoruyla 2.Meşrutiyet’in Meclisinin Osmanlı topraklarının içeriden ve dışarıdan işgal edilmesini bu göstermelik hareketin önleyemeyeceğini görüyordu. Gerisinde halk olmayan hangi örgütsüz halk hareketi başarılı olabilmiştir ki? Zaten Anadolu ihtilali Gazi’nin güneyde ordular grup komutanıyken eline ulaşan Mondros Mütarekesi’nin metnini okumasıyla başlamıştı.
Kasım ayından sonra geçen 6 ay İstanbul’da hep bu örgütlenmeyle uğraşmış ve kafasında şekillenen yeni Türkiye, yeni ulusal devlet modelini 19 Mayıs 1919 günü Samsun’dan ve Anadolu topraklarından bu nedenle başlatmıştı.
Neden Erzurum?
Hep düşünmüşümdür; neden işgal içindeki İstanbul, ya da işgal sonrası ayağa kalkan İzmir’den değil de Anadolu’nun en doğusu Erzurum? Erzurum’da ilk kongreyi yapışı sadece oradaki askeri gücün kendisini izleyeceğini düşündüğü için değil. Belki de aynı zamanda Erzurum dadaşlarının peşine takılacaklarını umut ettiğinden olacak. Doğal olarak Rus topraklarında 1917’de başlayan sosyalist devrimi de yakından izlemek ve emperyalizme karşı mücadele veren bir halk hareketinin nasıl örgütlendiği incelemek nedeniyle olamaz mı? Erzurum’da alınan kararlar yaygınlaşmaya ve halka mal olmaya devam etmiş ama asıl temel örgüt yapısı Sivas’ta atılmıştı. Sivas’ta alınan kararlar bir bakıma ileride kurulacak siyasal partinin yani Müdafa-i Hukuk temelleri üzerinde yükselecek Cumhuriyet Halk Fırkası’nın ilk kongresi sayılmaktadır.
Saltanattan sonra
Saltanattan Cumhuriyete geçişin en önemli kilometre taşı tarihe 31 Mart diye geçen mürteci ayaklanmasının bastırılmasıdır. O bağnazlığı ezip cemaatten ulus olmaya geçiş; saltanattan yeni bir tarihe akmak değil de nedir?
Gericiliği ve tek adama kulluğa karşı ayaklanışın çağdaşlığa doğru atılan belki de ilk adım. Umalım tarihi yeniden yaşamayız!
Neden mi?
Saltanat’ın kaldırılmasının ertesi günü Gazi Mustafa Kemal “Petite Parisien” gazetesine şöyle konuşuyordu:
“Osmanlı Hükümeti tarihe geçmiştir. Şimdi yeni bir Türkiye doğmuştur. Gerçi millet değişmemiştir; aynı Türk unsuru bu milleti oluşturuyor ancak yönetim biçimi değişmiştir... Millet ölmek istemiyor, yaşamak ve bunun içinde ne lazımsa onu yapmak istiyordu. Bunun içindir ki, üç yıldan beri yönetim biçimini değiştirdi. Bir Meşrutiyet hükümetine karşılık doğrudan doğruya milleten çıkan bir hükümeti kabul etti.”(ASD)
Bu ne demektir? Halk egemenliğine dayanan bir yeni bir toplum yeni bir Türkiye’nin varlığı değil mi? 89 yıl özgür yaşamaya alışmadık mı? Kul olabilir miyiz, bağımsızlık olmadan yaşama hakkımız var mıdır? Bir avuç insanın yaptıklarını 75 milyon insan ele ele verek yapamaz, demokrasiye Cumhuriyete sahip çıkamaz mı?
Yüzyıl sonra ayni döneme özlem çekmek ve Cumhuriyeti onun kazanımlarını yok edecek bir onursuz ulusun adı Türk Ulusu olabilir mi? Elbette olamaz.
İşte onun ölümünden 74 yıl sonra Ankara sokaklarını ve bütün yurdu hınca hınç dolduran insanlar cumhuriyeti ve Atatürk’ü bunun için onurla, umutla ve heyecanla, saygıyla selamlıyorlar. Anıtkabir’in duvarlarında, Onun eserine ihanet edenlere karşı “istifa, istifa ve Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sözcükleri yankılanıyordu.
Artık bundan sonrası bu halkın örgütlü bir demokratik toplum olması için ve savaşıma devam etmek üzere kenetlenmesidir.
TGB, ADD, İşçi Partisi ve çok sayıda toplum kuruluşu ayaktadır ama bu yeter mi? Hani nerede “Atatürk’te birleşen inançlı insanlar?” Tarihi yazacak sizlersiniz. O halde görev başına.