Salzburg’da bir kış akşamı
Salzburg düşle gerçek karışımı bir kent, görüntüsüyle sizi günün her saatinde büyülüyor. Ünlü yazar Stefan Zweig (28 Kasım 1881 – 22 Şubat 1942) Salzach kıyısında en verimli ve en mutlu yıllarını geçirmişti.
Irmağa uzanan loş ve dar sokakların Arnavut kaldırımı taşlarında ayak sesleri… Kürk mantolarına, loden paltolarına bürünmüş insanlar lokantalara, tiyatrolara gidiyor. Mozart’ın, Zweig’ın, Bernhard’ın, Handke’nin kenti Salzburg’da akşam oluyor. Tarihi yapılar arasındaki daracık ortaçağ sokakları ışıl ışıl, vitrinler rengârenk. Alanlar, tarihi yapıların altındaki geçitler, dar sokaklar insan dolu. Bu şirin Salzach kentini hiç boş göremezsiniz. Doğanın güzelliği ile sanat eserleri, dik, kayalıklı yamaçlarla yeşil düzlükler bir arada uzanıyor. Alpler’in en son eteklerine sıkışmış ovada bazen yeşil, bazen sarı gri, fakat hep köpüklü ve çağıltılı akan Salzach’ın kıyılarında yükselen küf yeşili kubbelerde, kıpkırmızı kiremitli sivri damların gün batışının son kızılı. Şirin kent renk değiştiriyor. Dizi dizi kestane ağaçlarının altına gizlenmiş banklarda oturanlar karşılarındaki kentle sahne karışımı bu çarpıcı görüntüye dalıyor. Birden karanlık iniyor tarihi kente, yüce katedralin çanları çalıyor, karanlıkta yayılıyor alanlarda, yankılanıyor tepelerde, kayalıklarda, Salzach kıyılarında…
Düşle gerçek karışımı, görüntüsüyle sizi günün her saatinde büyüleyen Salzburg dünyaca ününü sadece güzelliğine borçlu değil. Bu kent Mozart’ın doğum yeridir. Getreidegasse’deki evini her yıl yüz binler ziyaret ediyor. 1920’de kurucuları, Yahudi asıllı Max Reinhardt, Viyanalı yazar Hugo von Hofmannstahl ve besteci Richard Strauss olan on binlerin aktığı Salzburg Festivali her yıl temmuz-ağustos aylarında düzenleniyor. Bu yıl tam 172 etkinliğe ev sahipliği yaptı. Büyük katedralin önünde sahnelenen ”Jedermann” oyunu ile açılıyor festival. 1938-1944 arasında Hitler bu festivali, Nazi propagandası amaçlı da olsa, devam ettirmişti. Tabii Max Reinhardt’sız ve Jedermann’sız…
ZWEİG SALZBURG YILLARINDA DORUĞA TIRMANMIŞTI
Stefan Zweig’ın17 yıl yaşadığı kenttir de Salzburg. Kapuzinerberg’in yamacındaki villasında geçirdiği yıllar onun en verimli yıllarıdır. Kapuziner yokuşu 5 numaradaki villayı Friderike ile evli olduğu yıllarda satın almıştı. Orada doruğa tırmanmıştı. En güzel eserlerini, kente ve ırmağa yukardan bakan iki katlı, ağaçlar arasına gizlenmiş villasında yazmıştı. Kısa sürede ünlü insanlarla dostluk kurmuş, onları sık sık Salzburg’da konuk etmişti. Romain Rolland, Thomas Mann, H.G. Wells, Hoffmannstahl, James Joyce, Franz Werfel, Paul Vallery, Arthur Schnitzler, Ravel, Toscanini, Richard Strauss’la villasında saatler, günler geçirmişti…
“Sanatla mutlu doğanın karşılıklı yükseldiği o günler ne zengin, ne renkliydi!” diye anlatır, ölümünden kısa süre önce yazdığı en ünlü eseri “Dünün Dünyası”nda (Türkçesi: Burhan Arpad) Salzburg yıllarını. “Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra o küçük kentin kasvetli manzarasını anımsayıp damından yağmur suları akan evimizde soğuktan titreştiğimizi düşündükçe, bu barış yıllarının değerini daha iyi kavrıyorum. Dünyaya ve insanlara inanmamıza izin vardı o günlerde. Fakat sonra hemen karşımızda, Berchtesgaden’in üzerinden yükselen tepede oturan bir adamın (!) bütün bunları tuzla buz edebileceğini hiç düşünmemiştik…”
YAZAR OLARAK ÖZGÜRLÜĞÜNE DÜŞKÜNDÜ
Yirminci yüzyılın bu namuslu, insancıl ve iyi yürekli aydın yazarı ölümünden şimdiye hiç yitirmedi güncelliğini. “İnsanların, düşüncelerin, kültürlerin ve ulusların birbirleriyle uzlaşmasına hümanizmin aracılık etmesini yaşamım boyunca hep hedefledim”, diyen Stefan Zweig bir huzursuzluğun diğerini takip ettiği günümüzde düşünceleriyle her zamankinden daha çok geçerli! Her şeye hümanizmin penceresinden bakan Stefan Zweig yazar olarak özgürlüğüne düşkündü. Avrupalı Zweig bir Avusturyalı idi. O, modern dünya vatandaşıydı. Politikacılara karşı eserleriyle düşün savaşı vermiş, kitapları yakılmış gerçek bir aydındı! Kültür aracılığı ile daha iyi bir dünyayı yaratacağına inanmış tam bir düşünürdü. İnsancıldı, savaş karşıtıydı. Bu uğurda savaşım verdi ömrü boyunca. Dünyaca ünlü bu aydın hümanistin Hitler rejiminin dayanılmaz baskıları altında ruhsal çöküntüye uğraması çok trajiktir. Nazi faşizminin özgür düşünceyi yok etme girişimleri Zweig’ları ölüme sürüklemişti! Ünlü “Berlin-Aleksander Meydanı” romanının (Çeviri: Ahmet Arpad) yazarı Alfred Döblin’in o yıllarda söylediği: “Özgür düşünceye engel olamazsınız, o kuş gibidir, her yere uçar” sözleri ne yazık ki günümüzde hâlâ geçerli. Stefan Zweig üzerindeki bütün baskılara karşın yazdı durdu, son gününe kadar. Ve yazdıkları bugün de hep güncel.
Kahvehanelerden, lokantalardan, şaraphanelerden, pastanelerden ışık sızıyor. Tarihi binaların altındaki dar pasajların birbirine bağladığı sokaklar ıssız. Dükkânlar çoktan kapanmış, Cafè Tomaselli’de, Cafè Bazar’da, Schatz’da, Demel’de, Fürst’te müşteriler azalmış. Beyaz önlüklü şirin kızlar keyifle masaları siliyor, iskemleleri topluyor. Otel Sacher’in terasından karşı tepeler, ışıklar içinde orta çağ kalesi Hohensalzburg…