Sanat eserlerine saldırı! İnsancıllığı yok etme girişimi
Sanat eserlerine saldırı adı altında bir tür bilinci terse çevirme eylemiyle karşı karşıya kalıyoruz. İnsanı ve insanlığı kurtarma adı altında, insanlığın yarattığı değerleri yok etmek. Yani yine insancıllığı yok etmek. Bu eylemler, her ne kadar masum görünse de Bruno’yu veya Ortaçağ’da kitapları yakmaktan farksız
“Büyü”den çıkan sanat, insan faaliyetinin en eskilerinden ve en etkililerindendir. Yalnızca insanın estetik beğenisine seslenmez. Sanatı takip ederek insanın öyküsüne ulaşırsınız. İnsanın doğaya, topluma ve dolayısıyla yine kendisine dokunuşudur. Aynı zamanda dünyaya müdahalenin ve evreni değiştirmenin yöntemidir. Sanat üretimi toplumsal tepkinin de bir parçasıdır. Haliyle politikayı etkilemenin de araçlarından biridir.
Son dönemde politik gerekçelerle sanat eserlerine yönelik yıkıcı eylemler yapılıyor.
FEMEN’in göğüs açmalı eylemlerinin etkisini yitirmesinden beri, “farkındalık yaratma” adı altında aranan “şok” edicilik bulundu: Sanat eserlerine saldırmak. En bilindik resimlere çorba, boya atılıyor. Kimileri de bu eylemlerden sonra kendilerini tabloların yanına yapıştırıyor. Bu eylemlerde özellikle çevre “aktivistleri” başı çekiyor.
Daha öncekileri saymaya gerek yok. Yakın zamanda bir tanesine şahit olduk. 10 Şubat’ta 'Riposte Alimentaire' (Gıda Tepkisi) grubu, Fransa'nın Lyon kentindeki Güzel Sanatlar Müzesi'nde yer alan Monet'nin 1872 tarihli “Bahar” tablosuna çorba attı. Eylemciler, “Tepki vermezsek bu bahar yaşayacağımız son bahar olacak!” ifadelerini kullandı. Aynı grup, iki hafta önce Paris'teki Louvre'da bulunan Leonardo'nun Mona Lisa tablosuna balkabağı çorbası fırlatmıştı.
Dünyanın en pahalı eserlerinin bulunduğu, en önemli müzelerinde bu eylemlerin basit güvenlik açığından dolayı yapılamayacağını herkes bilir. Özellikle benzer eylemlerin bu kadar sık tekrarlanması akıllarda soru işareti bırakıyor. Eylemcilerin, bu ülkelerin hükûmetleriyle benzer iklim politikalarını savunması, gösterilerin “yol vermeler” ile yapıldığının bir işareti.
Yine de bir ikiyüzlülüğe dikkat çekelim: DEAŞ’ın, tarihî Palmira kentini ve sanat eserlerini yok etmesi bir “vandallık” mı? Evet. Peki, niye Batı’daki sanat eserlerine yönelik saldırı “aktivizm” oluyor, masum görülüyor ve alkışlanıyor?
Aslında bunlar da bir intihar saldırısının güler yüzlü hali. Zarar verip vermemenin bir önemi yok. Eylemin neye, ne amaçla yöneldiği burada belirleyici olan. Bir canlı bombayı, yeterince zarar vermedi diye mazur görebilir miyiz? Hayır.
LUDİST GELENEK
8 Mart’ta da İngiltere’de farklı bir eylem oldu. Filistin destekçileri, Cambridge Üniversitesindeki Lord Balfour tablosunu önce spreyle boyadı, sonra paramparça etti.
