08 Ocak 2025 Çarşamba
İstanbul 15°
  • Şırnak
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Şanlıurfa
  • Çorum
  • İstanbul
  • İzmir
  • Ağrı
  • Adıyaman
  • Adana
  • Afyon
  • Aksaray
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Ardahan
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bartın
  • Batman
  • Bayburt
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Düzce
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gümüşhane
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Hakkari
  • Hatay
  • Iğdır
  • Isparta
  • Kırşehir
  • Kırıkkale
  • Kırklareli
  • Kütahya
  • Karabük
  • Karaman
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kilis
  • Kmaraş
  • Kocaeli
  • Konya
  • Malatya
  • Manisa
  • Mardin
  • Mersin
  • Muş
  • Muğla
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Osmaniye
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Uşak
  • Van
  • Yalova
  • Yozgat
  • Zonguldak

Sanat düşünce ilişkisi üzerine

Muhammet Nur Doğan

Muhammet Nur Doğan

Gazete Yazarı

A+ A-

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde kırk yılı aşkın öğretim üyeliğim süresinde ve emeklilikten sonra bir vakıf üniversitesinde hocalık yaptığım dört yıl boyunca 1. sınıfların Eski Türk Edebiyatı’na Giriş ve 4. sınıfların Klasik Türk Edebiyatı Metinler Şerhi derslerini kesintisiz bir şekilde yürüttüm. Her biri öğrencilerimle birlikte beyin fırtınası/ortak aklı oluşturma çabası niteliğinde sürdürdüğüm bu derslerde her fırsatta öğrencilerin sanatın en üst dalı olan “edebiyat” ile “düşünce” arasındaki varlık ilişkisinin önemini kavramalarını sağlamaya çalıştım. Onlara ilk derslerde “Sanat nedir?” sorusunu yönelttim ve kendi çabaları ile sanat olayını tanımlamalarını istedim. Bundaki amacım sanat ile düşünce ve aklı kullanma işinin vazgeçilmez bütünlüğünü kavramalarını sağlamaktı.

Öğrencilerimin aktif katılımı ile gerçekleştirmeye çalıştığım bu derslerde sanat olayının tanımlanması ile ilgili olarak vardığımız sonuç şu oldu: “Sanat duygu, düşünce, hayal gücü ve deneyimlerin muhatapta etki uyandırma amacıyla, yaratıcı bir estetik anlayışla ve kullanılan araçların belirlediği farklı biçimlerde ifade edilmesidir.” Bir anlamda düşüncenin ete kemiğe bürünmesi olayı.

SANATI YARATAN TEMEL UNSUR

Görüldüğü gibi sanatı vücuda getiren asıl unsur duygu ve düşünce, yani dimağımızın temel işlevi olan “akl”ı kullanmanın sonucu ortaya çıkan ve bizi “insanlık” dediğimiz üstün varlık (eski dille; eşref-i mahlukat) konumuna yükselten yaratıcı güçtür.

Yani nasıl, bilimi, tekniği, hukuku, felsefeyi ortaya çıkaran asıl unsur akıl ve onun uzantısı düşünce (tefekkür) ise; bütün dalları ile sanatı yaratan temel unsur da tartışmasız, düşüncedir. İnsanlar sıraladığımız etkinlikleri akıllarını kullanarak, yani düşünerek yürüttükleri gibi; niteliklerine en uygun bir işlevsellik alanı olan sanatı da akılları ve düşünce güçleri ile gerçekleştiriyorlar.

Ancak kendimize “Resim, heykel, müzik, dans, mimari, plastik sanatlar, sinema, tiyatro, fotoğraf vb gibi sanatın diğer nevilerinin düşünce ile nasıl bir ilişkisi var?” diye soracak olursak, buna da şöyle bir açıklama getirmek mümkündür: Evet, resim, heykel, müzik, dans, mimari, plastik sanatlar, sinema, tiyatro ve fotoğraf gibi sanatların ilk bakışta düşünce ile bir ilgisinin bulunmadığı düşünülebilirse de, bütün bu sanat faaliyetlerinin de arka planında kurgulamayı, düzenlemeyi ve tasarlamayı gerçekleştiren asıl unsurun yine beyin (dolayısıyla düşünce) olduğu anlaşılır. Ressam resmini yaparken; heykeltraş heykelini yontarken ve mimar binasını ortaya çıkartırken önce bunları zihninde (düşüncenin gücü yardımıyla) tasarlar ve daha sonra tasarladığı bu ruhsal varlığı (resim için) renklerden; (heykel için) mermerden; (mimari için) taştan topraktan, demirden, çimentodan ete-kemiğe büründürür. Müzik de bu kuraldan vareste değildir. Düşünme nasıl kavramlarla yürütülen bir olgu ise, müzik de seslerin zihnimizdeki izdüşümü durumundaki notalar yolu ile gerçekleştirilen bir olgudur.Bu konu ile ilgili olarak büyük bestekâr Ludwig van Beethoven’in 1822-1824 yılları arasında bestelediği ve Op. 125 numarasıyla tanınan meşhur 9. Senfoni’yi örnek vermek isterim:

Burada konumuz açısından bizi ilgilendiren asıl husus, Beethoven’in 9. Senfoni'yi işitme duyusunu tam anlamı ile kaybettikten sonra bestelemiş olduğudur. Beethoven, 30'larında işitme sorunlarını yaşamaya başlamış ve zamanla tamamen işitme duyusunu kaybetmiştir. Bu durum onun müzik sahasındaki yaratıcılığını hiç etkilememiştir. Beethoven, müzikleri ve çalgıları hatırlayarak, zihninde notaları duyumsayıp sesleri canlandırarak yeni eserler vermiştir. Bu notaları canlandırma ve beste hâlinde düzenleme işi zihnin fonksiyonundan, düşüncenin gücünden başka ne ile izah edilebilir!

RUHUNDAN RUH ÜFLEMEK

Tiyatroda da, sinemada da, dansta da durum aynıdır. Bu sanat faaliyetlerinde de sanatın araçlarına şekil veren, bu araçları estetik bir sistem içerisinde düzenleyerek onlardan canlı varlıklar vücuda getiren asıl güç düşünce ve iradedir. Buradan kalkarak sanatın aslında Tanrı mesleği olduğunu söylersek hiç de yanlış yapmış olmayız. Zira İslami kaynaklarda Allah’ın sıfatları meyanında zikredilen “sâni-i hakîm: En yüce, en hikmetli sanatkâr” nitelendirmesi her şeyi açıkça ortaya koyuyor. Tanrı, kendindeki bu çok önemli sıfatı (niteliği) “ruhundan ruh üfleyerek” insana da kazandırmış ve onu kendisine oranla daha alt düzeyde bir sanatkâr (yani yaratıcı) hâline getirmiştir.

Bütün bu sanat nevileri içerisinde doğrudan doğruya düşüncenin temel taşları olan kelimeler ve kavramlar kullanılarak gerçekleştirilen “edebiyat” sanatına ise ayrı bir yer vermek, ayrı bir konum belirlemek durumundayız.

Bir sonraki yazımız “edebiyat-düşünce” ilişkisi üzerinde olacak.

Ömrünüzün düşüncenin bahçesinde, sanat çiçeklerinin ruha ferahlık veren atmosferinde bereketlenmesi dileği ile…

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Emeklilik