Şam ‘Pençe Kılıç’a neden sessiz?
İstiklal’de yapılan terör saldırısının öğrettikleri var. İçişleri Bakanlığı PKK’yı sorumlu tutmuştu. Bu eylemde PKK, DEAŞ ve ÖSO unsurlarının eylemin içinde olduklarını gösteren emareler ve deliller de var. Suriye sahasında ABD ile birlikte hareket eden PKK, ABD ve PKK tarafından kullanılan IŞİD militanları ve hükümetin müttefik olarak gördüğü, TSK’nın yanında yer alan ÖSO veya yeni ismiyle SMO (Suriye Milli Ordusu) kelimenin geniş manasıyla “kullanılmaya elverişli kiralık silahtır.” Bu örgütlerin bir dava güttükleri, dinsel, mezhepsel, etnik veya çok daha şaşalı “halklar, demokrasi, özgürlük, adalet” diyerek başlayan sloganlara rağmen ve kısmen de olsa söylem ve eylemlerinde “inançlı ve bağlı” olabilirler. Ama ve lakin son merhalede kendi vatanlarına, devletlerine ve bayraklarına ihanet etmiş ve eden başka devletlerin ve istihbarat örgütlerin denetiminde olan lejyonerlerdir.
HERKESE ÇALIŞAN TERÖRİSTLER
Bu kimlikte olan örgütler veya bünyesinde yer alan militanlar para, makam, korunma, şantaj, tehdit, kıskançlık ve başka sebepler söz konusu olduğunda potansiyel bir ihanet şebekesine dönüşürler. Bugün sahada cirit atan PKK/YPG/SDG, DEAŞ, El-Nusra-HTŞ, ÖSO ve onlarca irili ufaklı örgüt içinde çöp misali herkese çalışan ve elini doldurana hizmet eden teröristler var. Her gün birbirlerini ihanetle, ajanlıkla suçlayan, kanlarının dökülmesi için din adına, devrim adına veya halkların demokrasisi adına birbirleri veya kendi içindeki militanlar hakkında ölüm fetvaları verilmektedir. Sadece bu tablo bile Türkiye’nin Suriye’de Şam ile kapsamlı ve köklü bir temizlik çalışması yapılmadan ülkemiz ve bölgemizin huzur, istikrar ve ekonomik kalkınmayı sağlaması çok zordur.
Takriben 80 savaş uçağının katıldığı kapsamlı hava operasyonu öncesinde sayın Erdoğan’ın Suriye sahasında etkin iki önemli ülke olan Rusya ve ABD ile görüştü mü, bilgilendirdi mi sorularına hitaben sayın Erdoğan, Suriye’de PKK mevzilerine yönelik başlayan geniş katılımlı ve kapsamlı hava operasyonları için kimseden icazet almadıklarını söylemişti. Biden ve Putin ile operasyon öncesi bir bilgilendirme yapmadıklarını da ifade ettiler. “Bir gece ansızın gelebiliriz ve o gece kendi göbek bağımızı kestik ve ansızın geldik” demeye getiriyor. “Ben alışagelmiş bir politikacı değilim” sözü de sayın Erdoğan’a ait. Rusya ile özellikle Suriye söz konusu olduğunda siyasi, askeri ve istihbarat iletişimin açık olduğunu hatırlatalım.
İCAZET ALINMADIĞI AŞİKÂR
Moskova, Türkiye’nin bir operasyon niyetinde olduğunu biliyordu. 40 veya 160 kilometre derinlikte yapılacak bir hava operasyonun Suriye hava sahasını kontrol eden Rusya ile koordine edilmeden yapmanın bir mantığı yoktur. Putin ile de görüşmedik açıklaması ABD’ye “yalnız değilsin” mesajı olabilir. Ancak bu ifade Washington’u ikna etmez. Moskova ve Ankara arasındaki derin muhabbetin boyutuna müdrik ve rahatsızdır. Uluslararası mahfillerde Putin ve Erdoğan’ın “otoriter, diktatör ve dünyanın başına bela” olanlar diye tanıtılmasının icazetini Washington vermektedir. Suriye’de hava operasyonu öncesi ABD’den icazet alınmadığı aşikârdır. Sayın Çavuşoğlu ve sayın Soylu’nun malum terör eyleminden sonra ABD’yi sorumlu tutan açıklamaları olmuştu. Hükümetin ABD’yi terör örgütünün arkasında duran, onu silahlandıran, eğiten ve koordine eden devlet olarak lanse etmişti.