Balfour Deklarasyonu, İsrail’in kurulmasında önemli görülüyor. Balfour Deklarasyonu ve günümüzde Filistinlileri vatanından kovan Balfourculukla hesaplaşmak başka, Bolfour tablosuna saldırmak başka. HAMAS’ın 7 Ekim 2023’te başlattığı Aksa Tufanı Harekâtı, Filistinlilerin Vatan Savaşı. Bolfour’u tarihe gömme mücadelesi. Elbette bazı tabloların ve heykellerin, emperyalist sömürüyle doğrudan alakası var. Bu tabloları yerinden edecek, belki de utanç müzelerinde sergiletecek olan, bu siyasi mücadelenin başarısı.
Bu eylemler Ludist hareketi andırıyor. 19. yüzyılda işçi sınıfının henüz örgütlenmediği bir dönemde, makinelere tepki başladı. Ludistler, işlerini kaybedecekleri korkusuyla makineleri suçlu ilan ediyorlardı. Bu nedenle Ludistler, makineleri kırarak iş gücünü koruyacaklarına inanıyorlardı. Fakat makine kırıcılık işçi sınıfına bir kazanç sağlamamıştı. Bunun sonucu işçi sınıfı örgütlenmeye, haklarını demokratik yollardan aramaya başvurdu. Yani işçi sınıfı, zaferini siyasi zaferde görmeye başladı.
Tabloları parçalamak, heykelleri yıkmak başka bir şey, onun işlevsizleştirilmesi, “yeni olanla” geride bırakılması başka bir şey.
ASSANGE İÇİN TABLOLARI YOK EDECEK
Bugünlerde bir ilginç eylem de, Rusya doğumlu sanatçı Andrey Molodkin’den geldi. Molodkin, WikiLeaks’ın kurucusu Julien Assange’ın hapiste ölmesi durumunda, 16 tabloyu imha edeceğini duyurdu. Molodkin, “Ölü Adamın Anahtarı” başlıklı projesi için, pek çok kişiyi sanat eserlerini ödünç vermeye ikna etti. Aralarında Picasso, Andy Warhol ve Rembrant’ın da bulunduğu eserlerin değeri 45 milyon doları buluyor.
Molodkin’in Sky News’e verdiği bilgiye göre, bu eserler şu anda Fransa’da bir yerde, 29 tonluk kasadaki kontrplak kutularda. Eserler iki varil kimyasalla birlikte saklanıyor. Kasada geri sayım cihazı da var. Bu cihazın her 24 saatte bir sıfırlanması gerekiyor. Assange’a yakın kişiler, onun sağlığından emin olduğunda sıfırlama işlemi yapılıyor. Aksi halde bir pompa, asit tozunu ve hızlandırıcıyı karıştırarak sanat eserlerini eritecek. Eğer Assenge serbest bırakılırsa, kasa açılacak ve tablolar sahiplere iade edilecek.
Molodkin konu hakkında The Guardian’a da bir açıklama yaptı. Sanatçı, "Sanatı yok etmeye çalışmıyorum ve buna mecbur kalacağımı da sanmıyorum." dedi. Molodkin insanlara şunu düşündürtüyormuş: “Bir insan hayatının hiçbir şey ifade etmediği ancak sanatı yok etmenin dünyada büyük bir tabu olduğu…” Molodkin sözlerini şöyle sürdürüyor: "Kültürel alanda tartışmak ve iletişim kurmak artık çok daha önemli. Artık hiçbir siyasetçiye güvenmiyorum. Onlar yozlaşmış durumda. Çözümlerin artık sadece kültürel platformda bulunabileceğine inanıyorum."
İtalyan sanat galerisi sahibi Giampaolo Abbondio da, Sky News'e yaptığı açıklamada Picasso'yu uzun zamandır tanıdığı Molodkin'e ödünç verdiğini söyledi. Abbondio, başlangıçta isteksiz olduğunu ancak "dünya için fazladan bir Picasso'ya sahip olmaktansa bir Assange'a sahip olmanın daha uygun olduğuna" ikna olduğunu söyledi.
İLETİŞİM VE TARTIŞMAYI ‘SANATLA’ SINIRLAMAK
Assange, ABD devletinin gizli raporlarını ifşalayarak emperyalizmin ajandasını, kirli ilişkiler ağını ortaya serdi. Elbette sanatçıların Assenge için bir girişimde bulunması güzel. Keşke bu durum, sanatçıların bir araya gelerek eserler üretmesi, imza kampanyalarından çeşitli eylemlere kadar uzanan bir süreklilik olsa. Fakat şu gerçeği saptamalıyız. Molodkin örneğinde, sanatın politikaya müdahalesini görmüyoruz. Tam tersine konuyu sadece kültürel alana sıkıştıran, depolitizasyon örneğiyle karşı karşıyayız. Öte yandan, sanat eserinin en önemli özelliklerinden biri, biricikliği. O eserler imha edildiği zaman bir daha yerine getirilemeyecek.
Evet, düzen siyasetçileri, küresel kapitalizmin temsilcileri giderek yozlaştı. Batılı merkezlerden bir çözüm gelmiyor. İnsanlık, yine mazlumların coğrafyasından yükseliyor. Fakat Batı’daki bu yozlaşmaya karşı tartışmayı ve iletişimi yalnızca sanata indirgemek de büyük bir yanlış. Bu politikaya sanatla müdahalenin önünü tıkarken, sanatı da yalnızlaştırarak politik olanın yani toplumsal olanın dışına itmek anlamına geliyor. Bu durum, beraberinde sanata ve yapıta yabancılaşmayı da getiriyor.
Şu bir gerçek postmodernizm ve posthümanizmle birlikte sanat üretenler de kendine yabancılaşmaya başladı. Basit biçimcilik, özü dışlama, fütürist tanımlamalar, bireye hapsolma… Anarşist biçimler, popüler hale geliyor. Sanattaki metalaşma, gerekirse eseri gözden rahatça çıkarılabilecek bir konuma sürüklüyor. Dekadan sanatın bir biçimi yaşıyoruz.
HAKSIZ EYLEM OLMAZ SANATTA DA…
Her eylemin bir amacı ve hedefi vardır: Yarar. Haklı ve doğru zemin yoksa, insanları ikna etmiyorsa eylem yanlıştır. Eylemin amacı haklılığını göstermek, bu haklı zeminde güç toplamaktır. Eylemlerde kayıplar da göze alınabilir ama bu güç toplamadan kayıpsa, eylem yersizdir. Bu durum da karamsarlık ve umutsuzluğu pekiştirebilir. Güç kaybına yol açar. Başıbozukluğun zafer getirdiği görülmemiştir.
Bu tür eylemler maalesef Assenge’ı da dünyanın geleceğini de kurtaracak eylemler değil. Aksine, Assenge’ları hapsetmek isteyenlerin, dünyanın geleceğine tahakküm kuranların işine yarayan bir durum. Bir tür bilinci terse çevirme eylemiyle karşı karşıya kalıyoruz. İnsanı ve insanlığı kurtarma adı altında, insanlığın yarattığı değerleri yok etmek. Yani yine insancıllığı yok etmek. Bu eylemler, her ne kadar masum görünse de Bruno’yu veya ortaçağda kitapları yakmaktan farksız.
Bunun altında şu yatıyor: Sanat; üretmenin, düşünmenin ve dolayısıyla aydınlanmanın aracı olduğu için, bugün politik alanın dışına itilmek isteniyor.
Eser imhası, ilerici demokratik bir eylem değildir.
Gericidir.
Sanat yapıtına verilen her zarar, insanın kendine verdiği zarardır. Sanatı politik söylemin dışına çıkaran her anlayış, dünyanın geleceğine müdahaleden vazgeçmek demek.
Öyleyse sanat, haklı eylemlerimizde bize yardımcı olacak ve geleceği kuracak en önemli araçlardan.
Çözüm sanatın kolektifleşmesi, sanatçıların örgütlenmesi ve dünyamıza daha fazla katkı sunmalarının önünü açacak platformların yaratılmasından geçiyor.