ABD’YE CEVAP
Sayın Erdoğan’ın, “ABD hava operasyonu sonrasında daha farklı ve geniş bir operasyon beklesin” ifadesini, Bahreyn’deki güvenlik konferansında konuşan Beyaz Saray’ın Orta Doğu ve Kuzey Afrika Koordinatörü Brett McGurk’un Washington’ın Türkiye’den “Suriye’nin kuzeydoğusundaki zor durumu daha da istikrarsızlaştıracak bir şey yapılmamasının garantisini istediğini” açıklamasına bir cevap niteliğindedir. ABD’nin bu operasyonu durduracak ne bir siyasi takati ne de bir müdahale iradesi var. Ancak operasyonun PKK/YPG’nin imhasını veya felç etmesini sağlayacak neticeden mahrum bırakabilir. Bunu da PKK/YPG komuta merkezi ve militanlarının ABD askeri üslerinde veya ABD mevzilerinde saklaması ve koruması sayesinde sağlayabilir. Bu sebeple hava operasyonu kapsamlı bir kara operasyonuyla taçlandırılmadıkça PKK/YPG’ye verilecek zayiat sınırlı kalacaktır.
ANKARA, ŞAM İLE KOORDİNASYON İÇİNDE
Bu noktada Şam cephesinde istisnai yani alışkın olmadığımız bir durum var. Birkaç askerinin “dost ateşi” veya Suriye ordusu ve PKK/YPG’nin mevzilerinin birbirine yakın olmasından mütevellit kaybetmesine rağmen Şam neden sessiz? Bunun en önemli sebebi Ankara, Şam ile bir koordinasyon içerisinde. İstihbarat örgütleri arasında uzun süredir görüşmeler vardı, operasyon da bu görüşmelerde ele alındı. Şam’ın operasyona zımni bir onayı var. Türkiye’nin harekâtına karşılık Suriye ordusu da İdlib’de aynı zaman diliminde birçok bölgeyi geri aldı. İki ülke istihbarat başkanlarının görüşmeleri sağlıklı ve samimi bir ortamda hâsıl oluyor. Gazeteci kardeşimiz sayın İbrahim Varlı’nın doğru ifadesiyle noktalayalım; “Yanlış iliklenen ilk düğmeden yani Şam ile ilişkileri düzeltmekten işe başlanması gerekiyor. ‘Sil baştan’ diyerek değişim beklentisi yaratan aktörler düğmelerin hepsini çözüp yeniden iliklerken bir önceki yanlışı tekrarlıyorlar. Hep yanlış yapılıyor, düzeltmeye çalışılırken eski yanlış yeniden tekrarlanıyor.”
TÜRK VE SURİYE ORDUSU ORTAK OPERASYON YAPMALI
Geçmişte yaşanmış birçok hatanın düzeltilmesi ve sahada ele avuca sığan nihai bir askeri neticenin alınması için Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ile Suriye Silahlı Kuvvetleri (SSK) kara harekâtını birlikte yapmalıdır. Bunun söylemi bile birçok mahfilin diz bağlarını çözmektedir. Erdoğan ile Sisi buluşması hazirandan sonra isteniyordu. Yapıldı. Erdoğan ile Esad buluşması biraz da Şam’ın umudunu seçime bağlaması ve Türkiye sahasını Suriye’ye aktaran ve yorumlayan kesimlerin muhalefete olduğundan daha fazla kıymet vermesine inanmasından dolayı gecikebilir. Ancak sayın Esad da sayın Erdoğan gibi alışılagelmiş bir politikacı değil. Bakarsınız hazirandan çok önce bir gece ansızın gelebilirler.